Selçuklu Anadolusu’nda Devlet-Toplum-Ekonomi / Makaleler. Mikâil Bayram
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Selçuklu Anadolusu’nda Devlet-Toplum-Ekonomi / Makaleler - Mikâil Bayram страница 16

Название: Selçuklu Anadolusu’nda Devlet-Toplum-Ekonomi / Makaleler

Автор: Mikâil Bayram

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6862-92-0

isbn:

СКАЧАТЬ halifesi göçtü.

      Onun ölümünden sonra İslam âleminin aydınlık ve olgunluğu kalmadı. Keşke o göçmeseydi.

      Ondan sonra problemleri çözecek var mı? Ondan sonra hakikatleri kim açıklayacak?

      Ey asrımızın şeyhi! Allah’ın selamı senin üzerine olsun. Katmerli cehaletten bizi aydınlığa çıkaran sendin. 86

V. SELÇUKLULAR ZAMANINDA KONYA’DA DİNÎ VE TASAVVUFİ ZÜMRELER

      Selçuklular zamanında Konya’da çok sayıda ilim ve fikir adamı şair ve mutasavvıf yetişmiştir. Buna bağlı olarak birbirlerinden küçük nüanslarla ayrılan çok sayıda dinî ve fikrî zümreler bulunmaktaydı. Yukarıda bunlardan üç büyük şahsiyet tanıtıldı. Şimdi diğer bazı önemli şahsiyetleri, dinî tasavvufi ve fikrî zümrelerden önemlilerini tanıtmaya ve Konya’daki durumlarını açıklamaya çalışacağız.

1. Evhadiyye Hareketi

      Evhadiyye hareketi, adını Şeyh Evhadüddin Hâmid el-Kirmani’den almaktadır. XIII. yüzyılın ilk yarısında Anadolu’da en güçlü bir fikir akımı, tasavvufi ve dinî hareket idi. Bu hareketin lideri Evhadüddin-i Kirmani, 34. Abbasî Halifesi en-Nâsır Lidînillâh tarafından Fütüvvet Teşkilatı’nın Anadolu’daki şeyhlerinin lideri (Şeyhü’ş-Şuyûhi’r-Rûm) olarak 1204 yılında Anadolu’ya gönderilmiştir. Bu Türkmen şeyhin Anadolu’da çok yaygın bir nüfuzu vardı. Türkmen şeyhler ve dervişler iman derecesinde ona bağlılılardı. Ahi Evren’in eşi Fatma Bacı’nın da babası olan Evhadüddin’in, Ahi ve Bacı Teşkilatlarının kuruluşunda da büyük rolü olmuştur. Anadolu’da köy köy, kasaba kasaba şehir şehir gezerek kurduğu tarikatını yaymıştır. Hemen her şehirde halifeleri vardı. Sultanlar ve devlet adamları katında da büyük itibar sahibiydi. Meclislerde Türkçe konuştuğu için Türkmenler onun tarikatına daha çok rağbet ediyorlardı. Daha çok Kayseri’de ikamet ederdi. Fakat Ahlat, Malatya ve Konya’ya da zaman zaman uğramıştır. Konya’nın ünlü delişmen (mecnun) şeyhi Şeyh Fakih Ahmed onun halifelerinden idi. Evhadüddin, 1234 yılında Anadolu’dan ayrılmış ve 1237 yılında Bağdat’ta ölmüştür. Güçlü bir şair olan Evhadüddin, Anadolu’dan ayrılırken yerine vekil olarak Konya’daki halifesi Zeynüddin Sadaka’yı koymuştur.

a. Afakilik ve Enfüsilik

      Evhadüddin Hâmid el-Kirmani tasavvufi meşrep itibarıyla Şems-i Tebrizî’ye ve Mevlana’ya muhalif idi. Bu yüzden Şems ve Mevlana, eserlerinde ona hücum etmişlerdir. Bu fikir ayrılığının esası şudur: Tasavvuf yolunda ilerlemek için belli manevi makamlardan (tövbe, rıza, havf, reca gibi) geçmek şarttır. Mutasavvıflar bu yolda ilerlemek, bir manevi makamdan diğerine geçmek suretiyle “seyr-i süluk” (ruhani yolculuk) denilen manevi yükselişe götüren yolculuğa çıkmak gerektiğini tespit etmiş ve bunun uygulamasını yapmışlardır.

      Mutasavvıflar, bu “seyr-i süluk”un uygulanışında iki metot belirlemişlerdir. Bunlardan biri “seyr-i süluk-i enfüsi” diye adlandırılır ki kişiyi (müridi) benliğine yöneltmek ve benliğindeki şeytani duygulardan, düşüncelerden arındırmak hedef alınır. Bu metotla nefisteki kötü duygu ve düşüncelerle, şeytani vesveselerle mücadele edilir. Nefsin kötü istekleri kontrol altına alınır ve bu suretle esas maksat olan üstün insan (insan-ı kâmil) yaratmaya çalışılır. Bunun için müride belli virtler verilir ve zikirler yaptırılır. Yoğun ve şiddetli egzersizler ve riyazetler uygulanır.

      Bu eğitim metodu içe ve benliğe dönüklük (subjektif) yoludur. Mürit bu yolda egzersizler yaparak manevi makamları geçer, kemale erer, benliğini tanıma imkânı bulur ve “Men arefe nefsehu fe kad arafe Rabbeh”. (Nefsini bilen Rabb’ini de bilir.) gerçeğine erişir.

      Diğer yol ise “seyr-i süluk-i afaki” diye adlandırılır. Bu eğitim metodunun esası da şudur: Kişinin, başka bir ifade ile müridin Yaradan’ın eserleri olan eşya ile meşguliyet içinde bulunması sağlanır. Eşyanın esrarını ve güzelliklerini temaşa ederek Yaradan’ın (Sâni’i) celal ve cemaline vasıl olmasına gayret edilir. Müride, eşyanın esrarını anlamaya ve idrake sevk edici virtler verilir, zikirler ve riyazetler yaptırılır. Kişi kendisini de eşyadan bir parça olarak görür. Bu durumda mürit hem süje hem obje olmaktadır. Eşyanın muhabbeti gönle nakşedilmeye ve bu muhabbet vasıta kılınarak Allah’a bir yol bulmaya çalışılır. Bu yol da dışa dönüklük (objektif) yoludur. Bu eserden eserin sahibini yani Sâni’i, Cenâb-ı Allah’ı bulmaya çalışılır. Cenâb-ı Allah’ın sıfat ve fiilleri eşyada tecelli ettiğinden, eşyanın tezekkür ve tefekkürü Allah’a vuslata götürür insanı.

      Mevlana Celâleddin-i Rumî ve hocaları, birinci yolun yani “enfüsi” yolun saliklerindendir. O dönemde “afaki” yolun salikleri de Anadolu’da yaygın idiler. Bu yolun da en tanınmış mürşidi “Evhadiyye” tarikatının kurucusu Şeyh Evhadüddin-i Kirmani idi. Bu iki yolun mensupları birbirleriyle mücadele ve rekabet hâlinde bulunuyorlardı.

      Mevlana ve onun gibi seyr-i süluk-i enfüsi metodu benimseyen mutasavvıfların, eserlerinde insan ruhunun derinliklerine nüfuz etmeye çalışmaları ve insan benliğindeki eğilim ve istekleri keşfetmeye yönelmeleri ve bu gayret içinde bulunmaları, meşreplerinin özelliğinden kaynaklanmaktadır. Aynı şekilde Evhadüddin-i Kirmani gibi seyr-i süluk-i afaki metodu uygulayan mutasavvıfların da eserlerinde daha çok dış dünya ve eşya ile ilgi kurmaya çalışmaları ve müridi tabiattan ibret almaya yönlendirmeleri de meşreplerinin temel özelliğinden kaynaklanmaktadır.

      Tabii olarak eğitimde farklı metotların uygulanması, farklı düşünen ve yaşayan insanların, müritlerin yetişmesine neden olmaktaydı. Evhadüddin-i Kirmani ile Şems-i Tebrizî arasında geçen Ahmet Eflâkî’nin naklettiği bir konuşma bu iki ayrı meşrepteki şeyhler arasındaki ayrılığı ifade etmesi bakımından önemlidir. Evhadüddin-i Kirmani bir gün tekkesinde murakabe hâlinde iken Şems-i Tebrizî içeriye girer ve Evhadüddin’e: “Ne işle meşgulsün?” diye sorar. Evhadüddin de Cenabıhakk’ı eşyadaki tecellisinde yani sanatında temaşa etmeye çalıştığını kastederek: “Ayı, leğendeki suda seyrediyorum.” der. Şems-i Tebrizî de ona: “Ensende çıban yoksa başını kaldırıp onu gökyüzünden niye seyretmiyorsun?”87 diyerek Cenabıhakk’ı kendi içinde ve benliğinde bulması gerektiğini ona hatırlatmaya çalışır. Molla Abdurrahman Cami de Evhadüddin’in tasavvufi meşrebini Nafahatü’lüns adlı eserinde şöyle ifade etmektedir: “Evhadüddin, şuhûd-i hakikata mezâhir-i sûrî ile tevessül ederdi ve cemal-i muttaki suver-i mukayyedâtda müşahede eyler idi.”88 Mevlana da hocalarının yolunda giden bir mutasavvıf olarak Mesnevi’sindeki birçok hikâyede bu temayı işlemiştir. Evhadüddin-i Kirmani ve onun yolunda gidenlerin meşrebine tenkitler yöneltmiştir. O bir mutasavvıf olarak hocalarının meşrebine bağlı kalmış ve etrafındakileri bu yolla eğitmiştir. Yukarıda da belirtildiği gibi Mevlana bir tarikat kurmamıştır. Onun babası vasıtası ile Kadiri tarikatına, hocası Şems-i Tebrizî vasıtası ile de Kalenderiyye tarikatı ile ilgisi bulunmaktadır.

b. Şeyh Evhadüddin el-Kirmani ve Türkmenler

      Evhadüddin-i Kirmani’nin kurduğu “Evhadiyye” tarikatı ve bu tarikattaki eğitim ve öğretim metodu (seyr-i süluk-i afaki) Anadolu’da, Türkmenler arasında büyük bir ilgi uyandırmıştır. Evhadüddin’in, Türk asıllı olması ve Türkmenlerle Türkçe olarak konuşması, onun Türkmenler arasında tanınmasına vesile olmuştur. Art düşünceleri olmadığı ve samimi oldukları için Türkmenleri irşat etmenin daha kolay olduğunu ve kısa zamanda СКАЧАТЬ



<p>86</p>

Müsameretü’l-ahbar, s. 120.

<p>87</p>

Menakibü’l-arifin, II, 616-618.

<p>88</p>

Age. Tere. Lamiî Çelebi, İstanbul 1279, s. 409.