Ali Akbaş Armağanı. Анонимный автор
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Ali Akbaş Armağanı - Анонимный автор страница 19

Название: Ali Akbaş Armağanı

Автор: Анонимный автор

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6981-43-0

isbn:

СКАЧАТЬ irtifa ile buluşturan, gelenekle gelecek arasında bir köprü oluşturan ve eskimeyen yeniye yeni boyutlar kazandıran, medeniyetimizin ruhunu, Bozkır kültürünü, Anadolu insanının hasletlerini, hasretlerini ve mihveri köy olan mekânların güzelliklerini bir masal anlatımıyla ifâde eden; şiir dilimizi ve şiir zevkimizi şâhikalaştırırken; milleti millet yapan; din, dil, tarih, vatan, bayrak, kültür, ülkü, ortak kader ve birlikte yaşama irâdesi gibi mensûbiyet şuuru oluşturan değerlerimizi çok veciz bir biçimde dile getiren, Hilâl çiçeklerinin açması ve Al Bayrağımızın gölgesinin artması için bir ömür vakfeden ak saçlı bir gönül süvârisidir.

      O, 1960’lı yıllarda “ekmek dâvâsı” için mâişet gurbetine çıkıp, Avrupa’ya giden Türk işçilerinin trajedisini, üniversite öğrencisiyken kaleme aldığı “Göç” şiiriyle; gurbeti, hasreti, anadan, babadan, yârdan yârandan, eşten dosttan, vatandan ayrılığın acısını bir ağıt hâlinde destanlaştırmış, bu derin yaranın kahır dolu, serzeniş dolu, hüzün dolu hazin hikâyesini; dünkü satvetli akıncı ruhuyla, bugünkü perişân hâlimizi karşılaştırarak yürek burkan şu mükemmel mısralarla dile getirmiştir:

      “Su serperler ya

      Gidenlerin ardından,

      Dün askere,

      Hind’e Yemen’e…

      Bu gün ekmeğe

      Yaban ellere…

      Dönmezler de ondan;

      Yoksa niye serpsinler…

                Sirkeci’den tren gider,

                Ona binen verem gider.

. .

      Biz hep atla geçtik Tuna’dan,

      Böyle geçmedik

      Avrat uşak,

      Biz hiç böyle geçmedik,

      Beyler utansın…

               Sirkeci’den tren gider

               Varım yoğum törem gider

      Tuna bizden utanır

      Biz Tuna’dan

      Yüzüne kapatır ellerini

      Aldırma be Tuna’m

      Yiğit çıplak doğar anadan

               Sirkeci’den tren gider

               Erzurumlu Duran gider

      Burada ezan var,

      Orada çan;

      Uyaan!

       Uyan!

             Uyan!

      Sirkeci’den tren gider,

      Bir yaldızlı Kur’ân gider…” 15

      O, şiirlerinde; doğup büyüdüğü topraklara duyduğu hasreti, çocukluk günlerindeki duygularını, hâtıralarını; mensûbu olmakla iftihâr ettiği Türk milletin asâletini, değer yargılarını, kültürünü ve medeniyet anlayışını, inancını, irfanını şiir diliyle terennüm etmiş, kökleri çok sağlam ve çok güçlü bir şiir geleneğinden beslenerek yepyeni ufuklara yelken açmış ve anamızın ak sütü gibi tertemiz ve berrak bir Türkçeyle şiirler yazmıştır.

      “Siz hiç

      Kırda bir göze kadar berrak

      Ve bir çocuğun gözleri kadar saf ve temiz

      Bakabilir misiniz?

      Daha kıyamet kopmuyorsa eğer,

      Gökler başımıza çökmüyorsa

      Onlar sayesindedir.

      Onlar

      Bize Rabb’in emânetleri

      Onlar Bosna’da, Grozni’de

      Uganda’da, Somali’de, Bağdat’ta

      Fillerin ayakları altında ezilen karıncalar,

      Onlar daha açmadan solan goncalardır.

      Vakitsiz ölürse çocuklar

      Bir yer altı nehri doğar

      Anaların toprağa sızan gözyaşlarından

      Bir gizli deniz oluşur yavaş yavaş

      Ve sonra bir dağ koyağı,

      Yâhut bir fay çatlağı bularak

      Tekrar çıkarlar apansız

      Berrak bir pınar gibi

      Köhne dünyamızın herhangi bir yerinden” 16

      O; Ahmet Cevat’a ithâf ettiği meşhur “Göygöl” şiirinde, Göygöl’e dair izlenimlerini tarihi ve kültürel arka plânıyla anlatmış, “Gök mavi, göl mavi, her şey semâvî” diyerek bizleri çok başka âlemlere götürmüş, Türk Dünyası’na dâir duygu, düşünce ve hayâllerini sembolik ifâdeler ve şâheser mısrâlarla dile getirmiş ve bir anlamda en güzel şiirine de imzâ atmıştır:

      “Bir seher vaktinde vardık Göygöl’e

      Burda kızlar gül takıyor kâküle.

      Alev alev bir gül attım su yandı

      Sunam derin uykusundan uyandı;

      Yavaş yavaş araladı perdeyi

      Gönlüm göle düşmüş yaban ördeği

      Giyip kuşanmaya erinmiş Göygöl

      İpekten tüllere bürünmüş Göygöl.

. .

      Gök mavi, göl mavi, her şey semâvi

      Arşa çıkar Ateşgâh’ın alevi

      Burası Kafdağı tezatlar evi

      Çıkar her adımda bir masal devi

      Dağlar deve olur bulut güvercin

      Bir gümüş sakallı keçi olur cin

      Yanılıp Göygöl’ü su sanmasınlar

      Bismillah demeden yıkanmasınlar

. .

      Bir Nevruz sabahı sökerken şafak

      Bir şehzâde gelip uyandıracak

      Nal sesleri duyacaksın derinden

      Öpecek usulca göy gözlerinden

      Açma duvağını sır verme ele

      Şu fırtına dinsin, yaz gelsin hele

      Uyu nâtevanım yaralım uyu

      Uyu bahtı kara maralım uyu

. .

      Mesnevî okuyup geçtim Gence’den

      İçime bir sızı düştü inceden

      Elvedâ bağlarda üzüm derenler

      Üzümü unutup hüzün derenler

      Elvedâ adını unutan şehir

      Elvedâ akmayı unutan nehir

      Ata yâdigârı Gence elvedâ

      Dalında СКАЧАТЬ



<p>15</p>

Ali Akbaş, Eylüle Beste, Göç, 82-84

<p>16</p>

Ali Akbaş, Eylüle Beste, Filler ve Karıncalar, 66-67