Abdurrahman Ağa: Abdurrahman Ağa, “Feth Ali Şahın sarayında vezir düzeyinde bir makam sahibidir.” Feth Ali Şahın ve Abbas Mirza’nın üzerinde hatırı sayılır bir etkiye sahiptir. Saraydaki fitne ve tuzakların tanığıdır ama bunlara katılmaz. “Her şeyi gören keskin gözleri, her şeyi duyan keskin kulakları” vardır. Abdurrahman Ağa’nın, çok küçük yaşlarda Nadir Şah tarafından (tahta çıkamasın diye) hadım ettirildiği belirtilir. Bu yüzden hep eksik kalmış, eksik yaşamış, hep içinde nedeni belirsiz bir acı hissetmiştir. Romanda Abdurrahman Ağa’nın bu duyguları da tahlil ediliyor.17
Molla Penah: Azerbaycan edebiyatının güçlü ve tanınmış şairlerindendir. Vakıf mahlasıyla şiirler yazmaktadır. “Muktedir bir şair olduğu kadar akıllı ve kurnaz bir devlet adamıdır.” Ağa Muhammet Şah Kaçar’ın veziri iken onun hışmına uğramış, hakkında idam fermanı çıkarılmıştır. Fakat o sabah Ağa Muhammet Şah katledilir. Suikasti düzenleyenler arasında Molla Penah’ın da bulunduğu söylenir.18
İbrahim Halil Han: Karabağ Hanıdır ve “deneyimli ve Kafkasyalı yöneticilerin tamamı gibi kurnaz biri” olduğu, “keyif ve eğlence meclislerine düşkün” olmadığı, “gerçek bir devlet adamı” olduğu belirtilir. Kaçarlardan korktuğu için kızını Feth Ali Hanla evlendirmiştir.19 Romanın sonunda Binbaşı Lisaneviç tarafından kendisinin ve bütün ailesinin katledildiği anlatılıyor.
Feth Ali Şah: Kaçar Hanedanının başına geçen devlet adamıdır. Romanda kendisinden Baba Han diye de bahsediliyor. Ağa Muhammet Şah Kaçar’ın yeğenidir. Rusya’ya karşı İngiltere ile anlaşma yaptığı, fakat bunun da bir işe yaramadığı belirtiliyor. Azerbaycan hanlıklarının birer birer Rusya’nın eline geçmesi onu çok düşündürmekte ve buna karşı çareler aramaktadır.
Ağabegüm Ağa: Karabağ Hanı İbrahim Halil Hanın kızıdır. Babası hanlığını kurtarmak için onu 1801 yılında Tahran’a gelin göndermiştir. Feth Ali Şahın baş kadın efendisidir. İyi bir şairdir. Romanda onun yetenekleri şöyle anlatılıyor:
“Kuran-ı Kerim’i baştan sona ezbere bilen, Azerice dışında Farsça da şiirler yazan -nitekim kendisi İbrahim Halil Han’ın veziri, meşhur şair ve devlet adamı rahmetli Molla Penah Vakıf’tan ders almıştır- bunun dışında Arapçayı, Fransızcayı ve Rusçayı da çok iyi derecede öğrenmiş olan Ağabeyim Ağa Rusya’nın ve Avrupa’nın imparatoriçeleri; Napolyon’un zevcesi Josephine ve Aleksandr’ın zevcesi Elizaveta’yla mektuplaşıyordu. Nitekim İmparatoriçe Elizaveta St. Petersburg’dan yolladığı mektuplardan birinde Ağabeyim Ağa’ya şunu yazmıştı: -Siz kendi zekânızla Şah’ın talih yıldızı oldunuz.”20
Ağa Muhammet Şah Kaçar: Nadir Şahtan sonra devletin başına geçen ve Kaçar hanedanını kuran adamdır. Zalim ve acımasız, kötü ruhlu bir insan olarak tasvir ediliyor. Şuşa Kalesini alamayınca Tiflis’e yönelmiş ve orayı işgal etmiştir. “Yaptığı vahşetin korkusu halen Tiflis halkının aklından çıkmış değildir.” 1797’de- Şuşa Kalesini almış, fakat gece uykusunda orada suikaste uğramıştır. Romanda da korkunç bir adam olarak tasvir ediliyor: “Mavi gözleri pırıl pırıl yanıyordu ve mavi gözlerin derinlerinden kıvılcımlar saçılmaktaydı, parlak yüzünü de müthiş bir intikam hırsı sarmıştı.”21
Nadir Şah: Büyük bir imparatorluk kurduğu fakat çok merhametsiz olduğu, çok zulüm yaptığı söylenir. 19 Haziran 1747 tarihinde suikasta uğramıştır. Öldürüldükten sonra imparatorluğu parçalanmış, küçük küçük hanlıklara bölünmüştür.
Lazarev: Tiflis Polis Şefi Tümgeneral Petroviç Lazarev, Kazan’a iltica eden Polonyalı bir asilzade ailesine mensuptur. 1799 yılında Güney Kafkasya’da görevlendirilmiş ve Tiflis’e yerleşmiştir. Gürcü prenslerin aralarındaki çekişmeleri önlemek amacıyla onları etkisiz hâle getirmek için Rusya’ya göndermeye çalışmıştır. 17 Nisan 1803 yılında öldürülmüştür.
Yüzbaşı Suharyov: Gerçek bir Rus olan Suharyov, Rus politikasına eleştirel bir bakış yöneltiyor. Rusya’nın gerçek Rus kanından gelenlere, safkan Rus olanlara ilgi göstermediğini düşünmektedir. İşte bunun için kendisi otuz yıldır yüzbaşılık rütbesinden öteye gidememiştir. Yabancı asıllılar daima en üst mevkilere getirilmektedirler. Buna dair bir yığın örnek ve isim aklından geçer. Bunlardan biri de Gürcü asıllı General Sisianov’dur. Suharyov, “Avrupa’nın geliştiğinin, bilim, kültür ve silah açısından Rusya’nın önüne geçtiğinin” farkındadır ve buna dair önlemler alınması gerektiği düşüncesindedir.22
Sisianov: General Sisianov Gürcü bir aileden gelmektedir. Çocukluğu Tiflis’te geçmiştir. Sonra ailesiyle beraber Moskova’ya göç etmişlerdir. Kendisine çok tesir eden insanlardan biri olan dedesinin yakın dostu Babua Arçil’i her vesile ile anmaktadır. Yaptıklarının onun tarafından beğenildiğini, bu şekilde ona layık olduğunu düşünmektedir.
Sisianov’un hatırladığı olaylardan biri 10 Ocak 1775 tarihinde Moskova’da Yemelyen Pugaçev’in idam edilmesidir. Bu, Sisianov’a çok tesir eden olaylardan biri olmuştur. Romanda o gün yaşananlar çok canlı ve etkileyici bir biçimde anlatılmaktadır. Üzerinden otuz yıl geçmiştir. Sisianov henüz o zamanlar genç bir subaydır. Bir hainin cezalandırıldığını düşünmektedir.
Sisianov’un hatırladığı olaylar arasında Bakû’ya yürümeden hemen önce gördüğü bir rüya da vardır. Uykusuz geçirdiği bir gecede gördüğü bir rüyada Sisianov’un karnına bir hançer saplanmış, o da hemen uyanmıştır. Bu rüya onu çok etkilemiş, Sisianov bu etkiden kurtulamamıştır. Sık sık bu rüyayı düşünmektedir.
Sisianov’un katıldığı muharebeler yine onun anlatımıyla romanda yer alıyor. 1804 Mayısında Knez Sisianov, 20.000 kişilik ordusuyla İrevan Hanlığına saldırmış, kalenin kuşatması üç ay sürmüş, fakat kaleyi alamamıştır. 2 Aralık 1805 tarihinde yapılan Austerlitz savaşı ve Rusya’nın bu savaşta yenilmesi de Sisianov’u etkileyen muharebelerden biridir. Sisianov, Napolyon’un Rusya’ya tekrar saldıracağını düşünmektedir.
Sisianov’un hayatı savaş meydanlarında ve orduda geçmiş, bu arada birtakım duygusal beraberlikler yaşamışsa da bir aile kuramamıştır. Bunlar arasında unutamadığı bir kadın vardır. Bu, daha sonra Lafoncen’le evlenen Natalya’dır. Sisianov, onun kendisine yazdığı mektupları hatırlar. Sisianov bir mektubunda Gence Hanı Cevat Hanla yaptığı muharebeyi ve onu nasıl yendiğini anlatıyor. Sisianov, bu savaş sonunda Gence’yi Rusya’ya bağlamıştır. Sisianov’un hatırladığı savaş sahnelerinden biri de İzmail kalesi için Osmanlılarla vuruşmasıdır. Pis Türkleri yok edelim, diyerek Hasan Paşa’yı yenmişlerdir. Kaleye Rus bayrağını asan da kendisidir.23 Romanda yine onun vasıtasıyla, Bakû’nun son yüzyıllarda Osmanlılar ile Safeviler arasında nasıl el değiştirdiği СКАЧАТЬ
17
Elçin,
18
Elçin,
19
Elçin,
20
Elçin,
21
Elçin,
22
Elçin,
23
Elçin,