Elçine Armağan. Анонимный автор
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Elçine Armağan - Анонимный автор страница 20

Название: Elçine Armağan

Автор: Анонимный автор

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn:

isbn:

СКАЧАТЬ de savaşın başladığını ilk defa mahalleden işitmişim gibi geliyor, sanki bu haberi bana bomboş sokağımız fısıldamıştı, bomboş ara yolumuz fısıldamıştı, göze çarpacak kadar yetimleşmiş Sarı Hamam fısıldamıştı… Ama sokağımız savaş başladıktan sonra boşalmıştı, kimsesizleşmişti.”72

      Mahalleden ilk giden Aksakal Aliabbas Kişi olur. Kızı Nisa hayatında ilk defa babasına karşı çıkar, onu alıp kendi yaşadığı Maştağa’ya götürür. Mahalleden ikinci ayrılan çekirdekçi Yahudi Ziba Teyze’dir. Amerika’da yaşayan oğlu Gavril, Bakü’ye gelir ve annesini alıp Amerika’ya döner. Aliabbas ve Ziba’nın evlerinin kapısına asılan ve zamanla paslanan kilitler savaşın sembolü olur. Bu arada önce mahallenin gençleri, bir süre sonra da orta yaş grubundaki erkekleri orduya alınır. Cafer, Adil, Abdülali, Cebrail, Ağarahim, Koca, İbrahim, Gülağa, Aliekber’in babası, Hasanağa emmi, Ağahüseyin emmi, Azizağa emmi, Safure teyzenin-Firuze teyzenin-Sakine teyzenin-Meşhedihanım teyzenin oğulları, kocaları, kardeşleri ve mahalleden pek çok erkek savaşa gider. Geride kalanlar gözleri yaşlı, cephedekilerin yaşadığını haber veren üç köşeli asker mektubunun gelmesini dört gözle beklerler. Herkes endişelidir. Kadınlar birkaç ay içinde çökerler. Savaşla mahallelinin evine et girmez olur. Bir süre sonra yiyecek ekmek dahi bulamaz olurlar. Açlık, kıtlık kol gezer. Kuyruklar başlar. Kadınlar gece boyunca fırının önünde kuyruğa girerler. Sabah erkenden açılan dükkânın önündeki uzun kuyruk kısa sürede biter. Az sayıda ekmek çıktığı için fırın hemen boşalır. Çocuklar da ellerine kap alıp gaz kuyruğuna girerler. Ancak bir süre sonra cephe gerisinde gaz da bulunmaz olur. Evler karanlığa bürünür. Kışın soğuktan titrerler. 1943-1944 yıllarında açlık ve kıtlığın boyutu öyle artmıştır ki minicik ve cılız olmalarına aldırmadan avlanan serçeler ile doymaya çalışırlar. Bir başka beslenme yolu da Amerika’dan gelen kaplumbağa yumurtasının sarımsı mavimsi tozudur. Bu tozu suyla pişirip bu ağır kokulu bulamaçla çocuklar beslenir. Kümesteki hasta güvercinler, kesilip satılmak amacıyla çalınır. Sıçanlar azalır, kediler zayıflar. İbrahim’in, Gülağa’nın, Aliekber’in babasının ölüm haberleri gelir. Safure teyzenin oğlu Aynullah yaralı gelir, iyileşip tekrar cepheye gider ama bir daha geri gelmez. Ulaşan her acı haberin ardından gözyaşları dökülür, evlerin önüne taziye çadırları kurulur, Kur’an okunur, Hitler’e beddua edilir, ölümün Hitler’in kapısını da çalması niyaz edilir, Stalin yüceltilir.

      Roman, iki zaman dilimini bünyesinde barındırır. Bunlardan biri Aliekber’in 7-11 yaş arasındaki çocukluğu, diğeri mahalleden ayrılmalarının üstünden 40 yıl geçtikten sonraki zamandır. 50’li yaşlardaki Aliekber çocukluğundan kalan simalarla (Hanım Teyze’nin artık yaşlanmış oğulları) mezarlıkta karşılaşınca ve çocukluğunun geçtiği mahalleye giderek kapı önlerinden geçtikçe bu mahalleye ruh veren ve kendi ruhunda derin izler bırakıp karakterinin şekillenmesinde etkili olmuş mahalleliyi birer birer hatırlar. Ancak bu hatırlayış Aliekber’i sadece maneviyatta geçmişe götürür; realitede böyle bir dönüş mümkün değildir. Üstelik mahalleliyi sadece hatırasında kaldığı şekliyle yaşatsa maziyi canlandırabilecekken değişimin soğuk yüzüyle karşılaşır ve artık hafızasındaki mekân güvenli bir sığınak, huzurlu bir yuva olma özelliğini kaybeder; evler ona hem tanıdık hem de yabancıdır:

      “Ben şu anda bu mahallede kimi arıyordum? “Geçmişe yolculuk”, bu sadece bizim kitaplarda yarattığımız bir ifadedir. Aslında geçmiş hiç kimseyi kabul etmiyor, geçmiş kendi işini görüp bitirmiş, kapısında da ebedî bir kilit var. Ziba teyzenin kapısındaki o paslı kilit gibi, Aliabbas kişinin kapısındaki o kocaman kilit gibi…”73

      Paslı kilidi açmak nasıl kilidin kırılmasını gerektirecek kadar zorsa ve kolayca paslı kilidi açıp kilidin koruduğu nesnenin içine girmek mümkün değilse mazinin kilidini açıp eskiye dönmek de aynı şekilde mümkün değildir. Sosyal zaman değişmiştir. Sadece iki katına mahallelinin sığabileceği on bir katlı kocaman bir bina yapılmıştır, eski binalarda farklı insanlar oturmaktadır, bu mahallede şimdi başka insanların gündelik hayatları yaşanmakta, bu binalarda oturan çocuklar kırk yıl öncesinin çocukları gibi otomatik kaleme mucize nazarıyla bakmayıp sıradan bir yazma aracı olarak çantalarında yer vermektedirler. Çocukluğundan kalan mahalleli, şimdinin ellisini devirmiş Aliekber’ini tanımaz. Örnek olarak Safure Teyze, kendisini tanıtmasına rağmen onu hatırlamaz.

      Aliekber’in anlatısında sadece tanıdık simaları anmak, mahalle ruhunu yansıtmak ve mahallelinin kişi üzerindeki etkisini ortaya koymak adına maziye gidiş söz konusu değildir; romanda II. Dünya Savaşı sırasında Azerbaycan’da cephe gerisini yansıtmak suretiyle yakın siyasî ve sosyal tarihe de temas edilir. II. Dünya Savaşı cephe gerisi ile yansıtılırken arka arkaya mahalleye gelen ölüm haberleri romanda ortak bir kaderin de belirleyicisi olur. Bu ortak kader romana adını veren ve Balakerim’in dilinden düşürmediği Ak Deve ile temsil edilir. Romanda leitmotif olarak karşımıza çıkan Ak Deve ölülümün sembolüdür. Bahattin Ögel’in Türk Mitolojisi adlı kitabında “Erkem Aydar” adlı Kırgız destanında yer aldığı şekliyle Allah u Teala’nın ak devesinin sütünün öleni diriltecek derecede güçlü bir şifa kaynağı olarak gösterilir; ancak ak deveyi gören kişinin hemen öldüğü belirtilir.74 Balakerim’in anlattığı hikâyelerde Ak Deve önünde durduğu her kapıya ölüm getirir. Bir gün herkesin kapısında duracak olan Ak Deve, romanda ölümle özdeşleşmiş ve aynı mahallede farklı hayatlar yaşayan insanlar için ortak kader olmuştur.

      Sonuç

      Ak Deve romanının aynı mahallenin sakini olan kahramanları geniş bir ailenin mensupları gibidirler. Herkes birbirini tanır, herkes birbirinin derdini bilir. Kendi içine kapanmış, yabancıyı kolay kabullenmeyen mahalle, savaş başlayana kadar adeta kendi kendini yöneten bir yapıya sahiptir. Bağlı olduğu ülke ya da şehrin varlığı sosyalist rejimin adamlarının mahallede ikamet etmeye başlamasıyla ya da mahallenin bazı sakinlerinin rejime hizmet etmeyi ailelerine tercih etmeleriyle hissedilir. Baskın bir karakter olan altı erkek çocuk annesi Hanım Teyze oğullarının yanı sıra tavrıyla, az ve öz konuşmalarıyla, olayların seyri sırasında verdiği sert ve otoriter, disiplinli ve tavizsiz tepkilerle, mahalleliyi yönlendirmesiyle bu mahallenin yöneticisi konumundadır. Balakerim de anlattığı hikâyelerle, çaldığı kavaldan yaydığı duygularla mahallenin manevi önderi gibidir. Mahalleli savaş başlayana kadar Hanım Teyze’nin liderliğinde ortak bir kimlik sergiler. Sadece Muhtar, İbadullah ve Aliabbas Kişi’nin oğlu Mehmetbakır bu ortak kimliğe dahil olamazlar.

      Mahallenin en belirgin yerleri Aliekber ve Hanım Teyze’nin aynı avluya bakan evleri, Aliabbas Kişi’nin işlettiği hamam ve oğlunun ihbarıyla sosyalist rejimin adamları tarafından basılan evi, mahallenin çocuklarının toplaşıp Bala-kerim’in çaldığı kavalı dinledikleri kara dut ağacı, Muhtar’ın balkonda çiçekler olan evidir. Burası çoğunluğun Müslüman olduğu ve geleneksel hayatın yaşandığı bir mahalle olsa da merkezde cami yoktur. Geleneksel çizgideki bir Müslüman mahallesinin merkezinde bir camiin olmayışı, Kuran-ı Kerim’in evde gizli bir bölmede saklanması, sistemin kölesi Muhtar’ın ve Mehmetbakır’ın davranışları, Kübra’nın dinî tören yapılmadan gömülmesi sosyalist rejimin savaş öncesinde kendisini nasıl hissettirdiğini ortaya koymaktadır.

      Savaşla birlikte mahallenin homojen yapısı bozulmaya başlar. Mahallenin yaşlıları uzaklaşır, fiziksel engeli olmayan СКАЧАТЬ



<p>72</p>

Elçin Efendiyev. Ak Deve, s. 142.

<p>73</p>

Elçin Efendiyev. Ak Deve, s. 222.

<p>74</p>

Bahattin Ögel. Türk Mitolojisi, C. II, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2010, s. 539.