Bir Japon Kızının Amerika Günlüğü. Yone Noguchi
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Bir Japon Kızının Amerika Günlüğü - Yone Noguchi страница 11

Название: Bir Japon Kızının Amerika Günlüğü

Автор: Yone Noguchi

Издательство: Maya Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 9786258361407

isbn:

СКАЧАТЬ etse, hiç mi hiç kızmam.

      Yakışıklı bir yüze bayılırım.

      Saçlarını ortadan ayırıyorlar. Tırnak yemek gibi kötü bir alışkanlık da miras almamışlar. Sanırım her yemekten önce dua ediyorlar. Tebessümleri alaycı değil ve kahkahaları rahat.

      Bıyıkları ve mavi gözleriyle bir sorunum yok. Ama kırmızı suratlarını hiç beğenmiyorum.

      Japonlar pigmedir. Korkarım ki Amerikalılar aşırı uzun. Müstakbel kocam 1,65’ten uzun olmamalı. Burnunun şekli ise Robert Stevenson’ınki gibi olmalı.

      Beylerin her birinde asil bir görünüm var. Sanki bir sonraki seçimde başkan olacaklarmış gibi. Başkanlık için tek bir kişiye ihtiyaç olması çok yazık!

      Bir rehber ve sözlük kibardır. Merikan bir kocanın da öyle olduğunu sanıyorum.

      Henüz bir beyefendi arkadaşım yok.

      Sokakta yalnız başına dolaşmak acıklı bir manzara.

      Ayakkabı bağcığın çözülse ne yapacaksın?

      Bir beyefendinin bir hanımın ayakkabı bağcıklarıyla uğraştığını gördüm. Kadın, “Çok sıkı oldu!” deyince ona tekrar yardım etmekten ne kadar da hoşnuttu.

      Amcam böyle bir görevi üstlenir mi acaba?

      Zavallı amcam!

      Ne var ki yaşlı arkadaşlar revaçta değil.

      Amcam kırk beş yaşında.

      Bir puro standının etrafında aylaklık eden şu “belalı” genç adamların arasından birini işe alamaz mıyım sanki?

5 Kasım

      Amcam siyah bir redingot ve çay rengi pantolonla dışarı çıkıyordu. Redingotu ile pantolonunun uyumsuz olduğunu söyledim.

      Bir adam nasıl bu kadar gülünç olabilir?

      Bir zencinin duman rengi saçına kırmızı bir kurdele takmasının zevksizlik olduğunu söyledim.

      O zaman amcam teslim oldu.

      “Hay hay!” dedi.

      Aferin oğlum!

      Çay renginden vazgeçti.

6 Kasım

      Sağanak yağmura tutulduk.

      Şehir sırılsıklam olmuştu.

      Yayaların belli belirsiz gölgeleri kaldırımlara vuruyordu. Hanımlar, beylere bacaklarını gönüllü olarak gösteriyordu. Eğer sözüm geçseydi, hanımların sağanak yağmurun şiddeti altında şemsiye açmasına müsaade etmezdim.

      Yağmur dindi. Kaldırımlar ayna gibi pırıl pırıl olmuştu. Güneşe bakan pencereler ışıltılı kahkahalarını saçıyordu.

      Ne kadar güzel!

      Bu şehir çok hoşuma gidiyor.

      Ne var ki beni hayal kırıklığına uğratan tek şey, Frisco’da asla kar yağmaması.

      Kar olmayınca, yıl eksik kalır. Sayonara’sız bir veda gibi.

      Canım kar! O Yuki San!

      Nice kış önce bir kardan adam yapmıştım. Onu bir beyefendi olarak tasarlamıştım.

      Yüksek topuklu ashidamla18 herkesten evvel beyaz zemine ilk izi bastığımda ne kadar gurur duyardım!

      Acaba Noel Baba bu şehri ziyaret ederken nasıl giyinirdi?

      Kürk paltosu buraya hiç uygun düşmezdi.

7 Kasım

      Amerikey’e niçin daha erken gelmedim ki? Yaz mevsiminde gelmeliydim.

      Şifonyerimin yanında duvara dayanmış olan güneş şemsiyeme üzgün üzgün bakıyordum.

      Onu gösterebilmek için hiçbir fırsat bulamadım.

      Oysa o şemsiyenin altında çok güzel göründüğümü söylemişlerdir hep.

8 Kasım

      Sevgili Adacığım bir arabayla geldi. İki atlı arabası bizim Japon başbakanınkine benziyordu.

      Ada, bir bankerin kızı.

      Güneş sapsarı ışıklarıyla parlıyordu.

      Ada’nın yüzüne bir ışıltı eklenmişti. Korkunç derecede esmer göründüğümü düşünerek çok endişelendim.

      Fakat Ada “son derece sevimli” olduğumu söyledi. Bir kadının övgüsüne güvenebilir miyim?

      Kendim de sık sık başkalarına iltifat ederim.

      Bir kadın için elzem gördüğüm şeyler, yalnızca bir mücevher ve yüz pudrası değildi.

      Arabayla Golden Gate Park’a ve ardından Clif House’a gittik.

      Doru atların toynakları nasıl da muzafer bir ses çıkarıyordu! Sanki atlar birer şairdi ve kafiye yazıyorlardı.

      Otomobili sevmiyorum.

      Ada çok tatlıydı.

      “Bana muhterem aşk hikâyeni anlat!” diye gevezelik etti.

      Hiçbir şey söyleyemedim, sadece yüzüm kızardı.

      Sırrımı anlatmaya cesaretim yoktu.

      Bir defasında gerçekten sevmiştim.

      Bir masal kitabındaki gibi masum bir aşktı bu.

      Ah, keşke gerçek aşk yaşanabilseydi!

      Parkta bir kadın gözüme ilişti. Önünde “dokunmayın” tabelası olan çiçekleri makasla koparıp bir azize edasıyla yürüyüp gittiğini gördüm. O zaman parkı izinsiz giren kişilere karşı koruyan bir polisin annesi olabileceği şeklinde komik bir düşünce geldi aklıma.

      Kendimizi Japon çay bahçesinde bulduk.

      Ahşap takunyalı ufak tefek bir musume bize muhterem çay ve o’senbe19 getirdi.

      Alan, Japon bahçelerinin bir taklidi şeklinde düzenlenmişti.

      İliklerime kadar memleketimi özlüyordum.

      Süs köprüsü, çay kenarındaki leylek ve cüce bitkiler bana evimin bahçesini hatırlatıyordu.

      Aniden yakındaki Japon köy evinden bir shamisen20 sesi gelmişti.

      “Tenu, tenu! СКАЧАТЬ



<p>18</p>

Yüksek topuklu ve bilhassa yağmurlu havada giyilen takunyalar. (ç.n.)

<p>19</p>

Bir çeşit pirinç krakeri. (e.n.)

<p>20</p>

Telli bir Japon enstrümanı. (ç.n.)