Название: Bir Japon Kızının Amerika Günlüğü
Автор: Yone Noguchi
Издательство: Maya Kitap
isbn: 9786258361407
isbn:
Şu Bayan Ada gerçekten çok güzeldi.
California’nın kızlarıyla niçin bu kadar gurur duyduğunu şimdi anlamaya başlıyorum.
“Ah, ne söz dinlemez aletler!”
Ada, Bayan Konsolos’un benimle tanıştırdığı San Franciscolu bir hanım.
Soyadı ne acaba?
Aman, boş verin! Kızlar için hatırlaması gereksiz bir şey. Biz soyadlarını hiç kullanmayız ki…
Kahverengi iri gözlerinin çevresini süsleyen uzun kirpiklerini ne kadar kıskanmıştım!
Tahta takunyalarımın kadife hanaosu14 için tercihim kahverengiydi.
Uzun kirpikler çok zarif görünüyor. Tıpkı uzun etekler gibi.
Onun zeki bir genç kız olduğunu biliyorum.
Gözlerini bir perde gibi örten uzun kirpiklerini indirip kaldırma sanatında bilgili. Büyüleyicilik sanatıdır bu. Hiçbir şeyin kara gözlerimin güzelliğiyle boy ölçüşemeyeceğini söylerdim. Ama görüyorum ki bu dünyada başka güzel gözler de varmış.
Japonya’da her şey yetişmez. Bilhassa da burunlar.
Benim tatlı Adacığımın burnu Fuji San’ın karla kaplı zirvesi gibi ilham vericiydi. Kaşlarının arasından usulca yükseliyordu. Üstelik ne kadar da simetrik bir biçimde!
Merikan burnunun kaba ve iri kemikli olduğunu sanırdım.
Ada’nın bir istisna olduğunu görüyorum.
Meriken güzelliğinin örneği olmalı.
Kendimi çok gösterişsiz hissediyordum.
Sonra çaktırmadan aynaya baktım ve benim de çok güzel olduğuma kendimi ikna ettim. Ama ben doğulu bir güzeldim.
Farklı cazibelerimiz vardı.
O, ilkbaharın beyaz gün ışığıyken ben sonbaharın sarı ay ışığıydım. Biri canlılık, öteki tatlılıktır.
Gülümsedim.
O da hemen bana gülümsedi.
Küçük tebessümümüz sevgi doluydu.
Elini omzuma koydu. Elmas yüzüğü nasıl da yanıp sönüyordu! Yüzümün parlak ve pürüzsüz cildini övdü.
Birkaç çil serpiştirilmiş yüzü çok beyazdı. Bu çillerin dağılışı, Ada’nın yüzüne bir canlılık katıyordu. (Fakat San Francisco’nun havası, kadınlarda çok fazla çil çıkarmıyor mu?) Ada’nın cilt dokusu ince değildi. Yüzü pudramsı tüyleri olan olgun bir şeftali gibiydi.
Amerikan toplumunda koyu tenin popülerlik kazandığı doğru mu acaba?
O halde, Japon tarzı güzellik öne çıkıyor demektir. Buna çok memnun oldum.
Onun zarif dişlerini överek iltifatına karşılık verdim.
Ada, modern Amerikey’in hür doğmuş kızı.
Ağzını kocaman açmaktan korkmasına asla gerek yok.
Günde üç kez özel bir diş tozu kullanıyor olmalı.
“Şimdiden çok iyi arkadaş olduk, öyle değil mi?” diye sordum.
Sonra parmak uçlarımı başının arkasına götürüp kestane rengi saçlarından birkaç tutam çektim.
“Yapma, lütfen!” dedi ve suçlayıcı gözlerini tatlı tatlı kaldırdı. O zaman arkadaşlığımız tasdik edilmiş oldu.
Kızların birbirilerine itimat etmesi fazla vakit almaz.
İlk başta Ada’nın benimle baş başa bir şiir sohbetine başlayabileceğinden korkuyordum. Psalm of Life şiirinin ilk mısrasını hatırlamaya çalıştım zira Longfellow karşıma çıkacak ilk şair olacaktı.
Heyhat! Hepsini unutmuştum.
Bana sorduğu soru, şiirin uzak köşelerinden gelmediği için mutluydum.
“Golf oynar mısın?” diye sordu.
Japonya’da aynı şeylerin olduğunu zannediyor.
Ada! Ah, zavallı Ada!
Muhterem konsolos ile amcam öğle yemeği masasında aptal gibi görünüyordu.
Meriken hanımların onlara zor bir soru sormasından korkuyorlardı sanırım.
Bayan Konsolos ve Ada aç domuzlar gibi yemek yedi. (Aflarına sığınıyorum!)
“Bir kedi gibi yiyorsun!” cümlesi, Meriken kadınları için yeterli bir iltifat değildir.
Onların ne Macaulay ne de Irving’in İngilizcesiyle konuştuklarını fark ettim.
Bir dil yedim ve öküz kuyruğu çorbası içtim.
Şüphe uyandıran köpüklü dil ve pis bambu kuyruğu bir düşünün!
Bunları tatmaya meyletmek dahi şok edici değil mi?
Annem beni bu halde görse, Japonya’daki hiçbir tapınağın kutsal mekânına girmeme izin vermezdi. Bu yiyecekler yüzünden bütünüyle kirlenmiş olduğumu söylerdi.
Galiba yavaş yavaş ormandaki bir vahşi hayvana dönüşeceğim.
Amcam daha da büyük bir utanmazlık yaptı. Bir işkembe yedi.
Bana söylenene göre “batı denizi patlıcanında” çiçek hastalığına yol açan bir tatta pişirilmiş.
Domuz ayaklarını çok sevdiğini söyledi.
Yazıklar olsun Nippon beylerine!
Harai tamae! Kiyome tamae!15
“Cik, cik, cik!”
Otel odamın penceresinde küçük bir güvercin ötüyordu.
Kocaman Amerika’nın güvercininin Nippon’da doğmuş güvercinler kadar küçük olduğuna inanamamıştım.
Burada atlar kocaman. Kadınların ağzı kocaman, neredeyse bir timsahınki gibi. Polisler de kocaman.
O küçük güvercin, benim aile manastırımın önündeki bambu çalılıklarından gelmiş olabilir diye hayal ettim.
“Sevimli СКАЧАТЬ
14
Geleneksel Japon ayakkabılarında ayak tabanını ayağa bağlayan kayışlara verilen isimdir. (ç.n.)
15
Cinleri çıkarın içinizden! Arının! (ç.n.)