Ali Akbaş Armağanı. Анонимный автор
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Ali Akbaş Armağanı - Анонимный автор страница 21

Название: Ali Akbaş Armağanı

Автор: Анонимный автор

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6981-43-0

isbn:

СКАЧАТЬ melek

      Geldiler tek tek

      Kuruldu dernek

      Duyunca nâyı

      Başladı sema

      İnledi sema

      Hep medhü senâ

      Yüce Mevlâyı

      Yunus huşuyla,

      Apak başıyla

      Aşk yoldaşıyla

      Çeker sevdayı

. .

      Hey güzeller

      Horasan erleri

      Yesi güvercinleri

      İki cihan serveri

      Muhammed aşkına

      Biz sizin dîvâneniz

      Aylak tozunuz

      Yitirdik nerede iziniz

      Bu yurt

      Osmancığın yurdu

      Sizin yurdunuz

      N’olur niyâz edin Hakk’a

      Bizim kalmadı yüzümüz’

      Secdeye kapandı bir pîr

      Dediler Akşemsedin’dir

      Bir avuç aldı topraktan

      Bilmem ne diledi Hak’tan

      Üfleyerek sola sağa

      Şöyle söyledi toprağa:

      ‘Bozkır,

      Benim gevrek ekmeğim

      Yağsız aşım

      Beşiğim, mezarım, seccâdem

      Yavuz’un bindiği doru kısrak

      Kalk artık şâha

      Sûre-i Tâ-Hâ gibi

      Uzan Allah’a

      Duâlar , âminlerle,

      Horonlar sinsinlerle,

      Ardında yüz binlerle

      Gelsin artık beklenen

      Kaf Dağı’nın ardındaki küçük şehzâdem!.. dedi

      Âmîn dediler.

. .

      El ele perçin oldular

      Derilip yüz bin oldular

      Uçup güvercin oldular

      Göklere kıldılar seyrân

      Bir köşede kaldım hayrân

      Gördüm ki,

      Her şehrin bir sâhibi var

      Her sâhibin bir nâibi var

      Hacı Bayram,

      Hacı Bektaş,

      Adım adım,

      Taş taş,

      Mülkü tapulamışlar!” 25

      O; yüce dîn,miz İslâm’a kâvî bir îmanla bağlı, dilimizin büyülü lîsânı olan Türkçeye kara sevdâlı, medeniyet kültürümüze ve köklü bir tarih şuuruna sâhip; vatana, bayrağa, örf ve âdetlerimize sâdık yorgun bir Türk milliyetçisidir. O, yumuşak görünümlü yapısının ardında çatal yürek taşıyan, yeri ve zamanı geldiğinde ve inanç değerlerine bir saldırı olduğunda gözünü daldan budaktan ve zâlimler karşısında sözünü dudaktan sakınmayan ve aslâ zulme boyun eğmeyen yiğit bir ideâlist ve serdengeçti bir alperendir. Hâl böyle olduğu için 28 Şubat’ın en ayazlı günlerinde korkusuzca şunları haykırmıştır:

      “Yemenidir yaşmaktır

      Bayraktır başörtüsü

      Şimdi öz vatanında

      Tutsaktır başörtüsü

      Zulümdür gelir geçer

      İnanan kalmaz naçar

      Kuytu sularda açar

      Zambaktır başörtüsü

. .

      İdeâller arzular

      Yasağa nasıl sığar

      Her gün yeniden doğar

      Şafaktır başörtüsü

. .

      Oyası el örgüsü

      Namusun tel örgüsü

      Nene Hâtun’un süsü

      Ak paktır başörtüsü” 26

      O; “Türküler”, “Armağan”, “Huma Kuşumuz” şiirleriyle türkü nefesli bir şâir olduğunu ortaya koymuş, her türkünün dudağında tüten sözlerin efsunkâr özelliğinden ve ezgilerin gönül tellerimizi titreten güzelliğinden nasiplenmiş; gurbet türkülerinin hasretini, ağıtların hüznünü, uzun havaların derdini, kırık havaların neş’esini, bozlakların sesini, tatyanların nefesini, sürmelilerin güldestesini şiir heybesine doldurmuştur. Erbâbınca mâlum olduğu üzere, türkülerimiz, hem Türk kültürünün ve tarihinin mîrâsı, hem ferdî, hem de içtimâî bakımdan hayâtımızın aynası, sözün ve nağmenin hasıdır. Türkülerimiz, her yanımızı esrarlı bir şafak ışığıyla saran gönül dünyamızın mayasıdır. Türkülerimiz; bizi “Biz” yapan kadim özelliklerimizi hikmet diliyle ve bağlamanın teliyle anlatan Türk kültürünün silinmez tuğrasıdır. Türkülerimiz, Adriyatik’ten Çin Seddine Türk Dünyası’nın dört bir yanını gül bahçelerine çeviren bize âit nağmelerin en içli gülümsemesidir. Türkülerimiz; muhteşem ezgileriyle insanımızı yüreğinden yakalayan ve halkımızın ruh dünyasında coşkun ırmaklar gibi çağlayan bu aziz milletin gönül sesidir. Türkülerimiz, insanımızı; millî kimliğimizle, medenî birikimimizle, irfanî geleneğimizle, insânî hasletlerimizle ve edebî kıymetlerimizle buluşturan hudutsuz bir kültür hazînesidir. Türkülerimiz, şâir bir milletin kendi yüreğine doğru yürümesiyle işittiği âşinâ seslerden ve sevdâ gergefinde doyumsuz bir aşkla dokuduğu ışıklı nağmelerden oluşan bir şehrâyindir. Türkülerimiz; hayâllerimizi, ideâllerimizi, duygu ve düşüncelerimizi, gelenek ve göreneklerimizi dile getiren; daha doğmamışlarla yaşayanların ve Âhiret Yurdu’na göçenlerin gönüllerini aynı sevdâ sofrasında buluşturan, İslâm Medeniyetinin ve Türk kültürünün genetik kodlarını içinde saklayan ve duygu penceresinden ömür rüyâsını seyreden bir hayat destanıdır. O; “Yetik Ozan’ın azîz hâtırasın” ithâf ettiği ve türkülerimizi muhteşem mısralarla anlattığı “Türküler” şiirini ve “Huma Kuşumuz”u okuduğumuzda ne demek istediğimiz çok daha iyi anlaşılacaktır:

      “Bin yılda yoğurduk her mısraını

      Yüzüğe kaş ettik Ağrı Dağı’nı

      Dünyaya değişmem bir aksağını

      Gönlüme göredir bizim türküler

      Türküler bilirim Vanlı, Yemenli,

      Yemen’in yolları güllü çemenli

      Söylemiş gelinler gözleri nemli,

      Künyedir, kuradır bizim türküler

. .

      Elif ördek olur, göllerde yüzer

      Suyun СКАЧАТЬ



<p>25</p>

Ali Akbaş, Erenler Dîvânında, Erenler Dîvânında, 9-15

<p>26</p>

Ali Akbaş, Turnalar Göçü, Başörtüsü, 48-49