iştirak etmiştir.”52 “II. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla birlikte Azerbaycan’da genel seferberlik kararının ilanı ile 18-47 yaşları arasındaki eli silah tutan erkekler askere alınmıştır. Genel olarak 1941- 1945 yıllarında Azerbaycan’dan 700.000 bin kişi ortak düşman Almanya’ya karşı savaşa katılmıştır.”53 Bir kısmı ölen, bir kısmı esir düşen, bir kısmının akıbeti meçhul olan bu 700.000 kişi arasında Ak Deve romanında başkahraman Aliekber’in çocukluğunun geçtiği mahallenin 18-47 yaş arası erkekleri de yer almaktadır. Roman bu bağlamda da Sovyet ordusu içinde Almanlara karşı çarpışan bu insanların geride bıraktıkları yakınlarının durumlarını, dolayısıyla cephe gerisinde yaşanan krizi, cephe gerisindeki bireysel ve sosyal gerçekliği yansıtmasıyla dikkat çekicidir.
Ak Deve romanında kronolojik olarak ilerleyen ya da geriye dönüşler içinde takip edilebilecek bir olay örgüsü yoktur. Romanda Bakü’deki bir mahalle merkez konumundadır. Bu mahalle sakinlerinin hayatlarından kesitler sunulur. Mahalle sakinlerinin savaştan önce, savaş sırasında ve savaştan sonra yaşadıkları romanda anlatıcı konumunda bulunan Aliekber’in gözünden verilir. “Anlatıcı, bir kurgu metnin en temel figürü”54 olarak kabul edilmektedir. Romanın başında yetişkin Aliekber, mezarlıkta bir kabrin başında gördüğü tanıdık simaların ve bir mezar taşının üzerinde yazılı olan “Sen benim hayatımdın” cümlesinin zihninde yaptığı çağrışımlarla geçmişi hatırlar. “Olayları hatırlama süreci geçmişte çekilen fotoğrafları albümlerden çıkarıp bakma şeklinde gerçekleşmez. Olayları oldukları gibi hatırlamayız, çünkü beyinde tek bir “hafıza merkezi” yoktur. Olayların farklı duygusal ve fenomenolojik özellikleri beynin farklı bölgelerinde “depolanır” ve anıyı her çağırdığımızda bu özellikler o anda yeniden birleştirilir.”55 Bu açıklama doğrultusunda bakıldığında çocukluğuna, çocukluğunun geçtiği mahalleyi hatırlayan anlatıcı kahraman Aliekber hatırlama sırasında anılarını yeniden inşa eder; karakterini şekillendiren, hayata bakışını belirleyen aslî unsurun bu mahalle ve mahalleye ruh veren mahalleli olduğunun idrakiyle, geçmiş ve şimdi arasında gel gitler yaşayarak ailesinin ve komşularının hikâyelerini anlatır. Romanın ana konusu bu insanların yaşamlarıdır. Bir mahallede yolları kesişen bu farklı yaşantılar bir araya geldiğinde, özellikle 1920-1950 arası Bakü’den insan manzaraları ve bu insan manzaralarının oluşturduğu geleneksel sosyal yapı ve bu geleneksel yapıda görülmeye başlayan kırılmalar ortaya çıkmaktadır.
Romanın başkahramanı anlatımı da üstlenen Aliekber’dir. “Başkişiler, iç dünyaları ve hayatları en ayrıntılı bir şekilde belirtilen karakterlerdir. Bunlar, (…) daha karmaşık bir şekilde, hikâyenin akışı içinde çatışmalar ve değişme süreçleri yaşayan, tepkilerimizi sürekli ve tam olarak yönlendiren karakterlerdir. Başkişiler (…) bizde inanç, sempati ve ani duygusal değişiklikler yaratır, bütün romanda ifade edilen ahlâk felsefesinin somutlaştırılmasına hizmet ederler. Bu anlamda roman başkişileri, romancının esas ürünleridir, romanın varoluş sebebidirler; roman onlara hayat vermek için yazılır.”56 Aliekber de çocuk kimliğine dönerek tek tek mahalleli hakkında bilgi verip onların hikâyelerini aktarırken onlarla birlikte kendi kişiliğinin de nasıl şekillendiğini anlatır. Geçmişe zihnen ve kalben yolculuk yapıp, kırk yıl öncesine giden 1934 doğumlu Aliekber santimantal kişilik özelliğiyle savaş öncesi ve savaş sırasındaki mahalle halkını hafızasından yansıyanlarla tanıtırken aslında onların kendisi üzerinde bıraktığı izlenimlerle kendi iç dünyasını tahlil eder. Aliekber’in yaşam boyu çocukluğundan ayrılamadığı, çocukluğunu şekillendiren ve anlamlı kılan mahalleliyi daima yüreğinde ve zihninde taşıdığı görülür. Kırk yıl önce ayrıldığı mahallede gezerken gözüne ilişen her nesnede çocukluğunu arar:
“O sıra bu tanıdık ve aynı zamanda yabancı binalar, sokak pencereleri, çeşit çeşit renklerde boyanmış, yeşil, mavi, kahverengi, pembe, sarı sokak kapıları, yavaş yavaş filizlenmeye başlamış asmalar bürümüş sokak kapıları bana bakıyor ve beni azarlıyordu. Tabiî ki bu histe de bir çocuksuluk vardı, ama ne olur ki? Ben… Ben kendi çocukluğuma dönmek istiyordum…”57
Yetişkin Aliekber’in çocukluğunun geçtiği mahallede bütün hayatına bu mahallenin şekil verdiğini idrakle çocukluğuna dönmesiyle belleğinde kalanlar anlatıya dönüşür.
MAHALLELİ
Roman, her biri müstakil bir anlatının malzemesini oluşturacak farklı hayatları yansıtan hikâyelerle kurgulanmıştır. Bu hikâyelerin ortak noktası kahramanlarının komşuluk bağıyla birbirlerine bağlı olmaları, aynı mahallede ikamet etmeleridir: Anlatıcı Aliekber’in Tebriz’den çocukken Bakü’deki petrol madenlerinde çalışmak üzere babasıyla birlikte Bakü’ye gelen, babasının bir petrol kuyusunda boğulması üzerine çocuk yaşta kendi sorumluluğu üstlenen kondüktör olarak şehirlerarası trende çalışıp ailesini geçindiren babası Ağakerim’in hikâyesi; Aliekber’in fedakâr, becerikli, duygusal, kocasına saygıda kusur etmeyen annesi Suna Bacı’nın hikâyesi; kocası Gülağa’nın savaşta öldüğüne inanmayan, taziye kabul etmeyen, evdeki tüm saatleri susturarak zamanı dondurmaya çalışan, kocasının büyük boy resmi ile konuşan, sonunda aklını kaybeden ve günün birinde mahalleden kaybolan gelin Suna’nın hikâyesi; biricik oğlu Mehmetbakır’ın ihanetine uğrayan Aksakal Aliabbas Kişi’nin hikâyesi; altı yetim oğlunu tek başına büyüten baskın karakterli otoriter Hanım Teyze’nin hikâyesi; Koca’ya gönlünü kaptıran ancak Hanım Teyze tarafından evlenmeleri engellenince Muhtar’a varan ve kısa bir süre sonra intihar eden Adile’nin hikâyesi; doğsun diye eşiyle birlikte dut ağacını adak olarak diktikleri tek oğlu İbadullah hayırsız çıkan gözleri görmez Emine Teyze’nin hikâyesi; içip içip kör annesi Emine Teyze’yi para için tartaklayan, daima çevresine korku saçan ancak Rus ordusu Voronej’de direnirken sevinç çığlıkları atan İbadullah’ın hikâyesi; kavalıyla ve anlattıklarıyla mahalleye huzur saçan Balakerim’in hikâyesi; hasta karısı Kübra’ya özenle bakan, onun ölümünden sonra Kübra’nın çok değer verdiği çiçekleri devamlı sulayan ancak bu insanî tarafını silerek kafası kızdığında görevini ego tatmini için kullanan sosyalist rejimin maşası Muhtar’ın hikâyesi; çocuğu olmadığı için mahallenin çocuklarına hamur pişirerek ve saksıdaki çiçeklerine tüm ilgisini yönelterek kendisini teselli etmeye çalışan hasta Kübra’nın hikâyesi; aşık olduğu Adile’yi annesi istemeyince sesini çıkaramayan Tıp fakültesi öğrencisi Koca’nın hikâyesi; savaş başlayınca Amerika’da yaşayan oğlu Gavril’in yanına giderken gözyaşları içinde mahalleden ayrılan çekirdekçi Ziba Teyze’nin hikâyesi; bir türlü gerçek mutluluğu yakalayamayan, sonunda Balakerim ile evlenen Şevket’in hikâyesi; Hanım Teyze’nin kardeşi Abuzer ile evlenmek yerine gönül verdiği Ebulfeth’e varan ve kızı Adile’yi kaybetmenin acısını yaşayan Fatma’nın hikâyesi; karısı Fatma’yı, kızlarını ve torunlarını geçindirmek için gece gündüz kalpak diken papakçı Ebulfeyz’in hikâyesi; Adile’nin sırdaşı СКАЧАТЬ
52
Erhan Yoksa ve Aydın Mağara. “Kızılordu’dan Azerbaycan Lejyonu’na Fatalibeyli Düdengski ve Almanya’daki Basın Faaliyetleri”, s. 62.
53
Erhan Yoksa ve Aydın Mağara. “Kızılordu’dan Azerbaycan Lejyonu’na Fatalibeyli Düdengski ve Almanya’daki Basın Faaliyetleri”, s. 62.
54
Yavuz Demir.
55
Merve Mutfaoğlu, “Otobiyografik Bellek ve Kültür İlişkisi”, https://www.ontodergisi.com/sayilar/ otobiyografik-bellek-ve-kultur-iliskisi
56
Philip Stevick.
57
Elçin Efendiyev.