Название: Tom Amca’nın Kulübesi
Автор: Гарриет Бичер-Стоу
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-99852-0-6
isbn:
“Sen gül bakalım!” diye homurdandı tüccar.
“Tanrı sizi korusun efendim, şimdi buna engel olamıyorum.” dedi Sam, ruhunda uzun zamandır baskı altında kalmış coşkuyu dışa vurmuştu. “Atlarken ve sıçrarken, buz da çatlarken çok garip görünüyordu; onun sesi duyuluyordu, patır, kütür, foş, atla gibi sesler. Tanrı’m! Nasıl da gitti!” Sonra Sam’le Andy yanaklarından yaşlar süzülünceye dek güldüler.
“Ağzınızı diğer tarafa döndürüp güldüreceğim sizi!” dedi tüccar, sürücü kamçısını da başlarına salladı.
Her ikisi de sinerek bağıra çağıra kıyıdan yukarı koştular ve o yukarı gelmeden atlarına binmişlerdi.
“İyi akşamlar efendim!” dedi Sam büyük bir ciddiyetle. “Hanımımın Jerry ile ilgili olarak çok endişelendiğini düşünüyorum. Efendi Haley artık bizi istemez. Hanımım yaratıkları bu gece Lizy’nin ardından koşturduğumuzu duymak istemezdi.” Andy’nin böğrünü şakacıktan dürttü ve yola koyuldu, ardından diğeri tüm hızıyla takip ederken kahkahaları rüzgârda boğuldu.
VIII
Eliza’nın Kaçışı
Eliza nehrin diğer yanında umutsuzca kaçarken karanlık bastırmıştı. Akşamın yavaşça nehirden yükselen gri sisi o kıyıdan yukarıda kaybolurken onu sarmaladı ve kabarmış akıntıyla batıp çıkan buz kütleleri onunla peşindeki arasına umutsuz bir bariyer koydu. Bu yüzden Haley küçük hana yavaşça ve hoşnutsuzlukla ne yapılacağını düşünmek üzere döndü. Kadın ona eski bir halıyla kaplı küçük salonun kapısını açtı. Odada çok parlak siyah muşamba kaplı bir masa duruyordu, çeşitli uzunlukta, yüksek arkalı tahta sandalyeler, hafifçe tüten ızgaranın üstündeki şömine rafında göz alıcı renklerde alçı süsler, ocak boyunca uzanan uzun, sert, tahtadan rahatsızca bir kanepe vardı. Haley buraya insan umutlarının ve mutluluklarının genel değişkenliği üzerine düşünmek üzere oturdu.
“Şu küçük yaratıktan ne istedim sanki.” dedi kendi kendine. “Bana bir zenci gibi davranılmasını hak etmek için?” ve Haley pek de seçkin sayılmayacak bir dizi küfrü tekrarlayarak kendini rahatlattı, bunları doğru saymak için geçerli nedenler olsa da bu bir beğeni meselesi olduğu için bunu yapmayacağız.
Kapıda atından indiği belli olan birinin gür ve kaba saba sesiyle irkildi. Pencereye doğru aceleyle gitti.
“İşe bak! Şimdi bu takdiriilahi denen şeye en yakın şey değilse nedir.” dedi Haley. “İnanıyorum ki bu Tom Loker.”
Haley aceleyle dışarı çıktı. Odanın köşesinde barda duran kişi güçlü kuvvetli, kaslı bir adamdı, boyu iki metreye yakın ve geniş bir gövdesi vardı. Adam kabarık ve sert bir görünüm veren bizon kılından yapılmış bir palto giymişti, bu yüzündeki havaya tam olarak uyuyordu. Başındaki ve yüzündeki her organ ve çizgi, ölçüsüz gelişecek olan acımasız ve tereddütsüz bir şiddetin ifadesiydi. Aslında okuyucularımız adamın evine bir buldogun gelip şapka ve paltoyla yürüdüğünü düşünseler, adamın fiziğinin genel görünüşü ve etkisi hakkında uygunsuz bir fikirleri olmuş olmaz. Adamın yolculuk arkadaşı pek çok yönden adamın tam olarak zıddıydı. Kısa ve inceydi, hareketleri kıvrak ve kedi gibiydi, keskin siyah gözlerinde dikkatle bakan, sinsi bir ifade vardı, yüzünün her özelliği hâlden anlayacak şekilde yontulmuş görünüyordu; ince, uzun burnu genelde işlere burnunu sokmaya meraklı bir şekilde çıkıntı yapıyordu; parlak, ince, siyah saçları sabırsızca öne düşüyordu, tüm hareketleri ve değişimleri basit, dikkatli bir zekânın göstergesiydi. Koca adam büyük bir bardağa yarıya kadar saf ispirto döküp tek kelime etmeden hepsini yuvarladı. Ufak tefek adamsa ayak parmakları üzerinde duruyordu, başını bir o yana, bir bu yana çevirerek şişeleri dikkatle kokladıktan sonra sonunda ince ve titrek bir sesle ve büyük bir dikkatle naneli bir içki ısmarladı. İçkisi konduktan sonra aldı, doğru şeyi yapmış ve turnayı gözünden vurmuş bir adam havalarında keskin, keyfi yerinde bir tavırla ona baktı ve küçük, ihtiyatlı yudumlarla içmeye koyuldu.
“Eh, şimdi şansımın kapımı çalacağını kim bilebilirdi? Loker, nasılsın bakalım?” dedi Haley, ilerleyip elini koca adama uzatarak.
“Şeytan seni!” diye nazikçe yanıtladı. “Seni buraya ne getirdi, Haley?”
Adı Marks olan sinsi adam hemen içmeyi bıraktı ve kafasını ileri doğru uzatarak yeni tanıdığa cin gibi baktı, bir kedinin bazen kuru bir yaprağa ya da takibindeki bir objeye bakışı gibi.
“Diyorum ki, Tom, bu dünyadaki en şanslı olay. Bir sorunum var ve bana yardım etmelisin.”
“Ha? Ya! Öyle görünüyor!” diye hâlinden memnun tanıdığı homurdandı. “Kuşkun olmasın ki onu gördüğüne memnun olmuşsan biriyle bir işin vardır. Haberler nedir?”
“Burada bir arkadaşın mı var?” dedi Haley, Marks’a şüpheyle bakarak. “Belki de iş ortağı?”
“Evet öyle. İşte Marks! Natchez’de birlikte olduğum adam bu.”
“Tanıştığımıza memnun oldum.” dedi Marks, kuzgun pençesi gibi uzun, ince bir el uzatarak. “Sanırım Bay Haley?”
“Ben de öyle, bayım.” dedi Haley. “Şimdi baylar bu mutlu karşılaşmanın üzerine bence bu salonda kalıp bir şeyler alalım. O hâlde ihtiyar zenci.” dedi bardaki adama. “Bize sıcak su, şeker, puro ve doğru dürüst bir şeyler getir de eğlenelim.”
Böyle derken mumlar yandı, ızgaradaki ateş iyice canlandırıldı ve üç kafadarlar arkadaşlığı pekiştirici malzemeler önceden üzerine tek tek yayılmış olan bir masanın çevresine oturdular.
Haley garip sorunlarının acıklı beyanına başladı. Loker sustu ve onu soğuk, sert bir dikkatle dinledi. Endişeli ve oldukça huzursuz bir şekilde bir bardak punçu kendi garip damak zevkine uydurmaya çalışan, uğraşından arada sırada başını kaldırıp ona bakarak sivri burnunu ve çenesine neredeyse Haley’nin yüzüne sokacak olan Marks, tüm bu konuşmaya en içten ilgiyi gösterdi. Sonucu onu son derece neşelendirmiş gibi görünüyordu zira omuzları ve böğrü sessizce sarsıldı, ince dudakları içten gelen büyük bir neşeyle canlandı.
“O zaman seni iyice hallettiler, değil mi?” dedi. “He, he, he! Temiz iş çıkarmışlar da.”
“Bu çocuklar ticarette çok sorun çıkarıyor.” dedi Haley keyifsizce.
“Çocuklarını umursamayan bir kadın türü bulsaydık.” dedi Marks. “Söyleyeyim ki bildiğim en büyük modern gelişme olurdu bu.” Marks şakasını sakince yaptığı girişle destekledi.
“Sanırım öyle.” dedi Haley. “Hiçbir zaman anlayamadım, çocuklar başlarına bir yığın bela açıyor, sanırsın ki onlardan kurtulduğuna sevinirler ama öyle değil. Çocuk ne kadar bela açıyorsa hiçbir işe yaramaz, genelde de onlara daha çok yapışırlar.”
“Eh, СКАЧАТЬ