Ay ile Ayşe. Murtaza Şerhan
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Ay ile Ayşe - Murtaza Şerhan страница 7

Название: Ay ile Ayşe

Автор: Murtaza Şerhan

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6853-47-8

isbn:

СКАЧАТЬ sonra Kamka:

      “Barshan!” dedi. “Baksana, senin gözlerin keskindir. Şu karayolun ötesinde kararmış çayırmelikesinin dibinde bir şey mi hareket ediyor yoksa bana mı öyle görünüyor? Gözlerim pek görmüyor.”

      Baktım. Evet, her yerde çayırmelikesi. Fakat hareket eden bir şeyi göremiyordum.

      “Gördün mü?” dedi Kamka.

      “Hayır.” diyorum.

      “Şu Manas’a doğru bak.”

      Manas zirvesi buz kesilmişti. Ondan beriye doğru beyaz siyah orman vardı. Her tarafı kaplayan çayırmelikesine yine göz diktim. Hâlâ hareket eden bir şey gözükmüyordu.

      “Yok, bir şey nine.” diye ısrar ettim.

      “Göründü. Ben görüyorum. Allah bilir, şu senin siyah keçindir. Yavrulanmış galiba. Git bakalım, git.”

      “Ya nine, ama çok uzak. Hiçbir şey görünmüyor zaten.”

      “Hadi git bakalım, n’olacak gidiver.”

      Karayoluna bir iki kilometre kadar yol var. Çayırmelikeleri daha da uzaktaydı. Çare yoktu, Kamka’nın dediklerine inanmasam da ihtiyar kadını incitmeden yola koyuldum. Ne kadar çok çayırmelikesi vardı. Gidiyordum arkama bakmadan. Çayırda kuşlar uçuşuyorlardı. Paçalı bağırtlaklar korkuya kapılarak hüşümlendiler. Yalın ayağıma diken girip ayağımı acıtır. Kamka beni aldatmamıştır, inşallah, diyorum kendi kendime. Ben göremiyorsam, onun ihtiyar gözleri nasıl görebilir ki?

      Moralim bozuldu. Köye dönecektim. Üstelik Ayşe, evde kalan çocuklara bak demişti. Biraz büyümüşlerdi tabi fakat akıl sahibi ben idim. Bir de işçiler başı Tasbet bana harmana gel, taş bastıracaksın demişti. Yontulan, oyulan dev taşlarla buğday bastırırdık. Atı, yontulan taşa bağlayıp buğday bağlarının üzerinden yuvarlatarak ezerdik. Bazen başım dönerdi, at üzerinden düşerdim. Gitmezsen başına bela gelir:

      “Ay senin ananı, babanı…” der sonra Tasbet. Halk düşmanının çocuğu, der, Sen de düşmansın, der. İşte ondan korkarak köye dönmek istedim. Birden sanki bir şey melemiş gibi geldi. Sesin çıktığı tarafa döndüğümde büyük çayırmelikesinin dibinde siyah keçim duruyordu. Evvela, şeytan mı diye korktum. Hayır, bizim siyah keçiymiş. Beni gördü ve tekrar meledi. Hemen yanına koştuğumda, küçücük çok güzel iki tane oğlaklarını gördüm. İkisinin de boyunlarında farklı renkte çizgiler vardı. Sevincimden ikisini de kucakladım ve köye getirdim. Oğlakların ipek yünleri yüzümü gıdıklıyordu, ikisinin de ağzı anne sütü kokuyordu.

      Akşam Ayşe yetim kalan üç çocuğuna süt pişirip ikram ederek:

      “Allah’ım! Buna da şükür, çok şükür!” dedi.

      “Ayşe” dedim, “Kamka ninemin gözleri görmez ama nasıl oldu da keçimizi görebildi?”

      “Kamka ninen boş adam değildir.”

      “Boş değilse, Musa’yı niye döndürmedi?”

      “Stalin’in şeytanları ondan daha güçlü. Bırakmıyorlar.”

      Pencereden Ay gözüktü. Bizi görünce rahatlanmış gibi bulutların içine girdi. Ayşe sırtımı sıvazlayarak:

      “Seni rencide ettim, bundan sonra sana vurmam “Kamka ninen tembihlemişti ya, bundan sonra vurmayacağım.”

      ÜÇ KEÇİ

      Bizim Jualı ilçemizin kar fırtınasını bilmezsiniz. Dünyayı bir darı kabuğuna sığdıran fırtınadır bu. 1943 yılın soğuk Şubat günleri çok kahırlanmıştı. Her dere başında büzülerek duran evler birbirini ziyaret etmez oldu. Şakpak Dağı niye o kadar sinirliydi, acaba? Bu, bir tek Yaratıcı’nın bileceği meçhul bir olaydı. Orha ve Noha’yı aynı anda savaşa gönderen Mamıt dede bile bu azaba dayanamadan:

      “Böyle bir azabı çekmektense, oğullarımla beraber savaş cephesinde olsaydım, daha iyiydi!” demiş.

      Kolay kolay yığılmayan güçlü adam böyle diyebiliyorsa, takatsiz kalan, ağızlarında süt kokusu çıkan üç yavrunun annesi dul Ayşe’nin yaşantısı nasıl olacak? “Deveyi, rüzgâr esip götürse, keçiyi gökyüzünde ara.” dememiş miydi dedelerimiz?

      Hani yazın bulunan siyah keçinin ikiz oğlakları vardı ya çepiç olmuşlardı. Ayşe:

      “İnşallah, önümüzdeki yaz döneminde sütümüz bol olacak.” derdi.

      Fakat keçilerimiz açlık çekiyorlardı. Yazın gece gündüz demeden kolhoz işlerine bakan Ayşe’nin bazen gece vakitlerine kadar çalışıp toplayarak getirdiği, sonra iç odada sakladığı otları bitmişti. Yem yoktu. Yem bulunsa, kendimiz yemeye hazırdık. Ambara çalarak sakladığı iki üç çuval şeker pancarı vardı, onu da ateş koruna pişirerek yedik.

      Adeta uluyarak bağıran keçilerin çektiği azaba dayanmayan Ayşe yediğimiz şeker pancarının birazını açlığı giderecek kadar doğrayarak verdi. Dişlerine bile değmedi. Tekrar böğürmeye başladılar. Aç keçinin böğürmesini Allah duyurmasın! Aç keçi iğrenç varlık gibi; sakalları karışık, gözleri çakır, adama doğru şaha kalkar. Avrupalıların şeytan resmini keçi şeklinde çizmeleri boşuna olmasa gerek.

      Hiç durmadan altı gün boyunca esen kar fırtınası yedinci günün gecesinde dinmeye başladı. Gökyüzü delinmişti. Gökten etrafını aydın halka sarmış olan, gözleri hastalanmış gibi bitkin Ay göründü. O zaman Ayşe yatakta uzanarak yatan bana:

      “Kalk!” dedi. “Üzerine bir şey at!”

      Ayşe’nin sinirlenmesini siz bilmezsiniz. Erkeğinden ayrılmış dişi kurt da aynı Ayşe de. İkimiz iki çuval, iki urgan alarak dışarıya çıktık. Sessizlik kaplamıştı etrafı. Köpekler bile havlamıyorlardı. Sanki üzerine beyaz kefen örtmüştü açlık çeken köyümüz.

      Karayolunun üzerinde dağların yüksekliğine uzanan yolda kolhozun bir tek tınazı vardı. Yazın Moldarayım dedenin tepecik gibi topladığı tınazıydı. Bu diyarlarda ihtiyar Moldarayım’dan kaliteli usta tınazcı yoktu. Tınazı o kadar düzenli ki, bozmaya bile acırsın.

      Kar kalın ve sert idi. Hafta boyu esen zehir gibi soğuk fırtına, karı teksif ederek iyice ezmiş. Bazen kürtüne gümbürtüyle düşüp batıyorduk. Ayşe buna memnun değildi.

      “İz kalacak.” dedi.

      Sanki arkasından avcı izliyordu ve hızına yetişemeyen yavrusuna dönerek bakan bozkır antilobu gibi bana bakıyordu.

      “İzlerime basarak takip et.” dedi. “İki adam izi oluşmasın.”

      Ayşe’nin attığı adımları uzundu. Ayşe uzun boyluydu. Genç gelin iken zarif ve ince kızmış. Babamız Murtaza ise mekânı cennet olsun kısa boyluydu. Akranları:

      “Şu kadını nasıl döveceksin? Seni ikiye katlar.” diye gülmüşler. Evet, Ayşe güçlüydü. Kendisi hem duldu hem de cılızdı. СКАЧАТЬ