Mısır'ın Kutsal Kedisi. G. A. Henty
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Mısır'ın Kutsal Kedisi - G. A. Henty страница 17

Название: Mısır'ın Kutsal Kedisi

Автор: G. A. Henty

Издательство: Maya Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 9786258361452

isbn:

СКАЧАТЬ ama onlarla birlikte gelmediler, ayrıca fetih amacıyla ordu da kurmadılar. Bildiğin gibi bu halk buraya ilk yerleştiğinde Büyük Deniz’in1 doğusuna uzanan topraklardan gelen çobanlar halihazırda uzun yıllardır bu topraklarda hüküm sürüyordu. Onlar senin de tarihi kaynaklardan okuduğun gibi Mısır lideri olan Yusuf’un soydaşlarıydı. Yusuf bu ülkeye bir köle olarak geldi, ülkemize zulmedenlerin topraklarından getirildiği de kesin olarak biliniyor. Ama anlatılanlara göre Yusuf onların soyundan değilmiş, ataları doğuya kadar uzanan bir ülkeden gitmiş o topraklara ama bundan emin değilim. Yalnız şu kadarını söyleyebilirim ki, kralın güvenini kazanıp vekili olmuş ve kralın nezdinde gayet bilgece yönetmiş ama halkın onun anısına saygı göstermesi için ortada pek bir neden yok. Onun hükümdarlığında korkunç bir kıtlık baş göstermiş, anlatılanlara göre tanrıları onu uyarınca kendisi kıtlık haberini önceden vermiş. O kadar büyük tahıl ambarları kurulmuş ve ağzına kadar doldurulmuş ki kıtlık baş gösterip insanlar açlık çekmeye başladığında hepsine tahıl dağıtılmış ama bunun karşılığında halk topraklarından vazgeçmek zorunda kalmış. Böylece ülkedeki toprakların tüm mülkiyeti el değiştirmiş, hepsi devletin malı olmuş, insanlar da bir zamanlar sahip oldukları topraklarda kiracı olarak kalmış. Sonraları devlet geniş toprakların bir kısmını tapınaklara, bir kısmını da orduya bağışlamış, bu sebeple artık topraklardaki bütün çiftçiler ya krala ya tapınaklara ya da orduya kira ödüyor.

      Böylece ordu her daim iş görür vaziyette ayakta kalabiliyor ve kendisine bağlı şehirlerde on binlerce askerin ikamet etmesini sağlayabiliyor. Dolayısıyla kraliyet hazinesi hep dolu kalıyor ve tapınak törenleri devam ettirilebiliyor. Bu adım ülkenin gücünü ve saygınlığını artırdı ve büyük çaplı sulama çalışmalarının yürütülmesini sağlayarak çiftçilere faydalı oldu, topraklar kendi küçük çıkarlarının peşinde olan sayısız ufak toprak sahibinin mülkiyetinde olsaydı bu çalışmalar asla başarıya ulaşamazdı.”

      “Ama sen bunun halkın yararına olmadığını söylemiştin baba.”

      “Bir bakıma olmadı da Chebron çünkü bu durum aristokrat sınıflar ile hayatları boyunca asla toprak sahibi olamayacak, çalışmak için hiçbir motivasyonu olmayan halkın büyük bölümü arasında geniş bir uçurum yarattı.”

      “Fakat onlar sadece cahil köylüler baba.”

      “Bence şartlar farklı olsaydı daha fazlası olabilirlerdi Chebron. Ama şu an konumuz bu değil. Yusuf ailesini Büyük Deniz’in doğusundaki topraklardan çıkarıp getirmiş, Goşen’de kendisine bir toprak verilmiş, o da ailesiyle oraya yerleşmiş ve işlerini geliştirip ailesini büyütmüş. Kısmen Yusuf’un devlete verdiği hizmetin hatırına, kısmen de soydaş oldukları için çoban kralların ülkemize hükmettiği süre boyunca Yusuf ve ailesi el üstünde tutulmuş. Fakat Mısırlılar ayaklanıp bunca zaman altında ezildiği boyunduruğu üzerinden attığında ve çobanlarla destekçilerini topraklarından kovduğunda Yusuf’un halkı – halk diyorum çünkü bu insanlar sayıca o kadar artmıştı ki bir halk olarak anılmayı hak etmişti – geride kalmış, bu yüzden onlara hep şüpheci yaklaşmışız. Eskiden başımızda olan zalimlerle aynı kökten geliyorlar, toprakları doğuya uzandığı için de her an bir işgal ordusunu ülke sınırlarından içeri alabilirler. Neyse ki artık çok geniş alanları fethedip yayıldık ve Büyük Deniz’in doğusundaki halkın gücü tamamen kırıldı, bu yüzden böyle bir tehlike ortadan kalktı ama Yusuf’un halkına hâlâ hoş gözle bakılmaz. Halk arasında önyargıların yok olması uzun zaman alır, bu insanların sadece kendi aralarında evlilik yapıp bizlerden uzak durarak birbirlerine nasıl sıkı sıkıya bağlı olduklarına bakılırsa süregelen bu soğukluk anlaşılabilir. Şahsen bu nefretin asılsız olduğunu düşünüyorum. Kabul ediyorum, bu insanlar otoriteye karşı gelmeye bir hayli meyilli, ayrıca kamu işlerinin yürütülmesi adına Goşen’den adam toplamak Mısır’ın diğer vilayetlerinde olduğundan daha zor bir iş ama yine de buranın insanı azimli ve çalışkandır.”

      “Dış görünüşlerinde de bizden farklılar mı baba?”

      “Epey farklılar Chebron. Bize göre bir hayli açık tenliler, burunları daha kemerli, bedenen de daha güçlüler. Bizim gibi saçlarını kazımıyorlar, genelde sakallarını uzatıyorlar. Sanırım buraya yerleştikten sonra uzun bir süre kendi tanrılarına taptılar ama sonra bizim dinimizi benimsediler.”

      “Ama bu çok yanlış,” dedi Chebron. “Her ülkenin kendi tanrıları vardır, eğer bir halk kendi tanrılarını terk ederse diğer tanrıların onları kendi insanları kadar koruyup kollaması pek mümkün olmaz.”

      “Bu zor bir konu Chebron, ayrıca şimdilik kurcalamaman gereken bir konu. Yakında rahipliğin ilk basamaklarını tırmanmaya başlayacaksın, daha üst seviyelere çıkmadığın sürece en derin gizemlere asla hâkim olamayacak olsan da bir noktaya kadar seni aydınlatmaya yetecek kadarını öğreneceksin.”

      Chebron bir ebeveyne daha fazla soru sormaması gerektiğini anlayacak kadar terbiyeli bir gençti ama daha sonra Amuba’yla bahçede gezinirken konuyu tekrar açtı.

      “Acaba halklar özellikle kendilerini koruyup kollayan tanrıların hangileri olduğunu nasıl bilebiliyor Amuba?”

      “Hiçbir fikrim yok,” dedi bu konu üzerine hiç kafa yormamış olan Amuba. “Hep çok karmaşık sorular soruyorsun Chebron.”

      “Bir şekilde biliyor olmalılar,” diye diretti Chebron. “Sence tanrılarımızı gören olmuş mudur? Yoksa nasıl birinin köpek başlı, diğerinin kedi başlı olduğunu ya da neye benzediklerini bilebiliriz? Bazı tanrılar diğerlerinden daha mı güçlü? Çünkü herkes savaşa girmeden önce tanrılara kurban adayıp yardımlarını istiyor. Kimi yenilirken kimi galip geliyor, kimi bugün yenerken ertesi gün kaybediyor. Bu, o tanrıların bir gün başka bir günden daha güçlü oldukları anlamına mı geliyor, yoksa bazen insanlarına yardım etmek mi istemiyorlar? Neden tapınaklarının yanmasını, heykellerinin parçalanmasını engellemiyorlar? Tüm bunlar çok tuhaf.”

      “Gerçekten de öyle Chebron. Çok yakın geçmişte ben de Jethro’ya neredeyse aynı soruyu sormuştum ama bir cevap veremedi. Babana sorsana. O Mısırlılar arasındaki en bilge insan.”

      “Sordum ama bana cevap vermedi,” dedi Chebron düşünceli bir şekilde. “Sanırım benim başrahip olmamı bazen bu soruları sorduğum için istemiyor. Tanrılara saygısızlık etmek istemiyorum kesinlikle. Ama nedense bir şeyleri öğrenmek istediğimde bana cevap vermiyor ve sanırım bu yüzden üzülüyor, sanki bilmek istediğim şeyleri bana söyleyemediği için derin bir üzüntü duyuyor.”

      “Ağabeyin Neco’ya sordun mu hiç?”

      “Ah, Neco bizden farklıdır,” dedi Chebron âdeta küçümseyen bir ifadeyle. “Neco öfkelenip beni bin bir türlü şeyle tehdit eder ama bu konularda benden daha fazla şey bildiğini sanmıyorum çünkü böyle sorular sorduğumda şaşkın şaşkın bakıyor, birkaç kez sanki tanrılara karşı tümüyle saygısız ve dine aykırı şeyler söylemişim gibi elleriyle kulaklarını kapatıp hemen kaçmıştı.”

      Ertesi gün başrahip ile grubu Goşen’e doğru yola koyuldu. Yolculuğun ilk kısmı nehirde geçti. Tekne genişti, güvertesinde oyma tahtadan bir çardak, uyum içinde ustaca işlenmiş rengârenk ve kocaman yelkenleriyle iki direk vardı. Bu şekilde seyahat eden önemli şahıslar genelde yanlarında arp, borazan ya da kaval çalan en az iki ya СКАЧАТЬ



<p>1</p>

Akdeniz. (ç. n.)