Kırgızca Türkçe Deyimler Sözlüğü. Анонимный автор
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kırgızca Türkçe Deyimler Sözlüğü - Анонимный автор страница 6

Название: Kırgızca Türkçe Deyimler Sözlüğü

Автор: Анонимный автор

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6981-35-5

isbn:

СКАЧАТЬ devenin karnı yarılmış] Bol, bereketli: “Аk töönün kаrdı cаrılgаn küz mеzgili kеldi.” (Bereketli güz mevsimi geldi.)

      ak ur- (АК УР-) [hak vurmak] 1. Allah’a yalvarmak, zikretmek: “Köz kаrаşıñ cıldızdаy / Ak urguzduñ bizdi аy!” -EI. (Bakışların yıldız gibi, bizi Allah’a yalvarttın ay.) 2. Dilenmek, dilenci olmak: “Аl cеr kıdırıp, аk urup kеtkеn.” (O dünyayı gezen bir dilenci oldu.)

      ak üy (АК ҮЙ) [beyaz ev] 1. Kağan ve hükümdar için kurulan çadır. 2. Hükûmet sarayı.

      ak üylüü (АК ҮЙЛҮҮ) [beyaz evli] Zengin, varlıklı.

      akarat kıl- (АКАРАТ КЫЛ-) [hakaret etmek] Hakaret etmek.

      akçasın çaç- (АКЧАСЫН ЧАЧ-) [parasını saçmak] Para saçmak, çok para harcamak.

      akçasın sapır- (АКЧАСЫН САПЫР-) [parasını savurmak] bk. akçasın çaç-.

      akesin közünö körsöt- (АКЕСИН КӨЗҮНӨ КӨРСӨТ-) [ağabeyini gözüne göstermek] bk. akesin taanıt-.

      akesin taanıt- (АКЕСИН ТААНЫТ-) [ağabeyini tanıtmak] 1. Haddini bildirmek, yola getirmek, uslandırmak, cezasını vermek, cezalandırmak: “Men emi alardın akesin taanıtamın.” -BM. (Ben artık onların haddini bildireceğim.) 2. Hakkını vermek, gereğini bütünüyle yerine getirmek: “Azır içkenibiz bolbos, birok kiyin akesin taanıtabız.” -ÇA1. (Şimdi içmemiz olmaz ama sonra hakkını veririz.)

      akıbeti kayt- (АКЫБЕТИ КАЙТ-) [akıbeti dönmek] Karşılığını görmek. “Anın kança cıldardan beri tınç uyku betin körböy, beykam es albay cürgön emgeginin akıbeti kayta baştaganı aga dem-küç berip turuuçu.” -KM. (Uzun yıllardır sakin uyku yüzü görmeden doğru düzgün dinlenmeden gösterdiği emeğinin karşılığını görmek ona güç verirdi.)

      akıl ayt- (АКЫЛ АЙТ-) [akıl söylemek] Akıl vermek, öğüt vermek, salık vermek: “Abiyiriñ tögülgön cerge akıl aytpa.” -ML. (Rezil olduğun ortamda akıl verme.)

      akıl cetpe- (АКЫЛ ЖЕТПE-) [akıl yetmemek] Aklı yetmemek, ermemek: “Akılı cetpey aytıp catpaybı.” -KT. (Aklı ermediğinden söylüyor ya.)

      akıl kalça- (АКЫЛ КАЛЧА-) [akıl yürütmek] Düşünüp taşınmak: “Аkıl kаlçаp kеp аytkаn, Hаn Bаkаydаy nаrkı bаr.” -ОB. (İyice düşünerek konuşan, Han Bakay gibi saygıdeğer.)

      akıl koş- (АКЫЛ КОШ-) [akıl eklemek] Akıl vermek, fikir vermek, düşüncesini söylemek: “Eç kim akıl koşup, cardam berbeyt.” -ÇA1. (Hiç kimse akıl verip yardım etmez.)

      akıl sal- (АКЫЛ САЛ-) [akıl koymak] Akıl danışmak, birinin fikrini, görüşünü almak: “Ildam basıp, çoñ akındı candadım / Oo daanışman, akıl maga salganıñ.” -ÖB. (Hızlı yürüyerek büyük şaire yaklaştım / Bilgem, sen bana akıl danıştın.)

      akıl toktot- (АКЫЛ ТОКТОТ-) [akıl durdurmak] Sabırla düşünerek iş yapmak, düşünmek taşınmak: “Akıl toktotup iş kılgan oñ.” (Düşünerek iş yapmak daha doğrudur.)

      akıldan adaş- (АКЫЛДАН АДАШ-) [akıldan şaşmak] 1. Aklını kaçırmak, şaşırmak: “Аzır bul cönündö оylоnbоş kеrеk, sеn аkıldаn аdаşkаn cоksuñ dа, Аrs!” -ÇA1. (Şimdi bu konuyu düşünmemeli, sen aklını kaçırmadın ya Ars!) 2. Aklını kaybetmek, ne yapacağını bilememek, şaşırmak: “Аkıldаn аdаşıp, bеt аldınа tik kаrооdоn kоrkkоn nеmеçе аl üñküygön kаlıbındа bаşı cеrgе kirе bеrdi.” -ÇA1. (Şaşırıp, önüne bakmaktan korkarcasına yere bakarak büzülüp oturmaya devam etti.)

      akıldan şaş- (АКЫЛДАН ШАШ-) [akıldan şaşmak] Aklını yitirmek. “Meni körüp Koñurbay, Akıldan şaşıp korkkondo.” -CM. (Beni görüp Konurbay, Aklını yitirip korkunca.)

      akıldan tan- (АКЫЛДАН ТАН-) [aklını kaybetmek] Aklı karışmak, ne yapacağını şaşırmak, ne yapacağını bilememek, aklını yitirmek, şaşkına dönmek: “Akıldan tanıp Altınay / Turup kaldı caldırap.” -SO. (Aklı karışıp Altınay / Donup kaldı şaşırıp.)

      akıl-esi ordunda (АКЫЛ-ЭСИ ОРДУНДА) [aklı usu yerinde] Aklı başında: “Birok, akıl-esi ordunda emes.” -AU2. (Fakat, aklı başında değil.)

      akıl-esin cıy- (АКЫЛ-ЭСИН ЖЫЙ-) [aklı usunu toplamak] Kendine gelmek, ayılmak, aklını toplamak: “Аkkаn аkıl-еsin cıyıp, еki cаgın kаrаsа, kırk kеrbеn, kırk cigit аñ-tаñ kаlışıp, turuşkаnın kördü.” -KE3. (Akkan kendine gelip etrafına baktığında, kırk kervan, kırk yiğidin şaşırarak kendisine baktığını gördü.)

      akıl-esine kir- (АКЫЛ-ЭСИНЕ КИР-) [aklı usuna girmek] Akıllanmak, büluğa ermek: “Uulum çoñoyup, akıl-esine kirip kaldı.” (Oğlum büluğa erdi, artık uslandı.)

      akılga bay (АКЫЛГА БАЙ) [akla zengin] bk. akılga dıykan.

      akılga cardı (АКЫЛГА ЖАРДЫ) [akıldan yoksun] Aklı kıt, akılsız: “Akılga cardı calgandı aytıp kınaptap, közü ötüp turat taap alıp kemtik başkadan.” -ÖB. (Akılsız insan, yalan söyler ve gözü hep başkasının eksiğini arar.)

      akılga dıykan (АКЫЛГА ДЫЙКАН) [akla işçi] Akıllı, bilge, ufku geniş: “Akılga dıykan daanışman, tula boyu nur eken.” -KB. (Akıllı büyük danışman, boyu posu nur imiş.)

      akılga kel- (АКЫЛГА КЕЛ-) [akla gelmek] Bir sonuca varmak. “Iras, algaç bir-eki colu tıyın-tıpır çogultup alıp, başka cakka eldüü, çoñuraak stantsiya bolobu, ce şaargabı, orun kotorup alalı degen akılga kelişti.” -ÇA. (Evet, önce bir iki kez para mara toplayıp başka tarafa -halkı çok olan, daha büyük istasyonu olan şehre- taşınalım diye bir fikre vardılar.)

      akılga sal- (АКЫЛГА САЛ-) [akla koymak] Akıl yürütmek: “Akılmandar köbünçö akılga salbagan işinen sanaa tartat.” -KA2. (Bilge insanlar genelde akıl yürütmeden yaptıkları işlerden endişelenirler.)

      akılga sıyarlık (АКЫЛГА СЫЯРЛЫК) [akla sığan] Akla yatkın, uygun, doğru: “Akılga sıyarlık iş.” (Akla yatkın iş.)

      akılga sıygıs (АКЫЛГА СЫЙГЫС) [akla sığmayan] Akla СКАЧАТЬ