İslam Tarihi. Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу İslam Tarihi - Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi страница 25

Название: İslam Tarihi

Автор: Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6865-04-4

isbn:

СКАЧАТЬ geçmemiş, dışarıdan kız almamış ve dışarı kız vermemişken Zenetan [Zintan] Muharebesi’ne, yani bundan otuz sene öncesine kadar toplam nüfusu üç bin beş yüze ulaşıyordu. Zenetan Muharebesi’nde yarı nüfuslarını kaybetmişlerdir.

      Buseyfîlerin yerleşme yeri, dünyanın en elverişsiz yerlerinden sayılır. Çoğalmaları için elverişli etkenlerin hiçbiri yoktur. Böyle iken üç beş ailenin beş yüz senede üç bin beş yüz kişiye ulaştığını düşünürsek; Hz. İsmail’den Adnan’a kadar geçen en az on asırlık bir zamanda birbiriyle akrabalık ilişkisinde bulunmaları neticesinde hepsi İsrailoğulları hâline dönüşmüş olan Arab-ı Müstaribe’nin yirmi ila otuz bin kişiye ulaşması hiç de olmayacak bir şey değildir.

      Ecdat isimlerinin, akrabalı vesairenin korunması şekline gelince; Araplarda lisan ilmi, güzel ve doğru söyleme [belagat ve fesahat] nasıl hayret edilecek bir gelişme göstermişse soy ilmi de öylece o çevreye has bir kudretle gelişmiştir. Arapların isimlerin ve neseplerin korunmasında gösterdikleri ustalık ve sanatı, hatta bu ilimde koydukları kuralların sağlamlık ve şiddetini anlamak için Araplarla ve bilhassa bedevilerle uzun uzadıya bir arada bulunmak, soyları incelemek lazımdır.

      Âli-i Adnan’ın çoğalarak birtakım kollara ayrılması üzerine “Kureyş” topluluğu, saflığını koruyan asil kısmı olarak seçkinlik kazanmıştır. Neseple uğraşan âlimler, Adnan’dan itibaren Kureyş neseplerinin, zikredilen ilmin kurallarına uygun şekilde kaydedildiğine dair aynı fikri paylaşıyorlar. Yalnız Adnan’dan yukarıda olan ecdadın “İsmail’e nisbet”i kuvvetli rivayete göre kendilerince sabit olmakla beraber kaydedilmiş isimler hakkında bu kesinlik görülmemektedir.

      4. Haşimîler ve Emeviler

      Kureyşliler de zamanla birçok dala ayrıldıktan sonra; Peygamber Efendimiz’in gelmesine yakın zamanlarda en asil ve soylu kollarından birisi “Âl-i Hâşim, Âl-i Ümeyye” olarak iki büyük aileye ayrılmıştı.

      İşte Resulullah Efendimiz, bu iki aileden Âl-i Hâşim’e mensuptur.

      5. Peygamberin Nesebi ve Araplarda Nesepler İlmi

      Nesep âlimlerine göre geçerli ve kayıtlı olan Peygamber Efendimiz’in nesep sütunu şöyledir:

      Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.)

      Abdullah

      Abdulmuttalib

      Haşim

      Abdumenaf

      Kusayy

      Kilab32

      Mürre

      Kâ’b

      Lüeyy

      Galib

      Fihr

      Malik

      Nadr33

      Kinane

      Müdrike

      İlyas

      Mudar

      Nizar Maad

      Adnan

      Neseplerin bu tarihî ve kayıtlı şekliyle İbranilerin tarih öncesi devirlerine kadar çıkan hurafeye dayalı şekli arasında hiçbir yakınlık yok iken bazı Avrupalılar bunu kabul etmiyorlar ve Adnan’ın Hz. İsmail’e nisbetini İbranilerin her kavmi, bir tarihî şahsa bağlamaktan ibaret olup Araplara öğrettikleri hayalî nesep usulüne bağlıyorlar.

      Bu fikirlerindeki isabetsizlik meydandadır. Gerçi kavimleri Hz. Nuh’a kadar muntazam ve çoğu yüzer, iki yüzer sene yaşamış ecdat vasıtasıyla ulaştırma yöntemi Araplara Yahudiler tarafından öğretilmiş ise de bununla Araplara özgü ilm-i ensab (nesepler ilmi) ayrı ayrı şeylerdir.

      2. BÖLÜM

      İSLAM’DAN ÖNCE ARAPLAR

       Dinî Şekiller – İbrahim Dini – Hanifler – Musevilik ve İsevilik – Putperestlik – Ruhi ve Sosyal Durum – Din Fikri, Allah, İlahlar ve Cinler – İdare, Siyaset, Âdetler vesaire…

      1. Dinî Şekiller

      İslam’dan önce Arapların durumlarına, sosyoloji ilminin kaidelerini biraz tedbirle tatbik etmek lazımdır. Tekâmül usulü, her muhite, hemencecik aynı şekilde tatbik olunamıyor. Mesela bazı muhitlerde marifet ve sanat dalları, ruhi ve sosyal gelişmeler birbirine uygun ve eşit olarak yürüyor. Öyle bir hâlde ki sanatın gelişme derecesinden, ilmin diğer dallarının dereceleri hakkındaki çıkarımlarımız gayet doğru çıkıyor. İslam’dan önce Araplarda bunun aksini görmekteyiz. Çevrelerinin, başka kavimlerle bir arada olamamalarının ve yakınlık kuramamalarının ve belki de o zaman hüküm süren tarihî şartlardan dolayı Araplar, sanatlarda ve yaşayış şekillerinde çok ilkel bir hâlde bulunmakta iken lisan ve edebiyatta hemen hemen gelişmenin en yüksek derecesine yetişmiş idiler.

      Başka kavimlerde buna benzer farklar görülse bile, bu derecede büyük farklar belki, yalnız Araplarda görülmüştür. Bundan dolayı İslam’dan önce Arapların dinî ve manevi durumlarını incelerken ve tenkit terazisinde tartarken bunları unutmamak gerekir. Sanat bakımından bedevi, ahlak bakımından vahşi olan Araplar lisan ve şiir bakımından her kavimden fazla medeni idiler. Bununla beraber edebî gelişmeler, onlarda, manevi ve ruhi gelişmelerle birlikte olmamıştır. İslam’dan önce gelen büyük Arap ediplerinin eserlerinde “dinî fikir ve tesirlerden” eser yok gibidir. Bizim fikrimize göre, din hissi ile ruhi faziletlerin birbirinden ayrılamayacağına Arap tarihi büyük bir vesikadır.

      Arapların bütün şiirleri, “hakiki” yücelikten, ince ve yumuşak ruhi duygulardan âdeta mahrum olup; edebî fazilet, kelime süsünden ibaret idi. Araplar hayal kudretinden az hisse almış olmakta diğer Samilerle müşterek idiler. Zaten memleketlerinde tabiat biraz fakir olduğundan edebiyat ruhu, sınırlı bir daire içinde dönüp dolaşmak zorunda idi.

      İslam’dan önce Araplarda millî güzellikler ve faziletler yok değildi. Fakat bu güzellikler ve faziletler güzelce tahlil edildiğinde “hep sosyal gelişmenin eksikliği ve şahsın [enaniyetin] olgunlaşmasına” ait şeyler olduğu görülür. Hâlbuki bu türden faziletler, esaslı ve yüce faziletlerle beraber bulunmak şartıyla hakiki faziletlerin arasına dâhil olur. Gerek Dozy ve gerekse birçok Batılı oryantalist, incelemeler sonucunda, İslam’dan önce Arapların “şen ve zeki, mağrur ve hırçın, çok ihtiraslı, intikama meyilli, misafirperver, sade ve necip” olduklarını yazıyorlar. Biz de bu konuda onlarla aynı fikirdeyiz ve tarih tarafından yalanlanmak korkusundan emin olarak deriz ki:

      Arap kavminde hakiki fazileti yaratan, ahlakı icat eyleyen İslam dini ve başka bir tabirle Peygamber Efendimiz’in yüce zatıdır.

      Arapların bilinen hâllerinin incelenmesinden ortaya çıkan sonuca göre, İslam dininin ortaya çıkmasını gerektirecek ve kolaylaştıracak sosyal duruma ve gelişme şartlarına ait sebepler, Arap Yarımadası’nda genel olarak mevcut СКАЧАТЬ



<p>32</p>

Metinde “Hakem”

<p>33</p>

Metinde “Mudar”