Yaban Gülü. Güzide Sabri
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Yaban Gülü - Güzide Sabri страница 3

Название: Yaban Gülü

Автор: Güzide Sabri

Издательство: Maya Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 9786057605597

isbn:

СКАЧАТЬ Leyla eskisi gibi selamlığa çıkamıyordu. Zira erkekten kaçma zamanı gelmiş, halkın gözünden muhafazası lazım gelecek bir çağa vasıl olmuştu.14

      İstanbul’dan gelen mektupları, babasına ekseriya Leyla okur, icabında ise cevabını kendi yazardı. En sık gelen mektuplar Rahmi Bey’in biraderindendi. Bir gün, gelen mektubun içinden genç, güzel birinin fotoğrafı çıkmıştı. Leyla, bunu bir nevi merak ve hayretle tetkike başlamış, düşünceli bakışların, vakur, sevimli bir simanın sahibi olan bu resim, onun ruhunda derin bir iz bırakmıştı. Bu genç, güzel amcazadenin hayali, günlerce fikrini meşgul etmişti. Akşamüzeri Rahmi Bey resme sevgiyle baktıktan sonra dudaklarında tatlı ve manidar bir tebessümle, “Ne güzel bir çift…” diye söylenmişti.

      Bugünlerde konağın içinde garip bir hazırlık görülüyordu. Suriye’nin, Hama’nın en zarif ve en nefis kumaşları ile salonların döşemeleri yenileniyor, Rahmi Bey’in şahsi işlerinde bir faaliyet görünüyordu. Leyla ise bu hallerin sebebini tahkike cesaret edemeyen sıkıntılı bir hisle muazzep15 oluyordu. Şimdiye kadar sakin geçen hayatlarına arız olmak16 üzere olan değişikliğin ne olabileceğini düşünüyordu. Bir gün büyük kalfanın yanına gitti. Hiç mukaddemeye17 filan hacet görmeden “Ne oluyor nineciğim? Konaktaki bu hazırlık nedir?” diye sordu.

      Mahinur Kalfa kaşlarını çatarak başını sallaya sallaya “Ne olacak, ne olacak? Beyefendi bu yaştan sonra evleniyor, genç hanım alıyor, bütün hazırlık onun için,” cevabını verdi.

      Leyla, gayri ihtiyari hayretle haykırmıştı. Evleniyor mu, bu da ne demekti! Düşüncesi birdenbire bu kelimeyi kavrayamamıştı. Çünkü şimdiye kadar bunu bir kere olsun aklına getirememiş, kendisinden gayri kimsenin ona yakın olması ihtimalini düşünmemiş, hayatta onu sırf kendisinin olarak tanımıştı. Ve sevilmek hissinin bütün tabii ihtiyaçlarıyla hakiki bir baba kucağı sandığı bu kolların arasına sığınmış, burası ebediyen kendisinin olacak zannetmişti. Leyla, bugünlere kadar Rahmi Bey’i kendi öz babası olarak tanıyordu.

      Genç kız bir şey söylemeden kalfanın yanından uzaklaşarak odasına çekildi. Kalbini garip bir keder kaplamıştı. Sakin ve mesut geçen günleri artık tarihe karışıyordu. İlk defa, kalbinde sızlayan bir acı duydu. Fakat henüz kederin, acının ne olduğunu tatmamış olan Leyla, bu hissin hakiki manasını anlayamamıştı. Gözleri denizin ufuksuz boşluğuna daldı. Uzun kirpikleri üzerinde hayatının ilk keder yaşı parlıyordu.

      Bir sabah uyandığı zaman konakta her günden farklı bir telaş, bir hazırlık olduğunu gördü. Büyük kalfa, bilhassa kendisini çağırıp gelin hanımın geleceğini bildirdiği zaman Leyla hiçbir hayret göstermeden odasına döndü. Zaten bunu beklemiyor muydu?

      Saçlarını taradı, sonra çehresine pek yaraşan yeşil elbisesini giydi. Gençliğinin gözleri kamaştıran güzelliği içinde aşağı inerken merdiven başında pederine tesadüf etmişti. O telaşlı telaşlı bir şeyler söylüyor, ötekine berikine emirler veriyordu. Leyla’yı görünce güldü. “Bugün ne güzel bir hanım olmuşsun!” dedi. Genç kız, dudaklarında mahzun bir gülüşle, bir tebessümle önüne bakıyordu. Rahmi Bey, “Ne o? Küçük hanım, bugün dargın gibi duruyorsun. Hani sen her vakit babanı öperdin, değil mi? Seni yaramaz seni!” diyerek saçlarını okşadı.

      Bu esnada herkes aşağıya doğru koştu. “Gelin geliyor!” sesi konağın içinde birdenbire bir telaş hâsıl etmişti.

      On dakika sonra bütün gözler merdivene dönmüştü. Beyaz elbiseler içinde uzun boyu, mütenasip18 endamıyla narin bir vücut, beyaz bir tülle örtülmüştü. Güzel bir sima göründü. Leyla olanca dikkatiyle bakıyordu; bu kadın, düşündüğü gibi değil, bilakis pek güzel ve pek sevimli görünüyordu. Zavallı çocuğun müessir19 bir hülya ile sıkılan kalbi şimdi biraz müsterih olmuştu. Herkes çekildikten sonra gelinin bulunduğu odaya girdi. Bir yer bularak karşısına oturdu. Salonun bir köşesinde bir vakar ve kibirle oturan bu gelin hanım, iri siyah gözleriyle kendisini derin derin süzüyordu. Genç kız bu bakışların altında o kadar utandı, o kadar sıkıldı ki bir dakikada bütün vücudu sıcak bir ter içinde kaldı. Bir aralık orada bulunan kadınlardan biri kendisini göstererek yanındakine gizlice “Bu kız Rahmi Bey’in kendi kızı mı?” diye sordu.

      “Hayır, evlatlığı,” diye cevap aldı.

      Leyla bu sözleri tamamıyla işitiyordu. Lakin “Evlatlığı!” demek de neyin nesiydi? Bunu anlayamıyordu. Oturduğu yerden birdenbire kalktı. İçin için ağlıyordu. Zavallı kızcağız bugün hiç görmediği, hiç bilmediği, hiç bahsedilmeyen annesi için o kadar şiddetli hasret, öyle önüne geçilmez bir arzu duyuyordu ki… Annelerinin yanına sokulup oturan çocuklara baktıkça gözleri yaşla doluyordu. Ah! Ah ne olurdu onun da bir annesi olsaydı! Kendisini her felakete, her tehlikeye karşı şefkatli kucağında saklasaydı!

      O gün akşama kadar mahzun ve müteessir dolaştı. Fikrini daima bir kelime tırmalıyordu. Evlatlık! Bu ne demekti? Dünyada onun babasından gayri kimi vardı, bunu ninesine sormaya karar vermişti. Her şeyi ondan öğrenecekti.

      Gece konağın içi tenhalaştıktan sonra Leyla odasına çıkarak soyundu. Mevcudiyetinde bir metrukiyet20 hissi vardı. Bir müddet sonra Rahmi Bey kendisini çağırmıştı. Odaya girerken gayri ihtiyari titriyordu. Birkaç adım atarak oturdu. Rahmi Bey, “Leyla, yanıma gel, buraya otur,” dedi.

      Genç kız başını kaldırdığı zaman kanepesine yaslanmış olan gelinin istihfafa21 benzer bir nazarla kendisine baktığını görmüştü. Rahmi Bey genç kadına hitaben “Gördünüz mü?” diyordu. “Leyla pek sevimli, pek nazlı bir kız, değil mi? Tabiatındaki uysallıktan memnun olup kendisini seveceksiniz zannederim.”

      Kadın lakayt ve biraz müstehzi bir edayla “Şüphesiz…” diye cevap verdi.

      Leyla yarım saat sonra kendisini dışarı attı. Bunalmış gibiydi. Kalfanın yanına gitmeye ve bu gece onunla yalnız kalmaya pek ihtiyacı olduğundan, onu odasında yalnız bulduğu zaman pek sevindi. Koştu, kollarının arasına kendini attı. Başını göğsüne dayadı. Ah… Bu gece bir anakucağı, bir anne kokusu isteyen ruhu, pek ezalı22 hisler altında eziliyordu.

      Mahinur Kalfa onu seviyor, okşuyordu. Fakat bu, Leyla’nın ruhunun ihtiyacını doyurmaya kâfi gelmiyordu.

      “Nine…” dedi. “Bu gece o kadar ağlamak istiyorum ki.”

      “Niçin yavrum, buna sebep ne?”

      Leyla, kalbi yırtılıyormuş gibi içini çekti. “Bilseniz, bilseniz!” dedi. “Bana bugün evlatlık dediler. Söyleyiniz nine, ben hakikaten evlatlık mıyım?”

      Kalfa bu sual karşısında birdenbire şaşırdı. “O nasıl lakırdı?” diye söylendi.

      “Bilmem, ben de işte size soruyorum.”

      “Yanlış…”

      “Hayır, СКАЧАТЬ



<p>14</p>

Ulaşmak.

<p>15</p>

Acı, sıkıntı, azap çeken.

<p>16</p>

Sonradan ortaya çıkmak.

<p>17</p>

Önsöz, başlangıç.

<p>18</p>

Orantılı.

<p>19</p>

Etkili.

<p>20</p>

Terk edilme.

<p>21</p>

Küçümseme, hor görme.

<p>22</p>

Sıkıntı ya da acı veren.