Tom Amca’nın Kulübesi. Гарриет Бичер-Стоу
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Tom Amca’nın Kulübesi - Гарриет Бичер-Стоу страница 20

Название: Tom Amca’nın Kulübesi

Автор: Гарриет Бичер-Стоу

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-99852-0-6

isbn:

СКАЧАТЬ benim için de öyle.” dedi Haley. “Geçen yaz Red Nehri’nde güzel görünen bir çocuğuyla beraber bir kız aldım, çocuğun gözleri seninki kadar parlaktı ama işe gel ki çocuk taş gibi sağırdı. Eh, gördüğünüz gibi çocuğu elden çıkarmakta bir sakınca olmadığını düşündüm ve bir şey söylemedim, bir fıçı viskiyle güzelce takas ettim ama onu kızdan almaya gittiğimde kız kaplan kesildi. Daha işlere başlamadan önceydi ve köleleri zincirlememiştim; yaptığı şey bir pamuk balyasının üstüne kedi gibi atlamak, güverte tayfalarının birinin elinden bıçağı kapmaktı ve işe yaramadığını görünceye kadar bir dakika boyunca havada uçtu. Bir anda döndü ve önce çocuğun kafasını yakaladı, sonra ikisi de nehre. Küt diye dibe indiler ve bir daha da çıkmadılar.”

      “Pöh!” dedi Tom Loker, bu hikâyeleri bastırmaya çalıştığı bir tiksintiyle dinliyordu. “İkiniz de sümsüksünüz! Benim kızlar böyle parlak numaralar yapmaz, size söyleyeyim!”

      “Elbette! Bunu nasıl beceriyorsun?” dedi Marks şevkle.

      “Becermek mi? Eğer bir kız aldıysam ve satılacak bir çocuğu varsa sadece yürüyüp yumruğumu yüzüne dayarım ve şöyle derim, ‘Bana bak şimdi, eğer bana tek bir söz edersen, yüzünü dağıtırım. Tek sözcük bile duymayacağım, ilk harfini bile.’ Böyle derim onlara. ‘Bu çocuk benim, senin değil ve onunla bir işin yok. İlk fırsatta satacağım, haberin olsun, bununla ilgili numara yapma, yoksa doğduğuna pişman ederim.’ Bu işte hiç şakam olmadığını anlarlar. Balıklar gibi suspus yaparım onları ve eğer biri başlayıp viyaklayacak olursa…” ve Bay Loker sonucu en iyi biçimde açıklayacak şekilde güm diye yumruğunu indirdi.

      “Buna vurgu da diyebilirsin.” dedi Marks. Haley’yi dürterek ve yine bir kıkırtı bırakarak. “Tom garip biri değil mi? He, he! Diyorum ki Tom sen onların anlamasını sağlıyorsun, zira tüm zencilerin kafaları yün gibi. Ne demek istediğini tam olarak anlamaları lazım, Tom. Eğer sen şeytan değilsen Tom, onun ikiz kardeşisin, sana bunu söyleyeyim!”

      Tom alçak gönüllülükle iltifatı kabul etti ve tutarlı olduğu kadar rahat da görünmeye başladı, John Bunyan’ın dediği gibi, “O köpeksi doğasıyla.” Akşam havasının tadını çıkartan Haley ahlaki değerlerinde hissedilir bir artış ve genişleme hissetmeye başladı, aynı koşullardaki ciddi ve derin düşünülen değişimlerde beyler arasında garipsenecek bir olgu değil.

      “Eh, şimdi, Tom.” dedi. “Sen gerçekten kötüsün, sana hep dediğim gibi; biliyorsun sen ve ben eskiden bu meseleleri Natchez’de konuşurduk, sana onlara iyi davranarak tam olarak küpümüzü doldurabileceğimizi, o yıl iyi geçinebileceğimizi kanıtlamıştım, hem de kötünün kötüsü olur da elimizde bir şey kalmazsa sonunda elimizde bir şansımız daha olur, bilirsin.”

      “Pöh!” dedi Tom. “Bilmiyor muyum? Senin meselelerinle beni daha fazla hasta etme, midem şimdi biraz bulanıyor.” ve Tom yarım bardak kadar sek konyak içti.

      “Diyorum ki.” dedi Haley, sandalyesinde arkasına yaslanarak etkili bir jest yaptı. “Bunu şimdi söylüyorum, her adam gibi ben de ticareti her şeyin önünde tutarak para kazanmak üzerine yaptım ama sonra ticaret her şey değil ve para her şey değil çünkü hepimizin ruhu var. Şimdi beni kimin duyduğunu umursamıyorum, sanırım üzerimde kem göz var, o yüzden söylesem iyi olur. Ben dine inanıyorum ve bir gün işlerimi tam olarak yoluna koyunca kendi içime dönmeyi tasarlıyorum, gerektiğinden fazla kötülük yapmanın kime yararı var? Bana mantıklı gelmiyor.”

      “Kendi içine dönmek mi!” diye tekrarladı Tom kibirlice. “İçinde bir ruh bulmak için iyice bir bakış atacak, bu defterleri kapatacaksın. Eğer şeytan seni kıl elekten geçirirse kimseyi bulamayacak.”

      “Tom gücenmiş gibisin.” dedi Haley. “Arkadaşın iyiliğin için konuşunca neden güzellikle kabul etmiyorsun?”

      “Şu çeneni kapa.” dedi Tom sertçe. “Çoğu konuşmana katlanabiliyorum ama o dindar konuşmaların beni öldürüyor. Her şey bir yana, farkımız ne? Biraz daha düşüncelisin ya da daha çok hislerin var. Açık, düpedüz, köpekçe adilik, bu senin şeytanı kandırmaya ve postu kurtarmaya çalışman, sanki görmüyor muyum? Senin deyiminle bu din edinme meselesi nihayetinde her yaratık için kaypakça. Hayatın boyunca şeytana borcun biriksin, sonra da ödeme zamanı gelince sıvış! Hop!”

      “Hadi gelin beyler, bu iş böyle olmaz.” dedi Marks. “Konulara değişik açılardan bakılabilir, biliyorsunuz ki. Şüphesiz ki Bay Haley çok iyi bir adam, kendi vicdanı var, Tom senin de kendi alışkanlıkların var ve bazıları da çok iyi ama tartışma hiçbir amaca hizmet etmez. Hadi işe devam edelim. Şimdi, Bay Haley, ne olduğunu söyleyin. Bu kızı yakalama işini üstlenmemizi istiyorsun.”

      “Kız benim değil, o Shelby’nin; sadece oğlan. Maymunu aldığım için enayiymişim!”

      “Sen genelde enayisin!” dedi Tom sertçe.

      “Hadi gel Loker, kabadayılık etme.” dedi Marks, dudaklarını yalayarak. “Görüyorsun ki Bay Haley bize iyi bir iş öneriyor, zannederim; bir rahat dur, bu anlaşmalar benim uzmanlık alanım. Bu kız, Bay Haley, nasıl biri? Neyin nesi?”

      “Eh! Beyaz ve güzel, iyi yetişmiş. Shelby’ye onun için sekiz yüz ve bin teklif ettim, sonra daha çok kazanırım.”

      “Beyaz ve güzel, iyi yetişmiş!” dedi Marks, keskin gözleri, burnu ve ağzına iş yüzünden canlılık gelmişti. “Bak buraya Loker, çok güzel bir açılış. Burada kendi hesabımıza iş yapacağız. Elbette oğlanı yakalayıp Bay Haley’ye vereceğiz, kızı da Orleans’a götürüp vurgun yapacağız. Güzel değil mi?”

      Tom’un bu konuşma sırasında yarı açık olan kaba ağzı birden kapandı, sanki büyük bir köpeğin bir parça eti kapması gibi. Fikri acelesi olmadan hazmediyormuş gibiydi.

      “Görüyorsunuz.” dedi Marks Haley’ye, bu sırada da punçunu karıştırıyordu. “Görüyorsunuz ya, her derde devayız, her küçük işi mantıklıca yaparız. Tom, darbeyi vurur ve ben de baştan aşağı giyinmiş olarak, parlayan çizmelerle gelirim, iş güvene gelince her şey birinci sınıf. Göreceksiniz şimdi.” dedi Marks, profesyonelliğinden gurur duyarak. “Nasıl nabza göre şerbet verildiğini. Bir gün New Orleans’tan Bay Twickem’im; başka bir gün Pearl Nehri’ndeki çiftliğinde yedi yüz zenci çalıştıran biri; sonra Henry Clay’in uzaktan akrabası veya Kentucky’den ihtiyar bir horoz. Yetenek başka bir şey, bilirsiniz. Şimdi Tom dövüş ya da kavgada kükrer ama yalan söylemede iyi değil, Tom beceremez. Bu ona doğal gelmez ama Tanrı’m bu ülkede her şeye yemin edecek, tüm koşulları belirleyip asık suratını sergileyecek, benden daha iyi iş götürecek biri varsa onu tanımak isterim, hepsi bu! Tüm kalbimle inanıyorum ki eğer yasalar şimdikinden daha ayrıntılı olsaydı idare eder, kıvırırdım. Bazen daha ayrıntılı olmalarını diliyorum, daha çok keyif alırdım, öyle olsaydı, daha eğlendirici olurdu, bilirsiniz.”

      Tom Loker daha önce anlattığımız gibi yavaş düşüncelerin ve hareketlerin adamıydı. Burada ağır yumruğunu masaya vurarak her şeyi şangırdatıp Marks’ı böldü, “Böyle olacak!” dedi.

      “Tanrı seni korusun, Tom, tüm bardakları kırmana gerek yok!” dedi Marks. “Yumruğunu gerekli olan zamana sakla.”

      “Ama СКАЧАТЬ