Название: Mısır'ın Kutsal Kedisi
Автор: G. A. Henty
Издательство: Maya Kitap
isbn: 9786258361452
isbn:
Delikanlının çıkık yanakları kızardı.
“Bağışlayın,” dedi Amuba’ya nazik bir şekilde. “Aramıza daha yeni katılan birinin dilimizi bildiği aklımın ucundan bile geçmedi.”
“Özür dilemeyin,” dedi Amuba gülümseyerek. “Dış görünüşümüz size yabancı geliyor olmalı, hatta Lidya ve Pers halkları arasında bile bizimki kadar açık renkli saçı ve gözü olan insan azdır. Görünüşümüzü beğenmediğinizi söyleseniz bile alınmazdım, zira herkes alışık olduğu şeyleri beğenir kanımca ama yine de söylediğiniz şeyden dolayı özür dilemeniz çok nazikçe, insanlar genelde esirlerin de duyguları olduğunu hesaba katmıyor.”
“Chebron’un özrü yerindeydi,” dedi babası. “Bizim için nezaket çok önemlidir, her Mısırlı bütün insanlara karşı düşünceli davranması gerektiği öğretilerek büyür. Nazik olmak en az kaba olmak kadar kolay, insanlar ise karşılarındakine korkudan çok sevgi gösterdiğinde daha iyi hizmet görürler.”
“Peki, burada mı kalacaklar baba yoksa sadece bugünlük mü getirdin onları?” diye sordu Chebron.
“Kalacaklar oğlum. Onları tapınağımız için getirilen esirlerin arasından seçtim. Genç olanı senin yaşlarında olduğu için seçtim; insanın yanında, kendisiyle birlikte büyüyüp ona bağlı kalacak, şartlar onları eşit kılmamış olsa da dostluk, yoldaşlık yapacak birinin olması iyidir; umarım Amuba’da – isminin bu olduğunu söyledi – bu anlattıklarımı bulabilirsin. İçinde bulunduğumuz şartların kendisini bizden daha alt bir konuma getirdiğini söyledim, ne de olsa bu şartlar büyük öneme sahip. Bu genç adam kendi ülkesindeyken senin burada sahip olduğundan daha yüksek bir konumdaydı çünkü kralın oğluydu, babası savaşta öldüğü için de eğer halkı boyunduruğumuz altında olmasaydı ülkesinin kralı olacaktı. Diyeceğim şu ki Chebron, bir talihsizlik sonucu Amuba aramızda bir esir olarak bulunsa da asalet bakımından senden üstün, bu yüzden sen de düşman bir ülkeye esir olarak düşseydin nasıl bir muamele görmeyi bekleyeceğini düşün ve Amuba’ya öyle davran.”
“Seni memnuniyetle dostum olarak göreceğim,” dedi genç Mısırlı Amuba’ya samimiyetle. “Irklarımız birbirinden tamamen farklı olsa da sadık ve sözünün eri olduğunu yüzünden okuyabiliyorum. Ayrıca, babam senin nasıl biri olduğunu anlayıp bana uygun bir dost olacağından emin olmasaydı sana güvenmemi istemezdi,” diye ekledi.
“Siz de babanız da çok iyi insanlarsınız,” dedi Amuba. “Savaşta ele geçirilen esirlerin yaşamlarının ne kadar çetin geçtiğini bilirim, biz Rebulular da çıktığımız birçok seferde çok sayıda köle toplamışızdır, bu yüzden acı çekmeye hazırlamıştım kendimi. Beni beklentimin aksine çok farklı insanların eline teslim ettikleri için tanrılarımıza ne kadar minnettarım, tahmin edebilirsiniz; söz veriyorum Chebron, size karşı vefalı ve sadık olacağım. Buradaki dostum için de aynısını söyleyebilirim, kendisi her türlü zorlukta benden çok daha iyi şekilde size hizmet edecektir. En yiğit savaşçılarımızdan biriydi. Halkınızla savaştığımız büyük muharebe sırasında savaş arabamı sürmüş, birçok kez hayatımı kurtarmıştır; güçlü ve yiğit bir adamın hizmetine ihtiyaç duyarsanız Jethro size yardımcı olacaktır.”
“Sen savaşa mı katıldın?” diye sordu Chebron şaşkın bir şekilde.
“İlk defa birileriyle savaştım,” dedi Amuba, “ama daha önce çok kez aslan avlamıştım, aslan da en az sizin askerleriniz kadar tehlikelidir. Savaşa katılmak için gençtim ama babam doğal olarak ülkemiz için savaşan erkekler arasında erkenden yerimi almamı istedi.”
“Bu arada Chebron,” dedi Ameres, “seni uyarmalıyım, Amuba’nın ülkesinde sahip olduğu sıfattan kimseye bahsetme. Öğrenilirse bizden alınıp sarayın hizmetine verilebilir. Onunla birlikte esir alınan insanlar da Amuba’nın prens olduğu öğrenilirse başına kötü bir şey gelebilir korkusuyla onun kim olduğuyla ilgili hiçbir şey söylememiş, bu yüzden onun da Rebulu diğer soylu esirlerle aynı tabakadan olduğu düşünülmüş. Bu sebeple kimseye bir şey söyleme, annene ve Mysa’ya bile. Bu sırrı saklayacaksak ne kadar az kişi bilirse o kadar iyi.”
Ameres konuşurken Amuba da bir yandan kendisini bir dost gibi göreceğine söz veren delikanlıyı inceliyordu belli etmeden.
Babası gibi o da Mısırlıların geneline kıyasla daha açık tenliydi, bu açık ten üst sınıflar arasında neredeyse ortak bir özellikti. Chebron, Rebu’nun gençlerinden çok daha kısa ve cılızdı ama dik bir duruşu vardı ve daha şimdiden tavrında üst sınıfa ait Mısırlılara özgü sakin ve ağırbaşlı bir hava vardı. Sol kulağından sarkan bir tutam perçem dışında tüm kafası kazınmıştı, Amuba bunun tüm Mısır’da uygulanan geleneğin bir parçası olduğunu düşündü. Daha sonra öğrendiği üzere bu perçem gençliğin ayırt edici bir işaretiydi ve genç erkekler rüştünü ispatladığında, evlendiğinde ya da bir işe başladığında bu perçem de kesilirdi.
Şu an için kafası keldi ama dışarı çıktığında başına tam oturan bir şapka takıyordu, bu şapkada bulunan bir delikten perçemi geçiyor, omzuna sarkıyordu. Genellikle peruk takan üst ve orta sınıfın bu geleneğini benimsemek için Chebron henüz gençti. Bu kafa kazıtma âdeti Amuba’ya bir müddet hiç hoş gelmemişti. Kuşkusuz Mısırlılar bu geleneği serinlik ve temizlik adına benimsemişti ama Amuba Mısırlıların taktığı acayip ve çetrefilli peruklarla gezinmektense saçını tozdan korumak adına her türlü acıya katlanmayı tercih edeceğini düşünüyordu.
Çok geçmeden rahibin peşinden eve girdiler. Giriş kapısından geçtiklerinde geniş bir salona vardılar. Yan tarafta çatıyı taşıyan ve her bir duvardan üç dört metre mesafede duran bir dizi devasa kolon vardı; duvarlar mermer ve diğer renkli taşlarla kaplıydı, yerler de aynı malzemelerle döşenmişti; tam ortada bir çeşme akıyor, suyu oldukça yükseğe fışkırtıyordu çünkü salonun kolonlar arasında kalan kısmının açık tavanı gökyüzüne bakıyordu; odada çok çeşitli şekillerde bir sürü oturulacak yer bulunuyordu; palmiyeler ve zarif yapraklı diğer bitkilerin olduğu kocaman saksılar vardı. Tavan şık desenlerle rengârenk boyanmıştı. Uzun bir sedirin üzerinde ise bir kadın oturuyordu. Sedirin arkası boştu ama bir ucu kol desteği olarak uzanıyordu, sedirin iki tarafında da hayvan kafası suretleri oyulmuştu.
İki Nübyeli köle kız bu kadının arkasında durmuş yelpazeyle kendisini serinletiyordu, on iki yaşlarında bir kız ise alçak bir iskemlede oturmuş, bir papirüs rulosu okuyordu. Babası odaya girer girmez ruloyu yere atıp ayağa fırladı, kadın da sanki ufacık bir hareket etmeye kalksa bile yorulacakmış gibi uyuşuk bir şekilde ayağa kalktı.
“Ah, babacığım,” diye konuşmaya başladı kız ama rahip bir el hareketiyle onu durdurdu.
“Sevgilim,” dedi karısına, “yüce kralımızın fethinin ganimeti olarak getirdiği esirlerden ikisini eve aldım. Bize ve tapınağın hizmetine çok sayıda esir yollamış, bu ikisi de benim payıma düşen. Kendi ülkelerinde soylularmış, biz de konumlarındaki bu üzücü değişimi onlara unutturmak için elimizden geleni yapacağız.”
“Hep tuhaf fikirlerle geliyorsun Ameres,” dedi kadın uyuşuk hareketlerinden beklenmeyecek bir fevrilikle. “Esir bunlar, esir olmadan önce ne olduklarının benim için bir önemi yok, artık esirler. Benim etrafımda olmadıkları sürece elbette СКАЧАТЬ