Selçuklu Anadolusu’nda Devlet-Toplum-Ekonomi / Makaleler. Mikâil Bayram
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Selçuklu Anadolusu’nda Devlet-Toplum-Ekonomi / Makaleler - Mikâil Bayram страница 24

Название: Selçuklu Anadolusu’nda Devlet-Toplum-Ekonomi / Makaleler

Автор: Mikâil Bayram

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6862-92-0

isbn:

СКАЧАТЬ “daru’l-huffaz”a (hafızlık okulu) vakfedilmiştir. (Bk. Burada Levha, VIII.) Bu daru’l-huffaz bugünkü Konya Kız Lisesinin yerinde veya Ali Gav Hanikâhı’nın batısında bulunuyordu. Kutlu Melek Hatun’un vakfettiği kitaplar, Cumhuriyet Dönemi’nde Yusufağa Kütüphanesi’ne intikal etmiştir. Bu kitaplardan günümüze gelmiş olanlar 20-25 kadardır. Bu tür şahıs kitapları ailelerin elinde kaldığı zaman zayi olmaktadır. Kadı Siracüddin-i Urmevî’nin kitapları beş nesil boyunca varislerinin elinde kalmıştır. Bu müddet zarfında birçok kitapların zayi olduğu muhakkaktır.

      Kutlu Melek Hatun’un kitabeli mezar taşına Sivas’ta rastladım. (Bk. Burada Levha, VII.). Kadı Siraceddin bir süre Sivas’ta kadılık yapmıştır. Öyle anlaşılıyor ki Kadı Seracüddin ailesinin Sivas’la bağı kesilmemiştir. 5. göbekten torunu olan Kutlu Melek Hatun ömrünün sonunda Sivas’a gitmiş ve orada ölmüş olduğu anlaşılmaktadır. Kutlu Melek Hatun’un vakfettiği kitaplar arasında Kadı Siraceddin’in telif eserleri de bulunmaktadır. Vakfedilen her eserin kapak sahifesine Kutlu Melek Hatun adına düzenlenmiş vakıf kaydı yazılmıştır. (Bk. Levhalar Kısmı.) Bu vakıf kaydında Kutlu Melek Hatun’un babası el-Hac Mevlana Mahmud Çelebi, onun babası Mevlana İmadüddin Mehmed, onun babası Ali, onun babası Ömer onun da babası Kadı Siraceddin Mahmud el-Urmevî olarak gösterilmiştir. Bazı kitapların üzerinde Kadı Siraceddin’in el yazılarına rastlanmaktadır. Yusufağa Kütüphanesi no. 5395’teki Şerhü’l-veciz adlı eser bunlardandır. Aynı kitabın 4815 numaradaki nüshasının la sahifesinde Kadı Siraceddin-i Urmevî’nin bir şiiri bulunmaktadır. Yusufağa Kütüphanesi no. 4866’daki kitabın tamamı Kadı Siraceddin el-Urmevî’nin el yazısı olduğu kuvvetle muhtemeldir. (Bk. Burada Levha VI.) Bu kitap her nasıl olmuşsa önceleri Kutlu Melek Hatun Kütüphanesi’nde iken Sadreddin Konevî Kütüphanesine intikal etmiştir.138 Öyle anlaşılıyor ki Konevî Kütüphanesi’ndeki orijinal nüshası, muhtemelen müellif nüshası (çalınmış) alınmış yerine bu nüsha konmuştur.

4. MEVLANA DERGÂHI KİTAPLIĞI

      Mevlana Dergâhı kurulduğu günden itibaren dergâh içinde bir kitaplık da oluşmuştur. Bilindiği gibi Mevlevi hareketinin eğitim ve öğretim ocağı olan bu dergâh Sultan Veled’in postnişinliği zamanında kurulmuş ve teşkilatlanmıştır. Bu yapı içerisinde zamanla bir kütüphane de teşekkül etmiştir. Hiç şüphesiz Mevlana’nın ve hocalarının eserlerinin orijinal nüshaları burada muhafaza ediliyordu. Mevlana’nın ve hocalarının eserleri kopya ediliyor, nüshaları üretiliyor ve bu nüshalar dergâhta korunuyordu. Başta Mesnevi ve Divan-ı Kebir olmak üzere Mevlana’nın kürrâseler (sahifeler) hâlinde bulunan eserleri bu kitaplıkta korunuyordu. Mevlana hayatta iken yani 662’den (1264) sonra gelen birkaç yıl içinde kürrâseler hâlinde bulunan Mesnevi derlemeleri altı defter hâlinde kitaplaştırıldı. Divan-ı Kebir de önceleri kürrâseler hâlinde bulunuyordu. Mevlana’nın vefatından 70-80 sene kadar sonra şiirler tasnif edilerek kafiye sırasına konarak kitap hâline getirilmiştir. Hiç şüphesiz bütün bu işler Sultan Veled’in ve kendisinden sonra gelen postnişinlerin gözetiminde ve bilgisi dâhilinde yürütülmekteydi. Bugün o dönemde istinsah edilen Mesnevi ve Divan-ı Kebir nüshaları, Mevlana Müzesi İhtisas Kütüphanesi’nde, bir kısmı da Mevlana Müzesi Teşhir salonunda bulunuyor. Zamanla bu kitaplık, kitap bakımından zenginleşmiş ve ünü, Sadreddin Konevî’nin kütüphanesi gibi yayılmıştır. Bu kütüphanedeki kitapların üzerindeki mühürde “Vakf-i Kitaphane-i Hazret-i Mevlana Kuddise Sirruhu” yazılıdır. Buna göre dergâhtaki kütüphanenin resmî adı “Hazret-i Mevlana Kütüphanesi” imiş.

      Tarih boyunca Mevlana ve çevresindekilerin yarattığı fikrî ve dinî harekete ilgi duyanlar bu kitaplıkla da ilgilenmişler ve tarihte birçok ünlü zevat bu kitaplıkta çalışmışlar ve Mevlana ile çevresindekilerin eserlerini istinsah etmişlerdir. Eskiden rehin koyarak kitap iare etmek yaygın olarak uygulanmaktaydı. Bu yolla kitaplar uzak yerlere götürülüyordu. Mevlana Müzesi İhtisas Kütüphanesi no. 67’deki Divan-ı Kebir nüshası, rehin karşılığında iare edilerek Herat’a götürülmüştür. Orada kitaptan suretler çıkarılmıştır. Kitap yıllarca orada kalmış, Molla Abdu’r-Rahman Cami’nin kayınbiraderi olan Heratlı ünlü yazar ve mutasavvıf Hüseyin Vaiz el-Kâşifî kitabın kenarına notlar yazmış, sonuçta kitap tekrar Mevlana Dergâhı’na geri dönmüştür. Kitapların sağlam bir biçimde geri dönüşünü sağlamak için kitap iare bedelinin çok yüksek tutulduğu anlaşılmaktadır. Aksi hâlde çok uzak yerlere götürülen kitapların sağlam bir şekilde geri getirilmesi sağlanamazdı.

      Karaman Oğulları zamanında Mevlana Dergâhı’nın yanı başında Mevlana Celâleddin’in adına nispeten Celâliyye Medresesi adında bir medrese kurulmuştu. Bu medresenin de bir kitaplığının olduğu anlaşılmaktadır. Zira Konya’daki kütüphanelerde bu medresenin kitaplarına rastlanmaktadır. Celâliyye Medresesi faal olduğu zamanlarda buradaki kitaplık ile dergâhtaki kitaplık arasında bir bağlantı olup olmadığını bilmiyoruz. Caner Arabacı Konya Medreseleri adlı çalışmasında Celâliyye Medresesi’ni tespit etmediğine göre bu medresenin XX. yüzyıldan önce münkariz olmuş olmalıdır.

SONUÇ

      Bu çalışmada gösterilmeye çalışıldığı gibi Türkiye Selçukluları zamanında Anadolu’da bilim, sanat ve kültür alanında büyük bir gelişme kaydedilmiş ve bunun sonucunda sağlam bir toplumsal yapının oluştuğu ve yüksek bir medeniyetin teşekkül ettiği görülmektedir. XII. yy.ın ikinci yarısı ile XIII. yüzyılın ilk yarısında parlak bir dönem yaşanmıştır. Bu fikrî, ilmî ve kültürel gelişmenin, Moğolların Anadolu’yu işgal etmelerini takip eden yüzyılda (1243-1337) tedricen zayıflamaya, toplumsal yapının çözülmeye yüz tuttuğu görülmektedir. Bu devrede daha çok tasavvufi-dinî düşüncenin ön plana çıktığı fark edilmektedir. Bu alandaki faaliyetlerin himaye ve destek gördüğü de görülmektedir. Buna muvazi olarak pozitif (tabiat bilimleri) ilimlere ilgi ve himayenin de azaldığını görüyoruz. XI. ve XII. yy.da Anadolu’da telif edilen eserlerin hemen tamamı tabiat bilimlerine ve felsefeye dair iken XIII. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren Anadolu’da telif edilen eserlerin büyük ekseriyeti tasavvufi-dinî ve edebî eserlerdir Anadolu’daki bu fikrî ve ilmî gelişim ve değişimin sebeplerini maddeler hâlinde açıklamak gerekirse:

      1. XIII. asrın ilk çeyreğinden itibaren çok sayıda mutasavvıf ve dervişler, Moğol istilası önünden kaçıp Anadolu’ya sığınmıştır. Bu tasavvufi zümrelerin Anadolu’da faaliyet göstermeleri sonucu Anadolu’da fikrî denge tasavvuf lehine bir gelişme göstermiştir.

      2. Moğol iktidarının Anadolu halkı üzerinde yarattığı şiddetli fikrî ve siyasi baskı ve gerçekleştirdiği acımasız katliam Anadolu halkını bezginliğe ve ümitsizliğe sevk etmiştir. Bu durum meyus ve çaresiz insanlara umut ve huzur kaynağı olan tekke ve zaviyelere rağbeti arttırmıştır. Bu hızlı mistikleşme tabiatıyla pozitif ilimlere karşı ilgiyi azaltmıştır.

      3. Moğolların Anadolu’da gerçekleştirdikleri katliam ve zulümler pek çok aydın, kültürlü ve bilge kişilerin telef olmasına veya Moğol zulmünden ötürü Batı Anadolu’ya göçmelerine, Anadolu’yu terk etmelerine sebep olmuştur. Özellikle Orta Anadolu’dan uç bölgelere ve Bizans topraklarına yoğun bir göç dalgası yaşanmıştır. Bu durum hâliyle ilmî faaliyetleri olumsuz yönde etkilemiştir.

      4. Moğol hâkimiyeti, Anadolu Selçuklu Devleti’nin siyasi otoritesinin zayıflamasına, ekonomik gücünü yitirmesine sebep olmuştur. Bu da ilim adamlarının himayesiz kalmalarına ve onların Anadolu’dan göçmelerine sebep olmuştur. Ancak XIII. asrın sonlarında istiklallerini ilan eden Türkmen beylerin СКАЧАТЬ



<p>138</p>

Bk. Konya Yusufağa Ktp. No. 4866.