Название: Profesör Challenger’ın Tüm Maceraları
Автор: Артур Конан Дойл
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6865-42-6
isbn:
“Yapacak bir tek şey var gibi gözüküyor.” dedi Profesör Summerlee. “Doğu tarafını araştırdığına göre, kayalığın etrafını batıya doğru dolanarak tırmanmaya elverişli bir nokta bulmalıyız.”
“Evet, öyle.” dedi Lord John. “Büyük bir olasılıkla bu platonun o kadar büyük olmadığını göreceğiz; kolay bir çıkış yolu bulana dek bunun etrafını döneriz veya başladığımız yere geri dönmüş oluruz.”
“Daha önce de genç arkadaşımıza anlattığım gibi…” dedi Challenger (Beni sanki on yaşında bir çocukmuşum gibi gösterme alışkanlığı vardı.), “Buraya çıkmak için kolay bir yol olması neredeyse imkânsız, çünkü o takdirde zirve tecrit edilmemiş olacak ve dolayısıyla yaşam mücadelesinin genel kanunlarına böylesine garip bir müdahaleyi ortaya çıkaran şartlar oluşmayacaktı. Bununla beraber, hantal ve ağır bir hayvanın aşağıya inemeyeceği bir bölgeden profesyonel bir kaya tırmanıcısının çıkabileceğini ve böyle bir nokta olabileceğini kabul ediyorum. Çıkış için uygun bir noktanın olduğu kesin.”
“Nereden biliyorsunuz bunu, efendim?” dedi Summerlee çabucak.
“Çünkü benden önce gelen Amerikalı Maple böyle bir çıkışı gerçekleştirdi. Yoksa defterine çizdiği canavarı nasıl görmüş olabilirdi?”
“İşin burasında, biraz, kanıtlanmış gerçeklerin dışına çıkıyorsunuz.” dedi inatçı Summerlee. “Platonu kabul ediyorum çünkü gördüm fakat üzerinde herhangi bir yaşam biçimi olduğu konusunda tatmin olmuş değilim.”
“Sizin neyi kabul edip neyi etmediğiniz gerçekten hiç önemli değil, bayım. Platonun varlığının kafanıza işlemiş olduğuna memnun oldum.”
Sonra platoya döndü ve aniden hepimizi şaşkına çevirerek kayadan sıçrayıp, Summerlee’yi boynundan yakaladığı gibi yüzünü yukarı kaldırdı.
“İşte, efendim!” diye bağırdı heyecandan kabalaşarak. “Platoda hayat olduğunu anlamanıza yardımcı olabildim mi?”
Kayanın köşesinden kalın, yeşil bir çalılığın çıkıntı yaptığını söylemiştim. Buradan parlak siyah bir nesne uzanarak ortaya çıkmıştı. Yavaşça öne ilerleyerek uçurumdan aşağı sarkınca, bunun garip, kürek biçiminde kafası olan, kocaman, siyah bir yılan olduğunu gördük. Sabah güneşi, hayvanın kavisli, parlak kıvrımlarında ışıldarken, üzerimizde birkaç dakika kıvrılıp büküldü. Sonra da tekrar içeri dalarak gözden kayboldu.
Hayvan, Summerlee’nin öyle ilgisini çekmişti ki bu birkaç dakika boyunca kafasını yukarı ittirmiş olan Challenger’a hiç itiraz etmeden, öylece bakakalmıştı. Şimdi silkinip, kendisini Challenger’dan kurtararak pozisyonunu düzeltti.
“Eğer dikkatinizi çeken olayları çeneme yapışmadan anlatmanın bir yolunu bulabilirseniz çok memnun olacağım Profesör Challenger.” dedi. “Hatta çok basit bir kaya pitonunun görüntüsü bile böyle bir serbestliği mazur göstermez.”
“Fakat ne derseniz deyin platoda yaşam var.” diye zafer edasıyla cevapladı meslektaşı. “Şimdi bu önemli sonuca ulaştığımıza ve ne kadar ön yargılı veya kalın kafalı olursa olsun herkes bu açık gerçeği anladığına göre, ben kampı hemen toplayıp bir çıkış yolu bulana dek batıya ilerlemekten daha iyi bir seçeneğimiz olmadığını düşünüyorum.”
Tepelerin altındaki zemin kayalık ve kırık olduğu için ilerleme yavaş ve zordu, ancak aniden bize moral kazandıran bir şeye rastladık. Eski bir kamp yerinin kalıntılarıydı bu. Etrafında boş Chicago et konservesi kutuları, “Brandy” yazılı boş bir şişe, kırık bir konserve açacağı ve daha başka çerçöp vardı. Buruşuk ve yırtık kâğıtların “Chicago Democrat” gazetesinden parçalar olduğunu fark ettik ancak üzerindeki tarih aşınmış gitmişti.
“Benim değil.” dedi Challenger. “Maple White’ın olmalı.”
Lord John, merakla, kamp yerini gölgeleyen eğrelti ağacını süzüyordu.
“Bakın hele şuna!” dedi. “Herhâlde bir işaret olarak bırakılmış bu.”
Sert bir tahta kama, batı yönünü gösterecek şekilde ağaca saplanmıştı.
“Mutlaka bir işaret.” dedi Challenger. “Başka ne olabilir? Tehlikeli bir yolda olduğunu anlayan öncümüz, arkasından bu işareti bırakmış ki sonradan gelenler hangi yönü takip ettiğini çıkarabilsin. Belki de yolumuzun üstünde başka işaretlere de rastlayacağız.”
Gerçekten de öyle oldu ama bunlar hiç de beklenmedik cinsten, dehşet verici işaretlerdi. Kayalığın hemen altında, kayda değer bir alana yayılmış ve daha önce yolculuğumuzda aşmış olduğumuz uzun, bambu sırıklardan yetişmişti. Bu sapların çoğu altı metreye kadar ulaşıyor ve keskin, kuvvetli uçlarıyla durdukları yerde bile müthiş mızraklara benziyorlardı. Bu mızraklarla çevrili alanı geçerken gözüme, içeride, beyaz bir şey ilişmişti. Kafamı sapların arasına ittirerek soktuğumda, kendimi kuru bir kafatasına bakarken buldum. Bütün iskelet de oradaydı, ancak kafatası ayrılarak açıklık alanın birkaç metre ilerisine düşmüştü.
Yerlilerimizin palalarını kullanarak birkaç darbeyle sahayı temizledikten sonra, bu geçmiş trajedinin detaylarını inceleyebildik. Sadece birkaç elbise parçası ayırt edilebiliyordu, ama kemikli ayağın etrafındaki çizme kalıntıları belirgindi ve adamın beyaz olduğu kesindi. Kemiklerin arasında Hudson, New York’tan bir altın saat ve ucunda sivri uçlu bir dolma kalem bulunan bir zincir duruyordu. Bunların arasında bir de kapağının üzerine “A. E. S.den J. C.ye” ibaresi işlenmiş gümüş bir sigara tabakası vardı. Metalin durumu, felaketin çok da uzunca bir zaman önce meydana gelmediğine işaret etmekteydi.
“Kim olabilir acaba bu?” diye sordu Lord John. “Zavallıcık, vücudundaki bütün kemikler kırılmış gibi.”
“Kırık kaburga kemikleri arasından da bambu büyümüş.” dedi Summerlee. “Çabuk büyüyen bir bitki ama kamışlar altı metre yüksekliğe ulaşırken bu adamın burada bulunması akıl alır şey değil.”
“Adamın kimliğine gelince…” dedi profesör Challenger, “Bundan zerre kadar kuşkum yok. Nehri aşıp çiftlikte size ulaşmadan önce Maple White hakkında çok kapsamlı bir soruşturma yürüttüm. Para’da hiç kimse bir şey bilmiyordu. Şansıma, elimde kesin bir ipucu vardı çünkü defterinde Rosario’dan bir din adamıyla birlikte yemek yerken çizilmiş bir resmi vardı. Bu papazı bulmayı başardım ve adamın çok kavgacı birisi olmasına ve modern bilimin, inançlarını çürütücü etkisi hakkında söylediğim sözleri gülünç derecede kötüye yormasına rağmen, bana bazı yararlı bilgiler verdi. Maple White, Rosario’dan, dört sene önce veya ben ölü bedenini görmeden iki sene önce geçmişti. O sıralar yalnız olmayıp yanında bir de arkadaşı vardı: James Colver adında bir Amerikalı. Bu adam kayıkta kalmış ve papazla tanışmamıştı. Bu yüzden СКАЧАТЬ