İslam Tarihi. Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу İslam Tarihi - Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi страница 27

Название: İslam Tarihi

Автор: Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6865-04-4

isbn:

СКАЧАТЬ olan Araplar içinde, millî rivayetleri unutmayanlar, Hz.İbrahim’in dini hakkında belirsiz bazı fikirleri nesilden nesile, asırdan asıra ulaştıranlar eksik olmazdı. Bunlar, “Hanif” unvanını taşıyan akıllı kişiler idi. Araplardan İran’a tabi olup onların medeniyet ve dinini, Rumlara tabiyetle Hristiyanlığı kabul edenler, herhangi bir şekilde Arap muhiti dışında kalanlar ve üç beş Musevi ayrı tutulursa halkın büyük çoğunluğunun dini, genellikle komşu kavimlerden taklit edilmiş türlü türlü putperestlikten ibaret idi.

      Bu putların en meşhurları, Lat, Menat, Uzza, Hübel idi. Bununla beraber zaten din hissinden mahrum, müstehzi, zeki ve kayıtsız olan Araplar, bu ve benzeri putlara tapmakla beraber onların hiçbir ehemmiyeti olmadığını da anlamamış değillerdi.

      Bütün bu değerlendirmelerin hepsinden elde edilecek sonuçlar şunlardır:

      Birincisi: Arapların din ve maneviyat konusunda kayıtsız, böyle bir ihtiyacı hissetmekten uzak, hayal kuvvetinden az hisse almış oldukları,

screen_139_43_15

      İkincisi: Yüce ve ahlaki bir dinin kurulması için genel itibarıyla, zeminin hazırlanmamış olması.

      Tarihî durumlardan bu iki neticeyi çıkarmakta; Dozy, Renan, Veyil ve diğer Batılı âlimlere katılıyoruz.

      Fakat onlar bu iki neticeyi itirafla beraber bunlardan bir üçüncü netice çıkarıyorlar ki işte burada onlardan ayrılmak mecburiyetini hissediyoruz.

      Onlar, yukarıdaki iki neticeyi itiraftan sonra: “Bu sebeple o muhit, dini ve peygamberi meydana getirdi.” diyorlar. Biz ise: “Bu sebeple o muhit, Hz. Peygamber’i ve dini değil, Hz. Peygamber muhiti ve dini meydana getirdi.” diyoruz. Böyle demekle tutarsızlık onlarda, mantık bizde kalıyor.

      3. İdare, Siyaset ve Âdetler

      Arab-ı Aribe’nin [asıl Arapların] önemli bir medeniyete ulaşmış olduğunu, kuvvetli sosyal düzenler meydana getirdiğini, hele Ad ve Himyerilerin kuvvetli ve uzun müddet hüküm sürmüş bir devlet kurduklarını yazmıştık. İslam’ın ortaya çıkmasına yakın zamanlarda Yemen, İran’a bağlı bir vilayet idi. Hicaz’da hüküm süren idari şekli “seçkinler cumhuriyeti” sınıfına sokmak mümkün ise de bundan, Hicaz’da düzenli kanunlarla idare olunan bir hükûmetin varlığı manası çıkarılmamalıdır. Her kabile kendi şeyhlerine, memleketin ileri gelenlerinin en şereflisine hürmet ve itaat etmekte olup bunlar kabilelerini âdetler ve gelenekler dairesinde idare ederlerdi.

      Araplar son derece hür ve vahşi, asil ve vakur olduğundan idare yöntemleri meşveret [birbirine danışma] ve eşitlik fikirleri üzerine kurulmuş idi. Araplarda hiçbir kavimde görülmeyen derecede asabiyet [kendi akrabasını, vatan ve milletini aşırı derecede kayırma gayreti] davası ve muhabbeti vardı. Her kabile, kendi ferdinin her birinde temessül etmiş [bir şekil ve surete girmiş, cisimlenmiş] sayıldığından fertlerden birine saldırı, bütün kabileye saldırı kabul edilir ve onun intikamı alınırdı. Bu durum, kabileler arasında birbirinin haklarına saygı gösterme mecburiyetini meydana getirdiği için kanun yerini tutmakta ve Arap toplum düzenini medeniyetle bedeviyet arasında geçit saydıracak bir durumda bulundurmakta idi.

      Araplarda âdet ve geleneklere çok hürmet edilmekte olup bütün anlaşmazlıklar, onlara uygun olarak halledilirdi. Kabileler arasında tarihî sevgi veya düşmanlıklar mevcut olabilirdi. Her kabile her müttefikini himaye edip korumaya mecburdu. Bu tür birleşmeler küçük cumhuriyetler meydana getirmekte idi. Göçebelikten çıkıp yerleşik yaşama girmiş ve bir şehirde yaşayan kabileler ise daha düzgün cumhuriyetler meydana getirmekte idi. Mesela Kureyş kavmi, Mekke ve civarında yerleşmişti, ileri gelenlerinin en şereflisi tarafından idare edilmekte idi. Araplarda asilliğe ve şerefliliğe her şeyden fazla önem verilidiği için Kureyş Cumhuriyeti’nin Ayan Meclisini [senatosunu] asalet ve soylulukla akranlarından daha üstün olan başkanlar ve yaşlılar oluşturmuştu. Gerçi özel bir şekilde ve belli bir müddet için seçilmiş cumhuriyet başkanları yoksa da başkanlar arasında en seçkin ve temiz soylu olanı halkın manevi takdir ve onaylamasıyla başkan hükmünde olurdu. Sahih rivayetlerle kayda geçirilmiş olduğu üzere nice zamanlardan beri peygamberimizin cetleri Kureyş Cumhuriyeti’nin en nüfuzlu başkanlarından olup çok kere seçilmiş cumhurbaşkanı hükmünü alırlardı. Peygamberimizin doğumu sırasında cetleri Abdulmuttalib böyle bir makamda idi. Abdulmuttalib’in vefatından sonra ise nüfuz ve iktidar, Haşimîlerden ziyade Emevilerin elinde bulunuyordu.

      Emeviler, Haşimîlerden sayıca daha fazla ve çok zengin idiler. Haşimîler, güzel huy, iyilik ve faziletlerde parmakla gösterilecek kimseler oldukları hâlde amcazadeleri olan Emeviler, siyaset ve tedbirde daha üstün idiler. Bir ailenin bu iki kolu arasındaki rekabet, İslam tarihinde pek uğursuz semereler vermiş, türlü şekillere girmiş ve bugün de İslam âlemi için ayrılık sebebi olan hâllerin belli başlılarından biri sayılmıştır.

      3. BÖLÜM

      İSLAM’IN ORTAYA ÇIKMASINDAN ÖNCE DÜNYANIN DURUMU

       İran Devlet ve Medeniyeti – Romalılar – Yunan Medeniyeti – İbraniler – Dinî ve Sosyal Genel Durum – Kâinat Kanunlarının En Geneli: Hadiselerin Mantıki Zinciri – İslami Gelenekler ile Sosyoloji İlminin Kurallarının Birbirine Uygunluğu

      1. İran Devlet ve Medeniyeti

      Nice seneler, asırlar, şan ve şevketle varlığını devam ettirdikten sonra artık İran devleti kocamış, yıpranmış ve dağılmaya yüz tutmuştu. İran medeniyeti, nice asırlar ışık saçmış olduktan sonra artık sönmeye başlamıştı. Zerdüşt’ün dini hâlâ devam etmekte ise de İranlılarda din, bir hurafeler ve merasim silsilesinden, ruhsuz bir hâlden ibaret kalmış ve hele ahlaki faziletler tam manasıyla mahvolmuş idi.

      Gerçi İran, hâlâ Doğu’nun en muazzam devleti hâlini muhafaza etmekte ise de bu azametin en küçük bir imtihana dayanamayacağı ve ilk çarpışmada dağılmış, takatten düşmüş olan o büyük vücudun parçalanacağı muhakkak idi. İran’ın sosyal durumu yorulmuş ve dinlenmek için tembellik ve durgunluk yatağına yatmış idi. Durgunluk ise bir sosyal düzen için yok olma, sönme alametidir. İşte İslam’ın varoluşunda, ortaya çıkışında, dünyanın en büyük iki hükûmetinden birisi olan İran bu hâlde idi.

      2. Romalılar, Yunan Medeniyeti ve İbraniler

      Romalılara gelince: Onların sosyal durumunu ve düzenini sarsan rüzgârlar başka yönlerden esiyordu. İsrailoğulları’ndan çıkan bir peygamberin, Allah’ın birliği fikri üzerine kurulmuş dini, yaradılıştan tabiatperest ve çok tanrılı olan Aryanilere geçince pek garip bir ahlaki durum meydana getirmişti. Hz. İsa bir şeriat koyucu değil, bir yenileyici idi. Onun şeriatı da Hz. Musa’nın şeriatı idi. Bir şeriat, dinî hükümler ile beraber birçok âdeti ve sosyal görüşü içerisinde barındırır. Âdetlerin ve sosyal görüşlerin, içinde meydana geldiği kavmin ruhi durumu ile uygunluk göstermesi zaruri olan şeylerdendir. İsa Aleyisselam’ın dini yabancı bir zemine intikal etmişti. Daha ilk adımda Sami dehası, Aryani dehası ile çarpışacaktı.

      Böyle bir çarpışmadan ise üç netice çıkabilirdi;

      Birincisi, yabancı fikrin, yerli fikri tamamen kendisine uygun bir hâle getirmesi.

      İkincisi, СКАЧАТЬ