Название: İslam Tarihi
Автор: Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6865-04-4
isbn:
Bu hakikat güzelce düşünülürse kabul edilir ki: Sosyal düzene az çok bir meşruiyet rengi veren ancak din ve ahlaka bağlanmaktır.
3. Saadetin Kaybedilmesi
İnsanın ağır hayat yükünü sürükleyip durması, hep saadete ulaşma ümidiyledir. İnsan fertlerinden pek azı, nispi yani herkese göre değişebilen bir saadet anlayışına sahiptir. Fakat bu nispi saadeti meydana getiren şeyi maddiyat zannedersek fazlasıyla aldanmış oluruz. Nispi saadeti kazandıran şey, vicdani kanaat ve maneviyattır. Başka bir deyişle nispi saadet, din ve ahlakın mahsulüdür. Dinsizlikte saadet imkânı yoktur. Dinsizler için iki nevi büyük azap vade-dilmiştir ve var olmuştur. Zenginler için: İnce ve yüce duygulardan ve hayatın hakiki zevkinden mahrumiyet, o kadar bol nimetlere rağmen hayatı devamlı bir tatsızlıkla geçirme… Fakirler içinse: Teselli ve ümitten, adalet ve sevgi görmeden mahrumiyettir. Öyle bir hâlde ki birincilere intihar, ikincilere anarşi, hayatın tabii bir neticesi olur.
Dinsizliğin sosyal neticeleri cidden korkunçtur. Bir dinsizin, din fikri ile esasları kurulmuş ve ancak din fikri ile bir mana ve sebebi olan ahlaki kaidelerden yardım istemeye hiçbir salahiyeti yoktur. Bir dinsizin, din ve imandan doğmuş olan beşerî faziletlerden hiçbir pay beklemeye hakkı yoktur.
Bir dinsiz nazarında insanlık, fazilet, mürüvvet [cömertlik, iyilikseverlik], şefkat, insaf gibi yüce kelimelerin hiçbir manası yoktur. Eğer hem bu kelimelerde bir mana görüyor ve hem de dinsizlik davasında bulunuyorsa kendi vicdanını tahliyeden aciz kalmış, özellikle yüce duygularının arttığını, çocukluğunda dindar bir şekilde terbiyesine ve hâlâ vicdanının kilit noktasına hâkim olan din fikrine borçlu olduğunu fark edememiş demektir.
Bir dinsizin nazarında, “hissiz, vicdansız, lakayt ve insafsız bir kudret”ten, vücutları soyutlamaktan ibaret “kâinatın kanunları”ndan başka bir şey olamaz.
Allah fikri ve neticeleri aradan çıkarılırsa tabiat sahasında atomlar yığınından, mekanik faaliyetlerden başka bir şey görülemez. Bütün görünüş ve varlık sistemi, rekabet ve mücadele, mukatele ve muhasede [birbiriyle çarpışma ve birbirini çekememe] kanunları üzerine tesis edilmiştir.
Yalnız insan, vahşet gösteren bu kanunlara akıl ve vicdanla karşı çıkarak tesirlerini hafifletmeye ve dengelemeye, hatta etki alanını değiştirmeyi başarmıştır. İnsan bu kudreti, Allah fikrinden almıştır.
Bu fikir aradan çıkarsa insan, alelade hayvan türlerinden birine mensup bir hayvan kalır ve “tabiatın körlüğünün ve kahrının tesiri altına” düşmesi lazım gelir. Dinsiz bir anarşistin vicdanını tahlil edersek, haklı olduğunu tamamen görürüz. Böyle bir dinsizin kanaatine göre bütün yüce duygularla düşünceler gerçekten mahrum ve hayalin doğurduğu şeylerdir; hakiki olan şey, tabiattan ibarettir. Ahiret, fazilet, uhrevi mükâfat, ahlak, bütün bu kelimeler hilekâr bir güruhun, insanlığın çoğunluğunu esir gibi çalıştırmak için icat ettikleri şeylerdir. Şu hâlde insanlığın hayalinin gayesi yerine her ferdin hayalinin gayesi kaim olur. Her insan, dünyada hiçbir şarta bağlı olmaksızın mesut olmak ister; bundan başka saadet suretleri yoktur. Fakat insan topluluklarının bugün mevcut olan şekilleri, dini, kanunları, inanışları ve gelenekleri bu emele mânidir… Bundan dolayı…
Demek ki bir anarşistin, bir bomba ile binlerce adamı mahvetmesiyle bir zelzele, bir yanardağ patlaması arasında hiçbir fark yoktur!
Bir anarşiste:
“Binlerce adamı, acımadan nasıl mahvettin?” demek kadar manasız söz yoktur.
Çünkü dinsiz için merhamet, sinirlerin kuvvetinin zayıflığı meselesi olup ayrıca bir manası yoktur.
Dinsiz anarşist, kendi mahrumiyet ve sefaletiyle başkalarının zevk ve saadeti arasında muhayyer kalıyor. Acaba kendi mahrumiyetine katlanmak, başkalarının saadetine razı olmak için manevi bir sebep var mıdır?
Hayır. Yalnız maddi bir sebep var: Korkutulma, cezalandırılma ve ölüm korkusu. Dinsiz anarşist, bu bağı kopardığı gün, kendi zararına mesut olanları idam etmek için hiçbir engel görmez!
Bir dinsizin, karısından sadakat, sevgilisinden vefa, evladından saygı, hemcinsinden iltifat beklemeye salahiyeti ve hakkı yoktur. Mademki insanı yalnız “gelişmiş bir hayvan” olarak görüyor, bu hâlin gerektirdiğinden fazla bir şey beklemek hakkından kendini vazgeçirmiş oluyor demektir.
Bir kedi, dişisinden ne kadar vefa beklerse bir dinsizle karısının münasebeti de ona uygun bir gidişatta olması gerekir. Birisinin içgüdü hürriyeti ile diğerinin kayıtsızca hürriyeti arasında ne meydana geliş ne de netice bakımından bir fark vardır.
Şu satırlarda “dinsiz” sözü ile ifade ettiğimiz kişiler, din hissinden soyunmuş ve Allah fikrini inkâr etmiş olanlar demek olup din şekilleri itina nazarına alınmamıştır. Zira bir din ne derece batıl olursa olsun yine insanın hayvanlaşmasına mâni olacak düsturları kapsar.
Bundan dolayı dinsizin, inkârcının hakiki saadetten, yüce zevklerden nasibi yoktur ve her kâfir hayat devresinde bir kere, ebediyen, hatırlamaya mahkûm olduğu pişmanlık ve ızdırapla yanıp yakılma ifadesini keder karışmış ağzından zehirler gibi çıkarır. Evet, ebedî bir hakikattir ki:
“Ve kâfir der ki: Keşke toprak olsaydım!”10
5. BÖLÜM
DİNLERİN TASNİFİ
Hegel – Hartman – Tiyel – Siyebek
Dinlerin kapsadığı şeylerin analizine bilimsel yöntem ile başlanıp dinler tarihi konusu ilimlerin çok geniş bir şubesi şekline girdiği günden beri insanlık tarihinde görülen dinler ile şimdiki zamanda insan türünün vicdaniyatının rehberi olan mevcut dinlerin tasnifine çok çaba sarf edilmiştir.
Dinlerin sınıflandırılması için ilk usulleri koyan ünlü filozof Almanyalı Hegel’dir. Bununla beraber bu zatın tasnifleri, maksadı tamamıyla temin etmediğinden yarım asırdan beri pek çok tasnifler yazılmış ve fakat hiçbirisi genel kabule mazhar olmamıştır.
Zaten sözün doğrusu söylenmek lazım gelirse itiraf edilir ki sayısı yüzlere ulaşan tasniflerin çoğu, Hegel’in tasnifini ufak tefek değişikliklerle tekrardan ibarettir. Tecrübe edilen tasniflerin toplamı iki dala ayrılabilir. Ensabi [neseplere, soylara ait] tasnif, şeklî tasnif.
Ensabi tasnifte aynı aileye mensup olan kavimlerin dinleri sıralanmaktadır. Şeklî tasnifte ise dinler, şekilleri ve kendilerine mahsus tezahürleri itibarıyla birbirinden ayrılır. СКАЧАТЬ
10
Nebe Suresi: 40