Yaban Gülü. Güzide Sabri
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Yaban Gülü - Güzide Sabri страница 8

Название: Yaban Gülü

Автор: Güzide Sabri

Издательство: Maya Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 9786057605597

isbn:

СКАЧАТЬ style="font-size:15px;">      Her ikisi de ağır ağır yürümeye başladılar. Bu anda Rahmi Bey’in sesi işitiliyordu: “Canım Feridun, neredesin, hâlâ gelmedin, seni bekliyorum.”

      Leyla o tarafa gitmek istemediğini anlatan bir tavırla “Ben içeriye gireyim de siz buyurunuz. Sizi bekliyorlar,” dedi. Feridun hiç de istemeyen bir nazarla genç kızın yüzüne bakıp “Ben bilhassa senin için geldim, şimdi ne yapayım?” demek istedi.

      Ayrıldılar. Feridun ileriye doğru yürüdü. Cemal Bey kendisini karşılamak için ayağa kalkmıştı. Feridun hiç tanımadığı bu genç adama selam verirken dudaklarını ısırmıştı. Zira pek tuhaf bir vaziyet karşısında kalmıştı. Dar pantolon, kısa bir ceket, gayet sıkı uzunca bir iskarpin, dik bir yakalık, al bir kravat, siyaha bakan koyu ve küçük bir fes ve tek gözlükle şıklığa özenen bu züppe beyin önünde ne söyleyeceğini şaşırdı. Bereket versin ki amcasının suallerine cevap vermekle meşgul oluyordu. Rahmi Bey, “Yeğenim Feridun,” diye takdim ederken onun öyle garip bir eğilişi vardı ki gülmemek kabil değildi. Cemal Bey bir nezaket eseri olarak bahçede dolaşmak bahanesiyle çekildi de Feridun geniş bir nefes aldı.

      Rahmi Bey gülerek “Nasıl bizim kayınbirader, şık değil mi?” diye soruyordu.

      “Fevkalade efendim.”

      Rahmi Bey gülmesine devam ederek “Moda meraklısı,” diyordu. “Yalnız güzel giyinmek, şık görünmek suretiyle salonları süslemekten başka meziyetleri olmayanlardan.”

      Feridun kahkahalar arasında cevap veriyordu. “Ne çare ki bazı yerlerde bizden daha fazla aranıyor.”

      Rahmi Bey omuzlarını silkerek “Adamsende,58” diye söyleniyordu.

      Feridun, bugün saadetine engel olan bu süslü beye kızmaya başlamıştı. Onun mevcudiyeti bugünkü hususiyetlerini bozacaktı. Bir haftadan beri beklediği günün böyle ziyan oluşuna canı pek sıkılıyordu. İçeri girdikleri zaman Leyla, kendisine vaat ettiği piyanoyu Cemal’in yanında çalmak istemediği gibi salonda bile pek az oturmuştu. Genç kız onun soğuk, bayağı tavırlarından, manasız cümlelerinden, yılışık bakışlarından uzaklaşmak lüzumunu duyuyordu.

      Feridun akşam konağa avdet ettiği zaman annesini biraz düşünceli buldu. Kadın şikâyet eder gibi “Ne kadar geç kaldın,” dedi. “Bütün gün yalıda mı oturdun?” Sonra anneliğin en şefkatli bakışlarıyla derin derin süzdü. Feridun’un yüzü belli olacak kadar zayıflamış, rengi solgun, yorgun ve cansız bakışları ise ıstırap çekmiş olduğunu anlatıyordu. Hanımefendi endişeli bir tavırla sordu. “Feridun, seni biraz rahatsız görüyorum. Nen var?”

      Genç adam annesinin ellerini öperek güldü ve “Hiçbir şeyim yok anneciğim, yalnız uykusuzluk ve yorgunluk,” dedi.

      “Uykusuzluk mu? Niçin uyumadın?”

      “Niçin uyumadığımı ben de bilmiyorum.”

      “Tuhaf şey, bir kederin mi var?”

      “Hayır, keder değil. Mamafih sevinç de değil. Endişe, hem tatlı hem biraz üzüntülü…”

      “Sözlerinde müphemlik var, bir şey anlayamıyorum.”

      Feridun önüne bakıyordu. Bu gece her şeyi annesine söylemeye karar vermişti. Hanımefendi ise garip bir korku ile oğlunun hislerini derinleştirmeye cesaret edemiyordu. Her ikisi de bir sessizliğin ağırlığı altında kalmış gibi sustular. Bir aralık Feridun başını kaldırdı ve annesine baktı. “Bu gece sizde tuhaf bir hal var,” dedi. “Benimle hiç görüşmek istemiyorsunuz, halbuki sizin o şefkatli sözlerinize o kadar ihtiyacım var ki…”

      Hanımefendi dudaklarında beliren tatlı bir tebessümle “Bilakis, seninle çok konuşmak istiyorum da vakit bulamadığım için susmaya mecbur oluyorum,” dedi.

      “Her vakit yanınızda değil miyim anneciğim?”

      “Allah eksik etmesin. Her vakit yanımdasın fakat sana söylemek istediğim sözler biraz mühim. Daha doğrusu hayatın en ciddi meselelerine ait olduğu için müsait ve münasip bir zaman bekliyordum.”

      Feridun, heyecan ve hayretle annesine baktı. “Ne demek istediğinizi anlayamadığım için af buyurunuz.”

      Hanımefendi koltuğuna yaslanarak oğluna mütehakkim nazarlarla bakıyordu. Vakur ve ağır sesiyle “Feridun,” dedi. “Sen artık yirmi altı yaşını bitirmek üzere olduğunu biliyor musun? Annelerin birtakım düşünceleri ve vazifeleri vardır ki evlatlarının mesut olmalarını, rahat etmelerini düşünmekle beraber bundan aynı zamanda kendilerine de bir pay çıkarmak isterler. Artık bu yalnızlık içinde geçen hayattan usandım. Bu koca konağın sessiz salonlarını neşeli sesleriyle dolduracak minimini yavruları bekliyorum. Zannederim ki beni bundan mahrum etmezsin.”

      Feridun ümitle parlayan gözlerini önüne doğru çevirdi. Tatlı bir sesle ve hürmetle “Yüksek şefkatinizin en açık delili mesut olmam için göstermiş olduğunuz arzudur. Emrinizi, arzunuzu yerine getirmek benim için tatlı bir vazifedir,” dedi.

      Hanımefendi memnun ve neşeli bir tavırla “Günlerce, gecelerce, hatta senelerce fikrim hep, sana zevce olmaya layık, insani meziyetleri kendinde toplayan, fikren yüksek fakat servet ve asalet cihetine59 gelince birbirimizin küffü60 olmamız şart bir hanım bulmak oldu,” dedi.

      Feridun’un başı gayri ihtiyari elleri arasına düştü. Eyvah! Ümitlerinin boşa çıkması ihtimali karşısında şimdi titriyordu. Hanımefendi dikkatle Feridun’a bakarak devam etti:

      “Talihim bu hususta bana o kadar yardım etti ki… Zannedersem hüsnü61 intihabımı62 sen de takdir edeceksin. Pek maruf63 bir ailenin tek kızı. Sonra yüksek bir tahsil, mükemmel bir terbiye, emsalsiz bir güzellik, nihayetsiz bir servet…”

      Feridun yeis dolu bir ifadeyle annesine baktı. Kadın, bu bakıştan ürktüğünü ima eder bir endişeyle hafifçe davranarak “Nasıl? Memnun oldun mu?” diye sordu. Genç adam titrek ve kesik bir sesle “Ben hiç böyle düşünmemiştim,” dedi. “Servet, asalet… Bunların bence katiyen ehemmiyeti yok. Çünkü saadetini bir ücret mukabilinde satın almak fikrinde olanlardan değilim. Fakir bir kızla izdivacın beni daha mesut edeceğine emin olunuz. Onun temiz vicdanına sahip olmak, bence en büyük zenginlik demektir. Aksi halde ise bir müddet daha yalnız yaşamaya mecbur olacağım.”

      Kadın biraz hiddetle bağırdı. “Ne söylüyorsun? Allahını seversen, fikrini ne çabuk da değiştirdin! Bu sözlerinle ne derece müteessir olduğumu düşünmüyor musun?”

      “Fakat anneciğim… Düşününüz…”

      “Ne demek istiyorsun canım? Meramını açık söyle; bunu reddetmek için bir bahane bul. Yoksa fakir, asaletten mahrum bir kızı buraya gelin sıfatıyla almayacağımı sen de bilirsin.”

      “O halde ümidimi, istikbalimi ellerinizle harap ediyorsunuz. Beni bedbaht ve perişan edip bırakıyorsunuz.”

СКАЧАТЬ



<p>58</p>

“Boş ver, aldırma” gibi anlamlarda kullanılır.

<p>59</p>

a. Yön, taraf. b. Sebebiyle, – den dolayı.

<p>60</p>

Birbirine benzeyen, denk.

<p>61</p>

Güzel.

<p>62</p>

Seçim.

<p>63</p>

Herkesçe bilinen, tanınan.