“Bugün öyle garipsin ki… Hasta mısın?”
Rüya-sarı-Buda… O an Tıp Bürosu’na gitmem gerektiğini açıkça anladım.
Büyük bir sevinçle “Evet, haklısın hastayım.” dedim. (Burada kesinlikle açıklanamaz bir çelişki var; sevinmek için bir sebep yoktu.)
“Öyleyse hemen şimdi doktora gitmelisin. Senin de anlayacağın gibi sağlıklı olmakla yükümlüsün; bunu sana açıklamaya çalışmak komik olurdu.”
“Evet, sevgili O, kesinlikle haklısın. Kesinlikle haklısın!”
Ne yapalım, Koruyucular Bürosu’na değil, Tıp Bürosu’na gitmem gerekti. Beni 17.00’ye kadar orada tuttular.
Akşam (Artık fark etmiyor, akşamları öteki Büro kapalıydı.), O bana geldi. Perdeler inik değildi. Eski bir problem kitabından sorular çözdük. Bunu yapmak bizi sakinleştiriyor ve düşüncelerimizi arındırıyor. O-90 çabasını gösterircesine kafasını sol omzuna doğru eğip sol yanağını diliyle şişirerek kitabın başında oturuyordu. Bu çocukça ve bir o kadar da büyüleyiciydi. Ve benim içimde her şey iyi, tam, sadeydi…
O gitti. Yalnızım. İki kere derin derin nefes aldım (Uyku öncesi bu çok faydalı oluyor.). Ve birden beklenmedik, hiç hoş olmayan bir şeyi hatırlatan bir koku… Hemen buldum; yatağımın içinde bir demet inci çiçeği saklanmıştı. Birden her şey derinlerden kalkıp, kasırga gibi fırıl fırıl dönmeye başladı. İnci çiçeklerini bana gizlice bırakmak O’nun tarafından yapılmış bir patavatsızlıktı. Evet, doğru; Koruyuculara gitmedim. Ama hasta olduğum için suçlu sayılamam ki.
8. KAYIT
Çok eskiden, √–1 başıma ilk kez geldiğinde, okul yıllarındaydım. Aklıma kazınmış gibi çok net hatırlıyorum: Aydınlık küre-salon, yüzlerce yuvarlak çocuk kafası ve matematik öğretmenimiz Plyapa. Ona Plyapa lakabını biz takmıştık, artık epey eskimişti ve dengesizdi. Nöbetçi arkasından fişi taktığı zaman hoparlöründen önce “plyaplya-plya-tşşş” sesleri gelirdi. Ardından ders başlardı. Bir keresinde Plyapa irrasyonel sayıları anlattı ve hatırlıyorum; ağladım, yumruklarımı masaya vurdum ve feryat ettim: “ √–1 istemiyorum, √–1 uzak tutun benden!” Bu irrasyonel kök; yabancı, bambaşka, tuhaf bir şey gibi içimde büyüdü. Beni yedi bitirdi. Onu tamamen kavramak, etkisiz hâle getirmek mümkün değildi çünkü akıl dışıydı.
Ve işte şimdi tekrar √–1… Kayıtlarımı tekrar gözden geçirdim ve anladım: Kendimi aldatmışım, sadece √–1 ’i görmemek için kendime yalan söylemişim. Hasta olduğum ve ötesi, hepsi yalan. Oraya gidebilirdim, biliyorum. Bir hafta önce, kara kara düşünmeden oraya gitmiş olabilirdim. Şimdi ise neden… Neden?
Ve işte bugün. Tam 16.10’da ışıltılı cam duvarın önünde durdum.
Karşımda Büro’nun tabelasının altın, güneşli, net parıltılı harfleri duruyordu. Camın ardından mavimsi üniflerin oluşturduğu uzun sıralar görünüyordu. Yüzler eski kiliselerdeki ikon kandilleri gibi belli belirsiz titreşiyordu. Onlar kahramanca bir görev yapmak için gelmişlerdi, onlar Tek Devlet’e bir sunak sunmak için sevdiklerine, arkadaşlarına, kendilerine ihanet etmeye gelmişlerdi. Ben… Ben ise onların yanına gitmeye, onlarla olmaya can atıyorum. Ama yapamıyorum; ayaklarım cam kaldırıma saplanmış gibi durdum. Aptal aptal baktım. Oraya ulaşacak gücüm yoktu…
“Hey, matematikçi, hayallere daldın!”
İrkildim. Siyah, gülücüklerle parıldayan gözleriyle ve kalın zenci dudaklarıyla bana bakıyordu. Eski dostum, şair R-13 ve yanında pembe O duruyordu.
Öfkeli bir şekilde başımı çevirdim (Sanırım eğer engel olmasalardı, sonunda √–1 ’i kendimden çıkaracak ve büroya gidecektim.).
“Hayallere dalmadım. Eğer sizin için sorun yoksa hayran hayran izliyorum.” dedim tamamen sert bir şekilde.
“Evet, kesinlikle! Canım, sen matematikçi değil, şair olmalıymışsın, şair! İstersen bize, şairlere katıl? Eğer istersen seni hemen yerleştiririm, ne dersin?”
Kelimeler kalın dudaklarından tükürükler sıçratıyordu, her “ş” bir fıskiye gibiydi. Özellikle “şairler” dediğinde…
“Ben bilgiye hizmet ettim ve bilgiye hizmet edeceğim.” dedim somurtarak. Şakayı hiç sevmem ve şakadan anlamam da ama R-13’ün aptalca şaka yapma gibi bir huyu var.
“Bilgi de neymiş! Senin bu bilgin korkaklıktır. Her neyse, doğru. Sen sadece sonsuzluğu bir duvarla çevrelemek istiyorsun. Duvarın ardına bakmaya ise korkuyorsun. Evet! Bak ve kapa gözlerini. Evet!”
“Duvarlar, bütün insanlığın temelidir…” diye başladım.
R fıskiye gibi fışkırdı, O pembe pembe, yuvarlacık güldü. Elimi “Gülün gülün, bana hiç fark etmez!” dermişçesine geçiştirir gibi salladım. Bununla uğraşacak zamanım yoktu. Bana √–1 ’i yiyip bitirecek, boğacak bir şey lazımdı.
“Biliyor musunuz, bana gidip oturalım, problem çözelim.” diye öneride bulundum (Dünkü sakin zamanı hatırladım, belki bugün de öyle olurdu.).
O, R’ye bir göz attı, yuvarlacık bana döndü, yanakları hafiften biletlerimizin sevecen, heyecanlı rengini aldı.
“Ama bugün ben… Bugün benim ona biletim var.” dedi R’yi işaret ederek. “Akşam o meşgul, işte böyle…”
R’nin ıslak, parlak dudakları safça şapırdadı:
“Önemli değil, onunla bana yarım saat yeter. Öyle değil mi O? Senin problem çözme önerine gelince; ben pek gönüllü değilim. Bana gidip sadece oturalım.”
Kendi kendimle, daha doğrusu sadece tuhaf bir tesadüf sonucu numarası benim numaram D-503 olan yeni, yabancı kişiyle baş başa kalmak ürkütücü geliyordu. Ve R’ye gittim. Onun net, düzenli biri olmadığı ve ayrıca komik, dar bir mantığa sahip olduğu doğru ama her şeye rağmen biz dostuz. Biz üç yıl önce tatlı, pembecik O’yu boşuna seçmedik. Bu seçim bizi okul yıllarımızdan daha kuvvetli bir şekilde birbirimize bağladı.
R’nin odasındaydık. Sanki her şey benim odamdakilerin tam olarak aynısıydı. Cetvel, camdan koltuklar, masa, dolap ve yatak… Ancak girer girmez R koltuklardan birini itti, açısal olarak diğeri de yerinden oynadı, her şey belirlenmiş boyutun dışına çıktı ve Öklid bağıntısına uymayan bir hâl aldı. R hep aynıdır, hep aynı. Taylor ve matematik konusunda her zaman sınıfın en kötü öğrencisiydi.
Yaşlı Plyapa’yı andık; onun cam bacaklarına küçük teşekkür notları yapıştırırdık (Plyapa’yı çok severdik.) Yasa öğreticiyi5 yâd ettik. Yasa öğreticimizin sesi olağanüstü derecede gürdü. O konuşurken sanki hoparlörden rüzgâr eserdi. Biz çocuklar ise onun ardından tüm gücümüzle bağırarak metinleri tekrar СКАЧАТЬ
5
Tabii ki konusu olan eskilerin “Tanrı yasası” değil, “Tek Devlet yasası”sıydı.