Название: Tom Amca’nın Kulübesi
Автор: Гарриет Бичер-Стоу
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-99852-0-6
isbn:
“Sen misin Sam? Neredeler?”
“Efendi Haley handa dinleniyor, çok fena yoruldu hanımım.”
“Peki Eliza, Sam?”
“Eh, o Ürdün’e geçti. Kenan topraklarında bile denilebilir.”
“Sam, sen ne demek istiyorsun?” dedi Bayan Shelby, bu kelimelerin muhtemel anlamını kavradığında nefesi tıkandı ve neredeyse bayılıyordu.
“Eh, hanımım, Tanrı kullarını korur. Lizy nehirden Ohio’ya sanki Tanrı onu iki atlı ateşten bir arabayla almış gibi dikkate şayan bir biçimde gitti.”
Sam’in dindar damarı her zaman hanımının yanında alışılmadık şekilde kabarırdı ve kutsal kitaptaki figürler ve şekiller gibi konuşurdu.
“Buraya gel, Sam.” dedi onu verandada takip eden Bay Shelby. “Ona istediği şeyi anlat. Gel, gel, Emily.” dedi kolunu ona dolayarak. “Üşümüşsün, titriyorsun, kendini çok fazla duygularına kaptırıyorsun.”
“Duygularına çok fazla kaptırmak mı! Ben bir kadın değil miyim, bir anne değil miyim? Bu zavallı kız için Tanrı’ya ikimiz de sorumlu değil miyiz? Tanrı’m! Bu günahtan bizi koru.”
“Ne günahı, Emily? Sen de gördün ki biz sadece yapmak zorunda olduğumuz şeyi yaptık.”
“Ama bununla ilgili kötü bir suçluluk duygusu var içimde.” dedi Bayan Shelby. “Ondan kaçamıyorum.”
“Hadi Andy, seni zenci, canlan!” diye verandanın altından seslendi Sam. “Bu atları ahıra götür, duymuyor musun efendi çağırıyor?” ve Sam elinde palmiye yaprağıyla çok geçmeden salon kapısında belirdi.
“Şimdi Sam, bize ayrıntısıyla neler olduğunu anlat.” dedi Bay Shelby. “Eliza nerede, biliyor musun?”
“Eh, efendim, onu kendi gözlerimle yüzen buzun üzerinden geçerken gördüm. Şaşılacak şekilde aştı orayı, bir mucize de değildi, Ohio tarafında bir adamın ona yardım ettiğini gördüm ve sonra alaca karanlıkta kayboldu.”
“Sam, bence bunun doğruluğu şüpheli, bu mucize. Yüzen buzun üzerinde geçmek kolay değil.” dedi Bay Shelby.
“Sakin olun! Tanrı’nın yardımı olmadan kimse yapamazdı. Bakın şimdi.” dedi Sam. “Şöyle oldu. Efendi Haley, ben ve Andy nehrin kıyısındaki küçük hana geldik ve ben biraz önden gidiyordum. Lizy’yi yakalamaya öylesine hevesliydim ki kendimi tutamıyordum, mümkün değil. Hanın yanındaki sarmaşıklara vardığımda, o da oradaydı, tam karşımda, öbürleri de arkadan geliyordu. Eh, ben de şapkamı fırlatıp ölüyü kaldıracak kadar bağırdım. Elbette Lizy duydu ve Efendi Haley kapıyı geçerken çekilip kaçtı; sonra yan kapıdan çıkıp nehrin kıyısına gitti. Efendi Haley onu görüp bağırdı. O, ben ve Andy arkasından gittik. O nehrin kıyısına geldi ve kıyıda üç metre genişliğinde akıntı vardı, öbür taraftaysa buz sanki kocaman bir ada gibi sallanıyor, aşağı yukarı batıp çıkıyordu. Onun tam arkasına geldik, onu kesin yakalar diye düşündüm. O zaman hiç duymadığım bir çığlık koyverdi ve işte oradaydı, akıntının öbür tarafına geçmiş, buzun üstündeydi. Sonra çığlık ata ata atlamaya devam etti. Buzlar kırıldı! Şap, çatır, tok ve bir beygir gibi zıplıyordu! Tanrı’m, kızın yaptığı sıçrayışı ben pek görmedim, fikrime göre öyle.”
Sam öyküsünü anlatırken, Bayan Shelby heyecandan beti benzi atmış şekilde sessiz sedasız oturuyordu.
“Tanrı’ya şükür, ölmemiş!” dedi. “Ama o zavallı çocuk nerede şimdi?”
“Tanrı onu korur.” dedi Sam, huşu içinde gözlerini devirerek. “Dediğim gibi takdiriilahi ve hanımımın bize bu yolu gösterdiği gibi davranıyoruz. Biz Tanrı’nın isteklerini yerine getiriyoruz. Eğer ben olmasaydım, bugün onlarca kez yakalanmıştı. Bu sabah atları kovalamaya başlayıp ta akşam yemeğine kadar bunu yapmadım mı? Efendi Haley’yi bu akşam yolun sekiz kilometre uzağına çekmedim mi? Yoksa zencinin peşindeki köpek gibi kolaylıkla Lizy’le çıkıp gelirdi. Bunlar hep takdiriilahi.”
“Bunlar ihtiyatlı davranman gereken takdiriilahiler, Sam Efendi. Evimde beyefendilere böyle davranmana izin veremem.” dedi Bay Shelby, koşullar elverdiğince kontrol edebileceği kadar katı konuşmuştu.
Bir zenciyi bir çocuk gibi inandırmaya çalışırken sinirlenmenin bir faydası yoktur. İkisi de tam tersine inandırmaya çalışma gayretlerine rağmen içgüdüsel olarak olayı olduğu gibi görürler. Sam’in bu azardan ümidi zerre kadar kırılmamasına karşın sıkıntılı bir tehlike havası sezdi ve pişman bir şekilde ağzının uçları sarkmış kalakaldı.
“Efendi çok haklı, çok; çok çirkin bir şey yaptım, bunu tartışmaya gerek yok ve elbette efendim ve hanımım böyle işleri onaylamaz. Bunlara karşı duyarlıyım ama benim gibi zavallı bir zenci şaşılacak şekilde bazen böyle çirkin davranışlara yöneliyor, Efendi Haley gibileri seçkin davranışlara zarar verince; hiçbir şekilde bir beyefendi değil, benim gibi yetişmiş biri bunu görmeden edemiyor.”
“Eh, Sam.” dedi Bayan Shelby. “Hatalarına karşı uygun duyguların olduğuna göre, şimdi gidip Chloe Teyze’ye bugün akşam yemeğinden arta kalan soğuk domuz etinden vermesini söyleyebilirsin. Sen ve Andy aç olmalısınız.”
“Hanımım bize karşı fazlasıyla iyi.” dedi Sam, şevkle eğilip dışarı çıktı.
Daha önce de bahsedildiği gibi fark edilecek ki Sam Efendi’nin şüphesiz onu politik hayatın tepesine taşıyacak olan doğal bir yeteneği vardır. Bu, kendisine övgü ve zafer yaratmak üzere meydana gelen her şeyden kazanç sağlama yeteneğidir. Düşündüğü gibi salondakilerin memnuniyetini kazanacak şekilde dindar ve alçak gönüllü davrandıktan sonra palmiye yaprağını kafasına serbest, kaygısız bir tavırla koyuverdi ve mutfakta muvaffak olmak gayesiyle Chloe Teyze’nin idaresine yollandı.
“Bu zencilere bir nutuk çekmeli.” dedi Sam kendi kendine. “Şimdi şans ayağıma geldi. Tanrı’m, bana baksınlar diye takır tukur konuşacağım.”
Sam’in özel zevklerinden birisi gözlendiği gibi efendisiyle her tür politik toplantıda bulunmaktı. Burada ya bir parmaklığa tüner ya da bir ağacın tepesine yerleşir, kolayca anlaşılan büyük bir iştahla konuşmacıları seyreder ve sonra kendi renginden kardeşlerinin arasına inerek aynı konu üstünde onları çevresine toplayıp komik parodiler ve taklitlerle onları eğitir ve eğlendirirdi, bütün bunları da vakur bir samimiyet ve ciddiyetle yapardı. Yakınındaki dinleyiciler genelde kendi renginden olmasına karşın, daha açık renkli olanların dinleyerek, gülerek ve Sam’in müthiş kendini kutlamasına göz kırparak onlara yaklaşması pek de az görülmezdi. Aslında Sam hitabeti mesleği gibi görür ve kendini övmek için hiçbir fırsatı kaçırmazdı.
Sam ve Chloe Teyze arasında eski zamanlardan beri bir tür kronik düşmanlık, daha doğrusu karar verilmiş bir soğukluk vardı ama Sam işleyişinin gerekli ve apaçık temeli olarak koşullarını derinden düşünürken bu durumda son derece barışçıl davranmaya karar verdi. Zira “hanımının emirleri”nin şüphesiz sonuna kadar izlenecek olduğunu СКАЧАТЬ