Название: Selçuklu Anadolusu’nda Devlet-Toplum-Ekonomi / Makaleler
Автор: Mikâil Bayram
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6862-92-0
isbn:
Türkiye Selçuklularının başkenti olan Konya’da şüphesiz bir saray bulunuyordu. Saray teşkilatı içinde Osmanlılardaki Enderun Mektebine benzer “gulamhane” denilen bir mektep bulunmaktaydı. Bu gulamhanede gayrimüslim çocuklar eğitim ve öğretim görüyorlardı. Meşhur Celâleddin Karatay ve iki kardeşi Seyfeddin Karasungur ve Kemalüddin Durunday, Kom-nen ailesinden olan Emir Arslan el-Mavrazemi bu mektepten çıkmışlardır. Bu gulamhaneden çıkmış olanların gayet iyi Farsça ve Arapça bildikleri dikkat çekmektedir. Hiç şüphesiz bu mektebin bir kitaplığı olmalıdır. Bununla beraber sultanlara mahsus kitaplıkların varlığı da bilinmektedir. Ancak bu kitaplıkların izi, eseri kalmamıştır. Ayrıca saray içinde bir devlet arşivinin bulunduğu da muhakkaktır. Bundan da iz ve eser kalmamıştır. Ancak bu arşivden kopya edilmiş birtakım belgelerin Mecmuatü’r-resailler içinde günümüze geldiklerini biliyoruz. Bu arşiv belgeleri arasında bazı kişilerin devlet yetkililerine yazdıkları mektuplar bulunmaktadır. Hiç şüphesiz bu tür yazışmalar devlet arşivinde muhafaza edilmekteydi. Nitekim Mevlana’nın mektuplarının büyük bir kısmı devlet büyüklerine hitaben yazılmıştır. Mevlana’nın ölümünden 70-80 sene sonra birileri bu mektupları derleyip Mektubat-i Hz. Mevlana Celâleddin-i Rumî adıyla yayımlamıştır. Bu anlamda Şeyh Sadreddin-i Konevî’nin de devlet adamlarına yazdığı mektuplar bulunmaktadır. Bu mektuplar da derlenmiştir.
Selçuklu sultanlarına devrin ilim adamları tarafından ithaf edilmiş pek çok eserler bilinmektedir. Sadece Alâeddin Keykubad’a eser ithaf edenlerin sayısı onu geçmektedir. Hiç şüphesiz bu eserlerin sultanlara sunulan nüshaları sarayda veya sultanların özel kitaplıklarında muhafaza ediliyordu. Bu kitaplardan bazılarına muhtelif kütüphanelerde rastlanmaktadır. II. Kılıçarslan’ın oğulları I. Gıyâseddin, II. Süleyman Şah bilgili, kültürlü sultanlardı. İbn Bibi I. Gıyâseddin’in İbn-i Sina’nın hayranlarından olduğunu kaydetmektedir. Mesela I. İzzeddin Keykâvus için yapılmış, satır tercümeli Kur’an-ı Kerim ve Farsça tefsiri (603/1206 istinsah tarihli ve tezhipli) Mevlana Müzesi’nde 11 numarada kayıtlıdır. Bu Kur’an-ı Kerim ve tefsirinin aynı kalem ve yazı ile yazılmış bir cildi de Konya Yusufağa Kütüphanesi, no. 5438’de bulunuyor. Bu iki cildin ihtiva ettiği surelerin miktarından bu eserin en az beş veya altı cilt olduğu anlaşılmaktadır, I. Alâeddin Keykubad’ın özel kitaplığına ait birkaç kitaba rastladığımı hatırlıyorum. Bunlardan birisi Tahran’da Mehdi-i Beyânî’nin özel kitaplığındadır. Fahreddin-i Râzî’nin el yazısı olan bu eseri Akayi Mehdi-i Beyani Encümen-i Dust-Darem-i Küp’un yayınları (Tahran 1331) tıpkıbasım olarak yayımlamıştır. (Bk. Burada Levha, V.) Bu esere Ahi Evren Nasîrüddin’in bir sahife sunuş yazarak Sultan Alâeddin’e hediye ettiği anlaşılmaktadır. (Bk., Burada Levha, XV.) Keza Ahmed b. Sa’d b. Abdü’s-Samed el-Zencani’nin Sultan Alâeddin Keykubad’a sunduğu el-Letaifü’l-Alâiyye’nin sultana sunulan nüshası Aşir Efendi (Süleymaniye) Kütüphanesi no. 316’da kayıtlıdır. Şems-i Tebrizî’nin Alâeddin Keykubad’ı cahillikle itham etmesi onun Keykubad’a duyduğu düşmanlığının ifadesidir.117 Bu ve benzeri eserlerin saray kitaplığından çıkmış olduğu muhakkaktır. Bütün bunlar gösteriyor ki Konya’da Selçuklu Sarayı’nda bir kitaplık ve arşiv bulunuyordu.
Alâeddin Keykubad, okumayı seven bir sultan idi. Ahi Evren Hace Nasîrüddin Mahmud Yezdan-şinaht adlı eserinin sonunda118 Sultan Alâeddin’in yüksek ilimlerden bahseden felsefi eserleri okuyacak kadar âlim ve irfanlı olduğunu yazmaktadır. Gazali’nin Kimya-i saadet adlı eseri ile Nizâmü’l-Mülk’ün Siyasetnâme’sinin çokça okuduğunu İbn Bibi nakletmektedir. Gene İbn Bibi bu sultanın heyet ilmine dair eserleri okumayı sevdiğini yazmaktadır.119 İşte bunun gibi bilgiler bize gösteriyor ki Selçuklu Sarayı içinde bir kütüphane vardı. Öyle görünüyor ki Moğollar zaman zaman sultanların özel kitaplıklarına da musallat olmuşlar ve buradaki eserleri beraberlerinde götürmüşlerdir. Çünkü sultanların özel kitaplıklarına ait bazı kitaplar, İran’daki kütüphanelerde bulunmaktadır. Bu eserlerin bu yolla İran’a gitmiş olduğunu düşünüyorum.
Anadolu Selçukluları dönemi bilginlerinden olup “Sultanlar Muallimi” diye tanınan Malatyalı Şeyh Mecidüddin İshak’ın (618/1221) oğlu, ünlü Mağripli Sufi Muhyiddin İbnü’l-Arabî’nin (638/1241) üvey oğlu ve talebesi olan Şeyh Sadreddin Muhammed el-Konevî (673/1274) ölümünden kısa bir süre önce bir Vasiyetnâme yazmıştır.120 Konevî bu Vasiyetnâme’de bazı duygu ve düşüncelerini, yakınlarına, dostlarına tavsiyelerini ve yapmalarını istediği bazı işleri bildirmektedir. Bir buçuk iki sahife kadar olan bu Vasiyetnâme’de Sadreddin Konevî şahsi kitaplarıyla ilgili olarak da bazı isteklerde bulunmaktadır. Bu istekleri birkaç madde hâlinde ifade etmek mümkündür:
1. Felsefeye dair olan kitapların satılıp parasının Müslüman fakirlere sadaka olarak dağıtılmasını,
2. Tıp, fıkıh, tefsir ve hadise dair kitaplarının Şam’a (Dımaşk) götürülüp orada ilim ile meşgul olanların istifadesine sunulmak üzere vakfedilmesini,
3. Kendi telifi olan eserlerin de Afifüddin’de hatıra olarak kalmasını bildirmektedir. Bu Afifüddin’in, Sadreddin Konevî’nin kızı Sekine’nin eşi yani damadı olduğu anlaşılmaktadır.
4. Kendisinden sonra hiç kimsenin şeyhinin (İbnü’l-Arabî) ve kendisinin telif eserlerinde deruni manalar (mevâcid) aramamaları ve yorumlamamalarını çünkü bu yolun kendisiyle kapandığını bildirmektedir. Bu bildiride Sadreddin Konevî’nin şahsi kitapları ve bu kitapların yedi yüz yıllık macerası ile ilgili bilgiler verilecektir.
Sadreddin Konevî 16 Muharrem 673 (22 Temmuz 1274) günü vefat etmiştir. Vefatından sonra kitapları ile ilgili tavsiyelerinden üçüncü şık yani kendi telifi olan eserlerle ilgili tavsiyesi hariç diğer tavsiyelerinin hiçbirine uyulmamıştır.121 Onun zamanında devlet yetkilileri Konevî’nin talebe ve yakınları, dostları çok büyük maddi ve manevi değere sahip bulunan kitaplarının satılmasına ve Şam’a götürülmesine ve Anadolu’nun bu değerli hazineden mahrum kalmasına gönülleri razı olmamıştır. Sadreddin Konevî’nin öldüğü yılın aylarında mezarı ve camisi ile medresesi arasında bir imaret, kütüphane inşa ederek onun adına vakfiye düzenlemişler ve kitaplarını buraya vakfetmişlerdir. Bu durum cami, imaret ve kütüphaneye açılan ve bugün de mevcut olan dış kapı alınlığındaki kitabede ifade edilmiştir. Bu kitabenin tercümesi şöyledir: “Bu kutlu imaret, içinde Sadreddin Muhammed b. İshak’ın metfun bulunduğu türbe ve vakfiyesinde şartları belirtilmiş bulunan vakfettiği kitaplarını ihtiva eden kütüphane (daru’l-kütüb) onun salih arkadaşları adına 673 (1274) yılı aylarında inşa edildi.”122 Bu imaretin kimler tarafından inşa edildiği belirtilmemiştir. Ancak yukarıda da ifade edildiği gibi Konevî’nin yakınları ve o dönemin yetkili ve nüfuzlu kişileri bu işi böyle planladıkları anlaşılmaktadır. Bu işi yapanlar Konevî’nin kızı Sekine ile damadı Afifüddin’in rızasını da almış olmalılar. Ancak Sadreddin Konevî’nin kendi el yazısı olan telif eserleri ve özel defterlerinin bu kütüphaneye konmadığı СКАЧАТЬ
117
118
Ayasofya (Süleymaniye) Ktp. No. 4819.
119
120
Bu
121
Aslında Sadreddin Konevî vasiyetinde yer alan başka tavsiyelerine de uyulmamıştır. Mesela kabri üzerine kümbet gibi bir binanın yapılmamasını bildirdiği hâlde ölümünden çok sonra kabri üzerine kafesli bir yapı inşa edilmiştir. Zehebî (
122
Bk. Burada Levha: I.