Bir Japon Kızının Amerika Günlüğü. Yone Noguchi
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Bir Japon Kızının Amerika Günlüğü - Yone Noguchi страница 5

Название: Bir Japon Kızının Amerika Günlüğü

Автор: Yone Noguchi

Издательство: Maya Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 9786258361407

isbn:

СКАЧАТЬ kadar da karışıktı! Doğudan ayrıldığımdan beri saçımı düzene koymamıştım. Japonya’da polis, böylesi bir pejmürdeliğe ceza keserdi.

      Bütün sabah boyunca saçlarımla meşgul oldum.

15 Ekim

      Pazar ayini yapıldı.

      Bir deniz yolculuğunda dua etmekten daha doğal bir şey yoktur.

      Karayı terk ettik. Okyanusun ise dibi yok.

      Her an “iniltilerimizle suları köpürterek bir mezarımız olmadan, cenaze çanımız çalmadan, tabuta konmadan ve kim olduğumuz dahi bilinmeden” ölebiliriz.

      Yalnızca dua bizi metanetli kılar.

      Gölgesi kalbimi kaplayan Görünmez Yüce Güç’e seslendim.

      O, Hıristiyanlığın Tanrısı olmayabilir. Budizmin Hotoke Saması da değildir.

      Şu kızıl suratlı denizciler, niçin “küfretmek” yerine göksel ilahiler okumuyorlar?

16 Ekim

      Amerikey çok uzaklarda.

      San Francisco’nun küçücük bir noktası bile görünmüyor ufukta!

      Acaba memleketime hiç dönmezsem ne olur diye düşünüyordum.

      Zengin ve yakışıklı bir Merikan’la evlilik mi yapacaktım?

      Bir daha böyle bir okyanusu gemiyle aşmamaya neredeyse kararlıydım. Bir Trans-Pasifik demiryolu yapılana dek sabırla bekleyeceğim.

      Güneşin tadını çıkarıyordum.

      “Belgic”in yanlış bir yola girdiğini hayal ediyordum.

      Peki ya sonra?

      Fener gibi gözleri olan ifritlere ya da uluyan yamyamlara mı yaklaşmaktaydım?

      “İya, iya, hayır! Lotus Yiyenlerin tarihi adasında gururla karaya çıkacağım,” dedim.

      Ne diye yanıma Homeros’u almadım ki? Okyanus, onun görkemli sadeliği ve yüksek kıvraklığı için en uygun yer.

      Lord Tennyson’ın Lotus Yiyenler şiirinden birkaç bölüm geldi aklıma. Hakikaten, Lord Tennyson, kulağa “şair Tennyson”dan hoş geliyor. Unvanları severim ama günümüzde milyonerler kadar sıradan kabul ediliyorlar.

      Bir Japon şairinin farklı bir üslubu vardır.

      Biraz şairlik yapayım mı?

      Suç değil ya.

      Lotus Yiyenler adlı şiirime şu güçlü mısralarla başlıyorum:

      Ey sessiz gölgelerin rüya dolu ülkesi!

      Ey sakin günün huzur üfleyen ülkesi!

      Ey tebessümlerin ve ninnilerin yavaş ülkesi!

      Ey mis kokulu neşe ve çiçek ülkesi!

      Ey sessiz Lotus Yiyenler’in ebedi ülkesi!

      Sonra münasebetsiz bir şairin yıllar evvel aynı şeyleri yazmış olabileceğinden korktum.

      Şiir üretmek yavaş bir iş.

      Modern insanlar şiiri eski moda diyerek önemsemiyorlar. Acaba ben de daha modern bir sanat için şiirden vazgeçsem mi?

17 Ekim

      Yün ipten bir çift erkek çorabı örmeye başladım.

      Bu çoraplar, bu deniz yolculuğunun hatıralığı olacak.

      (Sır tutamıyorum.)

      Dürüstçe söylemeliyim ki bu çorapları müstakbel “sevgilime” vermek üzere tasarladım.

      Yün kırmızı ve benim candan bağlılığımın bir simgesi.

      Çoraplar kendi ayaklarımdan çok büyük olmamalı. Büyük ayaklı beylerden hoşlanmıyorum.

18 Ekim

      Amcam şiirsel ilhamla yazdığım eserimin tamamlanıp tamamlanmadığını sordu.

      “Amca, daha on satır bile yazmadım. Benim Lotus Yiyenler şiirim, Gölün Hanımı şiiriyle aynı uzunlukta olacak. Görüyorsun ya Oji San, benim eserim yalnızca nitelik değil nicelik bakımından da ödüllü şairinkinden çok daha üstün olmalı. Fakat rakip bir eser yazarak ihtiyar şairden bir ödül yağmalamak sevimli bir Japon kızına yakışmaz diye düşündüm. Tennyson öyle iyi bir adamdı ki!” dedim.

      Gülümseyip muzipçe ona baktım.

      “Demek öyle! Hakikaten pek iyi kalplisin!” deyiverdi amcam.

19 Ekim

      Sanırım San Francisco’ya yaklaşıyoruz artık. Gemiden inip yürüsem mi acaba?

      “Belgic”in yeterince kömürü var mı? Bu akıllı gemi nasıl bu kadar yavaş olur anlamıyorum!

      Boş sayfalar çabucak geçsin! Yeni bölüme bir an evvel başlayayım: “Amerika!”

      Hayatın gri tekdüzeliği beni deli ediyor.

      Okyanusta hiçbir şey olmuyor!

20 Ekim

      İşte ay tepemde duruyor. Okyanusta ay ne kadar da büyük!

      “Ay biricik memleketim Tokyo’yu ziyaretten dönüyor olmalı,” diye düşününce “Sayonara, anne!” diyerek anneme veda ettiğim o trajik sahne hemen aklıma geldi.

      Yanaklarımdan yaşlar süzülüyordu!

21 Ekim Sabahı Öğleden Sonra Üç

      Nihayet!

      Güzel Bayan Gündüzsefası rüyalarının ülkesine, Ameri-key’e ayak basmak üzere.

      Evet, benim mütevazı ismim bu efendim.

      18 yaşındayım.

      (Amerikan hanımları, yaşlarının sorulmasını niçin hakaret sayıyor ki?)

      Örgü işimin daha yarısı bile bitmemişti. Kocamla tanışma şansını elde edemeyeceğime dair kötü bir işaret olarak görüyorum bunu.

      Tsumarana! Ne kadar kurak bir yaşam!

* * *

      Muhteşem elçimiz gömleğine bir düğme yerleştirmekteydi. Titrek parmakları kararsızdı.

      Gömleği elinden kapıp iğneyle hünerimi sergiledim.

      “Siz modern kızların iğne ipliğe tamamen yabancı olduğunuzu sanıyordum,” dedi.

      İstihzaya9 başvurduğuna СКАЧАТЬ



<p>9</p>

Alay. (e. n.)