Bir Japon Kızının Amerika Günlüğü. Yone Noguchi
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Bir Japon Kızının Amerika Günlüğü - Yone Noguchi страница 4

Название: Bir Japon Kızının Amerika Günlüğü

Автор: Yone Noguchi

Издательство: Maya Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 9786258361407

isbn:

СКАЧАТЬ target="_blank" rel="nofollow" href="#b00000229.jpg"/>

      “Ayakkabılarımın ara ara gözüken uçlarını yakalamak yeni bir keyifti.”

      Uzun zamandır yaşadığım en leziz ânı hak ettiğimi itiraf etmeliyim.

      Japonların yalnızca taklitçi olduğu suçlaması karşısında teslim olamam ancak biz Nippon kızlarının taklitçiliğe meyilli olduğumuzu kabul ediyorum.

      Beceri isteyen bu sanatta ben de hünerli değil miyim?

      Musumeleri uyararak işe yarayan Bay Birisi nerede?

      Sonra San Francisco’daki beyaz bir hanımla yapacağım ilk mülakat sahnesini prova etmeye başladım.

      Bartlett’in İngilizce Konuşma Kitabı’nı açıp söylediklerimin doğru olup olmadığını kontrol ettim.

      Yazı masasına oturdum. Japon evlerinde sandalye olmaz.

      (Tanrım, mottainai! Konfüçyüs’ün muhteşem kitabının üzerine oturmuştum.)

      Karşımdaki ayna bana “ne maskara şey” olduğumu gösteriyordu.

6 Ekim

      Yağmur yağıyordu.

      Tül gibi yumuşak, sıcacık bir güz yağmuru!

      Mana dolu sesi, uzak bir şarkıdır. Bu şarkı, yarı hıçkırık yarı kokudan oluşur. Ekim yağmuru tatlı ve hüzünlü bir şiirdir.

      Bir kâğıt kapıyı açıverdim.

      Evim Tokyo’nun yarısına ve Yedo Körfezi’ne nazır bir tepede bulunuyor.

      Sonsuz çay ve çörekleriyle, festival fenerleriyle sevgili şehrim, yağmurun gri örtüsünün arasından bana bakıyordu.

      Sanki Tokyo bana veda ediyor gibiydi.

      Sayonara! Canım şehrim!

       İyi geceler memleketim!

      Okyanusta

7 EkimBelgic

      İyi geceler memleketim!

      Elveda, Dai Nippon’un sevgili imparatoriçesi!

12 Ekim

      Havaya savrulan suların görüntüsü (ve geminin kötü kokusu), daha “Belgic” limandan ayrılmadan evvel başımı döndürmüştü.

      Son beş gün fasılasız bir kâbustu. Ölmeyi bu beş güne defalarca yeğlerdim!

      Şu ufak tefek bedenim, deniz tuttuğu için bitap halde. Amerika’ya bir deri bir kemik mi ulaşacağım?

      Fırtına ortasına fırlatılmış bir kâğıt bayrak gibi hissediyordum kendimi.

      İnsanoğlu gülünç derecede küçük. Tabiat onunla oynuyor ve onu dilediği zaman öldürüyor.

      Aklında canlananlar için Balboa’yı8 suçlayamam zira Darien’deki zirveden ilk kez Pasifik Okyanusu’nu görmüştü.

      Bu “Pasifik Okyanusu” değil. Dünyayı ayıran su!

      “Daha iyi oldun mu?” diye sordu yol arkadaşlarımdan biri.

      Bu, Meksiko’ya yeni atanan elçiydi ve görev yerine gidiyordu. Amcam onun en yakın arkadaşlarından biridir.

      Ya Meriken hanımları beni böylesi pejmürde ve çopur bir beyefendinin “tatlı” karısı zannederse?

      Neyse, sorun olmayacak diye düşündüm çünkü San Francisco’da yolumuz ayrılacaktı.

      (Amcamın dediğine göre çiçek bozuğu Amerika’da nadirmiş. Hiçbir ülke çiçek bozuğunu özel olarak talep etmiyor anlaşılan.)

      Çocuksu kayıtsızlığı ve samuraylara has nezaketi onu farklı kılıyor. O kocaman kahkahası “ha, ha, ha!” diye ta bin metre uzaktan yankılanıyor.

      Şarap bardağını asla elinden düşürmez. Amcam onun hiç yemek yememesinden şikâyet ediyor.

      Elçi, kadehini ne kadar çok tazelerse Çin meselesi hakkındaki belagati de o denli artıyor. İçki içerken dahi bir diplomatın muhterem standardını korumayı unutmuyor.

      Bir sarhoşun belagatinde sevimlilik görüyorum.

* * *

      İlk defa güverteye çıktım.

      Heyhat, okyanusun tehditkâr görkemiyle yüzleşecek kadar güçlü değildim! Ulviliği beni çarpmış ve yaralamıştı.

      Ah, yağlı gibi gözüken suların o enginliği! Ne kadar da göz korkutucu bir büyüklük!

      Bir yıldız, hüzünlü tek bir yıldız parlıyordu tepemizde.

      O küçük yıldızın gökyüzündeki bir geminin güvertesinde yapayalnız titrediğini düşünüyordum.

      Yıldız ile ben ağlaşıyorduk.

13 Ekim

      Muhterem elçimizin fırçalamakta olduğu silindir şapkasının içindeki “7 yen” etiketini gördüğümde, okyanustaki ilk kahkahamı patlattım.

      O kocaman başlığı göreve atanmasından hemen önce almış olmalı.

      Öyle bir kâğıdı çıkarmamış olması ne kadar aptalcaydı!

      İşte o zaman bir kahkaha attım.

      O kadar dayanılmaz şekilde komik olan şeyin ne olduğunu sordu.

      Daha da çok gülecektim. “Ah, canım benim!” dememek için zor tuttum kendimi.

      Günlerdir yatağa sımsıkı tutunmuş olan “biçare ben” bugün harika hissediyordum.

      Okyanus sakinleşiyordu.

      Karadayken gözlerim binlerce ayartıyla karşılaşır. Oysa burada yalnızca suları ya da güneş ışıklarını görmek için açıyorum gözlerimi.

      Ben yaşadıklarımdan ders almam fakat ışık gösterilerini takdir etmeyi öğrendim.

      Bu ışıklar beyazdı. Ah, ne göksel bir beyazlıktı bu!

      Rüzgârla kabaran dalgalar, beyaz dişlerini ışıldatarak Güneş’i kutsayan harika bir şarkı söylüyordu usulca.

      Deniz yolculuğu pek de fena değilmiş, ha?

      Japonya’ya yüzümü dönerek açık güverteye sıkıca yerleştim.

      Ben dağlara tapıyorum.

      Heyhat! O muhteşem kar kubbesini yani Fuji Dağı’nı göremiyordum.

* СКАЧАТЬ


<p>8</p>

Vasco Núñez de Balboa, Panama’daki Darien bölgesine ulaşan ve buradaki dağların zirvesinden Pasifik Okyanusu’nu ilk kez gören Avrupalı kâşiftir. 1513 senesinde Panama Kanalı’nı geçmiştir. (ç.n.)