Rus ordusu ilerlemekte ve Azerbaycan hanlıklarını birer birer yutmaktadır. Buna karşı yapılacak bir şey yoktur. Çünkü Rus ordusu modern ve düzenlidir ve iyi yönetilmektedir.
Knez Sisianov ordusuyla beraber yürümektedir. Bakû’ya girmek üzeredir. Yanında Hüseyin Kulu Han vardır. Fakat bir anda beklenmedik bir olay olur. Knez Sisianov’la Yarbay Emir Subayı Elizbar Elistov, şehrin anahtarını Şerif Beyin elinden almak üzere iken iki kurşun sesi işitilir. Sisianov’la Elistov yere düşerler ve ölürler. Kurşunlar Mahmut Bey’in süvarileri tarafından atılmıştır.
8 Şubat’ta danışma meclisi Bakû’da olağanüstü toplanır. Hüseyin Kulu Han Mahmut’a bağırır, o da cevap verir. Şerif Bey ortada yoktur. Şimdi ne yapacaklardır? Hüseyin Kulu Hanın bu sorusuna Molla Muzaffer Ağa cevap verir ve Kaçarlarla iyi ilişkiler kurmalıyız, der. Hediye olarak da Feth Ali Şaha Sisianov’un kellesini göndermeyi teklif eder.
Bir heyet hazırlanır ve Tahran’a doğru yola çıkar. Heyette Molla Muzaffer Ağa, Mahmut Bey ve süvarileri, Lal Gaffar Oğlu bulunmaktadır. Yol uzundur, bu yüzden kafanın mumyalanması gerekmektedir. Hacı Muhtar Beye uğrarlar ve Tabip Selahattin vasıtasıyla bu işi hallederler.
Güzergâhları üzerinde genç Veliaht Abbas Mirza da vardır. Kafayı Feth Ali Şaha teslim etmeden önce Abbas Mirza’ya da göstermek istemişlerdir. Fakat Abbas Mirza, onların yollarına devam etmelerine izin vermez. Kafayı teslim alır ve kendi adamlarıyla Tahran’a, Feth Ali Şaha gönderir.
Abdurrahman Ağa’nın ve Kurt Kerim’in öncülüğünde bir heyet, kafayı Tahran’a ulaştırmışlar ve Feth Ali Şaha teslim etmişlerdir. Feth Ali Şah bu yapılanın son derece tehlikeli olduğunu düşünür. Bunun bir faydası olmayacağından emindir. Ruslar Kafkasya’daki ordularını çekmeyeceklerdir.
Sisianov’un başsız bedeni 27 Kasım 1911’de Bakû Kalesi’nden çıkartılarak Tiflis’e götürülür ve törenle gömülür. Kafa yoktur ve nerede olduğu da bilinmemektedir.
Romanın genel olarak tahliline geçmeden önce bazı karakterleri tanıtmak ve üzerinde durmak gerekmektedir. Çünkü bunlar, olayların içinde aktif olarak yer alan ve olaylara yön veren işlevsel karakterlerdir. Romanda yalnızca birer kişilik olarak değil, olayların gidişinde de önemli derecede rolleri bulunan karakterler olarak yer almışlardır.
Hüseyin Kulu Han: Bakû Hanıdır. Oynak karakterli, güvenilmez bir adam olduğu belirtilir. Güçlü bir karaktere sahip olmadığı, korkak mizaçlı olduğu söylenir. Kimseyi dinlemeyen, kendi başına hareket eden, sabırsız bir yaradılıştadır. Buhranlı zamanlarda sorumluluktan kaçma isteği ağır basar. Olayları kaldıracak ve taşıyacak güçte olmadığı anlaşılıyor. Şiirlere merakı vardır. Hafızası kuvvetlidir. Pek çok şiir bilir ve ezberden söyler. Problemli zamanlarda şiir tutkusu depreşir. Böyle zamanlarda şiiri bir kaçış olarak gördüğü, içinde bulunduğu buhranlı anlardan kaçmak istediği, sorumluluk duygusundan kurtulmayı düşündüğü anlaşılıyor. Böyle anlarda çözüm üretmek yerine şiire sığındığı görülüyor. Şiir, onun için bir kaçış duygusunu ve arzusunu ifade ediyor. Hüseyin Kulu Hanın bu tutkusu romanda şöyle anlatılıyor:
“Yine aniden, inanılmaz bir şey oldu, hayatının en zorlu ve gergin o anlarında Hüseyin Kulu Hanın içinde bir şiir yazma tutkusu belirdi, hiçbir zaman şiir yazmayan, bunu aklından bile geçirmeyen, fakat fırsat buldukça şiir okumayı seven ve güçlü hafızasıyla okuduğu şiirlerin çoğunu aklında tutan Hüseyin Kulu Han’a bir vahiy indi sanki. İçinden, Molla Penah’ın şiirine nazire tarzında mısralar geçer oldu. Büsbütün şaşırmış olarak, içine doğan o mısraları yüksek sesle söylememek için kendini zor tuttu.”15
Mahmut Bey: Mahmut, 30 yaşlarındadır, Hüseyin Kulu Hanın yeğenidir. Türkçü ve Turancıdır. Türklerin birbirlerini kırmalarına son derece üzülmekte ve bu duruma mani olmaya çalışmaktadır. Mahmut şöyle tanıtılıyor:
“Otuzuna gelmiş olan ömrünü Türklerin tarihini öğrenmeye ve bu tarihten ders çıkarmaya harcamış, tüm varlığını bu dersin gereğini yapmak üzere çalışmaya adamıştı. Abşeron halkı yediden yetmişe, Hüseyin Kulu Hanın, yiğitliği, mertliği, iyi günde kötü günde herkesin yardımına yetişmesiyle nam salmış olan yeğenini kendinden sonra hanlık tahtına çıkaracağı konusunda emindi. Buna rağmen Mahmut Bey hiçbir zaman tahta geçmenin hayalini kurmamış, hatta hanlığın geleceğini düşünmemişti bile. Çünkü Mahmut Bey’in gözünde yeryüzündeki tüm Türklerin ve öncelikle aralarında düşmanlığın son bulmadığı, irili ufaklı savaşların bir türlü dinmediği Osmanlılarla Kaçarların birleşerek ortak bir Türk devleti kurmasından daha kutsal bir amaç olamazdı.”16
Mahmut Bey bu bakışla Türk tarihini gözden geçirir. Burada tarih boyunca birbirleriyle çarpışan Türk beylikleri, hanlıkları ve devletleri sayılır. Osmanlılarla Şah İsmail, Osmanlılarla Uzun Hasan Karamanoğlu, Timur’la Yıldırım esefle hatırlanıyor. Romanda Mahmut vasıtasıyla tarihin muhasebesi yapılmakta, Türklerin birbirleriyle birlik olmak yerine çekiştikleri, savaştıkları söylenmekte ve yapılan savaşlar ve mücadeleler hatırlanmaktadır.
Mahmut’un bu düşünceleri herkes tarafından bilinmektedir. Mahmut, herkeste saygı ve sevgi uyandıran bir karaktere sahiptir. Hüseyin Kulu Han yeğenini çok sever, ancak onu fazla atak ve sabırsız bulmaktadır. Fakat Mahmut Bey’i hazin bir son beklemektedir. Romanda Sibirya’ya sürüldüğü ve aklını kaybettiği belirtiliyor.
Molla Muzaffer Ağa: Molla Muzaffer Ağa yaşlı bir adamdır. Çok dindardır. Ölmüş bir adamın kafasını kestirmek konusunda yaptığı tekliften dolayı günaha girdiğine, Allah’a karşı geldiğine inanır. Devamlı azap çeker ve Allah’ın kendisini bağışlaması için yalvarır. Fakat başka bir çare olmadığının da farkındadır. Romanda onun iç dünyasına yer verilmiş, duyguları tahlil edilmiş, yol boyunca yaptığı iç muhasebeler anlatılmıştır.
Hacı Muhtar Bey: Çok zengin bir adamdır. Uçsuz bucaksız arazileri ve halı atölyeleri vardır. Buralarda hayvan yetiştirmekte ve atölyelerinde halı dokutmaktadır. Hacı Muhtar halıları çok ünlüdür. Hacı Muhtar, Mahmut’un çocukluğunu bilir ve onu sever. Romanda Mahmut’un onun elinde büyüdüğünü ifade eden satırlara rastlanıyor. Gençliğinde pek çok kan döktüğü, acımasız bir adam olduğu belirtiliyor.
Hacı Muhtar Bey odasına çekilmiş ve düşüncelere dalmıştır. İki dev arasında kalmışlardır. Bunlar Rusya ve Kaçar hanedanıdır. Şirvan Hanlığı da diğer hanlıklar gibi elbet bir gün yutulacaktır. Şirvan hanlığının başına kendisi gibi güçlü birinin geçmesi iyi olur. Kendisi bu güce ve nüfuza sahiptir. Mugam ovasında Nadir gibi bir kurultay toplamayı (kendisini seçeceklerinden emindir), Şirvan Hanı olmayı, kafayı da Ruslara göndermeyi (bunun için gelen grubu uykularında öldürtmesi lazımdır) hayal СКАЧАТЬ
15
Elçin,
16
Elçin,