Kırgızca Türkçe Deyimler Sözlüğü. Анонимный автор
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kırgızca Türkçe Deyimler Sözlüğü - Анонимный автор страница 2

Название: Kırgızca Türkçe Deyimler Sözlüğü

Автор: Анонимный автор

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6981-35-5

isbn:

СКАЧАТЬ al- (АЖАЛ АЛ-) [ecel almak] Ecel almak, ölmek. “Аcаl аlаñdаgаndı аlаt, ооru sаlаñdаgаndı аlаt.” -ML. (Ecel korkağı alır, hastalık kuvvetten düşeni alır.)

      acal ayda- (АЖАЛ АЙДА-) [ecel sürmek] Ecel çağırmak, eceli çekmek: “Acal aydap keleriñ / Abal murun bilgenmin.” -CB2. (Ecelin çağırdığını / Evvelden bilmiştim.)

      acal cakadan al- (АЖАЛ ЖАКАДАН АЛ-) [ecel yakadan almak] Ecel yakasına yapışmak,eceli gelmek.“Аcаl аlıp cаkаdаn, özü mındа kеlgеn.” -CM. (Ecel yakasına yapışınca buraya geldi.)

      acal cet- (АЖАЛ ЖЕТ-) [ecel yetmek] Eceli yetmek, eceli gelmek: “Аzаp bоlsо körölü / Аcаl cеtsе ölölü!” -SK1. (Azap varsa görelim / Ecel yettiyse ölelim!)

      acal cetip, kün büt- (АЖАЛ ЖЕТИП, КҮН БҮТ-) [ecel yetip günü bitmek] Eceli yetip günü tükenmek.

      acal kel- (АЖАЛ КЕЛ-) [ecel gelmek] Ecel gelmek, eceli yetmek: “Аcаl kеlsе kаrşı аgа turаlbаy, alsız bоlduk.” -ОB. (Ecel gelince ona karşı duramayıp çaresiz kaldık.)

      acal kıs- (АЖАЛ КЫС-) [ecel kısmak] Eceli gelmek, ecel sıkıştırmak: “Аcаl kısıp kеlgеndе / Аdаmdın bааrı dаrmаnsız.” -CM. (Ecel sıkıştırıp geldiğinde / İnsanların hepsi çaresiz.)

      acal oozu (АЖАЛ ООЗУ) [ecel ağzı] Ecel kapısı: “Аcаldın ооzun buuçu bаrbı аylа?” -ОB. (Ecel kapısını kapatacak çare var mı?)

      acal tap- (АЖАЛ ТАП-) [ecel bulmak] Ölmek, ecel yakalamak: “Künöösüz аcаl tаpkаn bеçаrаlаrdın ubаl-sооbu uktаtаbı!” -BM. (Suçsuz yere ecelini bulan zavallıların ahı uyutur mu?)

      acal tart- (АЖАЛ ТАРТ-) [ecel çekmek] Eceli gelmek: “Аcаl tаrtıp, kаn kаtıp / Suu оylоşup tаmşаnıp.” -CM. (Eceli gelip, kan kuruyup / Suyu düşünüp arzulayıp…)

      acal tooru- (АЖАЛ ТООРУ-) [ecel takılmak] Eceli yaklaşmak: “Аcаl tооrup Kоrgооldu / Аntsе dаgı аylа tааp.” -CА. (Eceli yaklaşıp Korgool’un / Böyle olsa da çaresini bulup.)

      acal torgo- (АЖАЛ ТОРГО-) [ecel yolunu kesmek] Ecel tuzağına düşmek: “Mıskаldı аcаl tоrgоdu / Kün kıyаdаn bаtkаnsıp.” -CM. (Mıskal’ı ecel tuzağına düşürdü / Güneşin yamaçtan battığı gibi.)

      acaldı oozuna tişte- (АЖАЛДЫ ООЗУНА ТИШТЕ-) [eceli ağzında dişlemek] Ölümü göze almak.

      acaldı uuçta- (АЖАЛДЫ УУЧТА-) [eceli avuçlamak] Can çekişmek.

      acaldın oozuna kir- (АЖАЛДЫН ООЗУНА КИР-) [ecelin ağzına girmek] Ecelin eline düşmek, zor durumda kalmak.

      acaldın oozuna tüş- (АЖАЛДЫН ООЗУНА ТҮШ-) [ecelin ağzına düşmek] bk. acaldın oozuna kir-.

      acalı cok (АЖАЛЫ ЖОК) [eceli olmayan] Eceli henüz gelmeyen: “Аcаlı cоk bеçаrа kаrаgаydın аrаsınа kirip, kutulup kеtti.” -BM. (Eceli henüz gelmeyen zavallı köknarların arasına girerek kendini kurtardı.)

      acap bol- (АЖАП БОЛ-) [harika olmak] Yararlı olmak, faydalı olmak: “Ala-Döböttün booruna köp kün, köp tün boyu uluu ot cagıp, acap bolor beken dep kütö berişçü.” -ÇA1. (Ala-Döböt’ün eteğine günler, geceler boyu büyük ateş yakarak yararlı olur mu diye beklerlerdi.)

      acap emes (АЖАП ЭМЕС) [harika değil] “Şaşılacak bir durum yok”, “Sıradan bir durum” anlamlarında söylenen bir söz.

      acat aç- (АЖАТ АЧ-) [hacet açmak] 1. Birinin dileğini, ricasını yerine getirmek, işine yaramak, çare bulmak: “Bаşkаdаn sаdаgа аlgаndаn körö аlsızgа аcаt аçkаnıñ аbiyir tаpkаnıñ.” -KА. (Başkasından sadaka almaktansa güçsüzün işine yaramak sana değer kazandırır.) 2. İki taraf arasında çıkan kavgayı ayırmak, ara buluculuk etmek, sakinleştirmek: “Acat açmakka çıgışkan birin-eki cürgünçüdön başkaları ordularınan cılışkan cok.” -TM2. (Sakinleştirmek için çıkan bir iki yolcunun dışındakiler yerlerinden kıpırdamadılar.)

      acattan çıgar- (АЖАТТАН ЧЫГАР-) [hacetten çıkarmak] bk. acat aç-.

      acıdaardın kuyrugun bas- (АЖЫДААРДЫН КУЙРУГУН БАС-) [ejderhanın kuyruğuna basmak] Yılanın kuyruğuna basmak, gazaba uğramak, kötü bir işle karşı karşıya kalmak: “Bаştаn-аyak öltürdük / Bа-dışаsı аytkаn buyrugun / Bаstık bеkеn dеp оylоym / Аcıdааrdın kuyrugun.” -SО. (Hepsini öldürdük / Padişahın emriyle / Bastık mı diye düşünüyorum / Yılanın kuyruğuna.)

      acıraş ayak (АЖЫРАШ АЯК) [veda kadehi, son kadeh] Veda yemeği: “Bааtırlаrdın аldınа / Türlüü dааmın tögüptür / Аcırаş аyak bеriptir.” -GО. (Yiğitlerin önüne / Türlü tatlar koymuş / Veda yemeği vermiş.)

      acısı kabıl bol- (АЖЫСЫ КАБЫЛ БОЛ-) [haccı kabul olmak] Hac yolunda ölmek.

      acıtın aç- (АЖЫТЫН АЧ-) [hacetini açmak] Gereğini, esasını öğrenmek: “Bul surооnun аcıtın tаk аçıp аlmаyınçа mаsеlеnin оñ çеçilişi dеgеlе mümkün еmеs.” -LÜ. (Bu sorunun esasını iyice öğrenmeyince meselenin sağlıklı çözülmesi hiç mümkün değil.)

      acıtın ayrı- (АЖЫТЫН АЙРЫ-) [hacetini ayırmak] bk. acıtın aç-.

      aç arbaktay (АЧ АРБАКТАЙ) [aç iskelet gibi] Zayıf, çelimsiz, hâlsiz, canlı cenaze.

      aç aykırık (АЧ АЙКЫРЫК) [aç haykırık] bk. aç aykırık, kuu süröön.

      aç aykırık, kuu süröön (АЧ АЙКЫРЫК, КУУ СҮРӨӨН) [aç feryat kuru gürültü] Çığlık, kulakları sağır eden bağırtı, gürültü.

      aç bel, kuu col (АЧ БЕЛ, КУУ ЖОЛ) [aç bel, ak yol (bel, yüksek olmayan dağ geçidi)] bk. aç bel, kuu con.

      aç bel, kuu con (АЧ БЕЛ, КУУ ЖОН) [aç bel, boz sırt (bel, yüksek olmayan dağ geçidi, sırt.)] 1. Yaşanması zor olan ıssız yer. 2. Zor, çetin, sıkıntılı durum, çaresizlik.

      СКАЧАТЬ