“Lanet olsun! Ben Floransalıyım,” diye bağırdı Michelangelo.
Muhafız, kaba Napoli aksanıyla “Medici destekçisi casus!” dedi ve sonra Michelangelo’yu hızla döndürdü. Oda etrafında hızla dönüyordu. Michelangelo, tekrar kusmamak için gözlerini sıkıca kapadı.
Michelangelo dişlerini sıkarak “Ben casus değilim,” dedi.
“Kapıdaki muhafızlara Medici ailesine bağlı olduğunu söylemişsin.”
“Tamam, Il Magnifico’nun arkadaşıydım.”
Delikanlılık yıllarında Michelangelo, Floransa şehrinin gayri resmi yöneticisi “Muhteşem” lakaplı Lorenzo de’ Medici’ye hayranlık duyardı. Bir gün Michelangelo henüz on beş yaşındayken, Lorenzo genç heykeltıraşı mermer bir geyik yavrusu heykeli yaparken fark etmiş ve yeteneğinden öyle çok etkilenmişti ki Michelangelo’yu sarayında yaşayıp heykel bahçesinde çalışmaya davet etmişti. Bazen Medici ailesinin çocuklarıyla birlikte uyuyup yediği ve çalıştığı o muhteşem iki yılı düşündüğünde, kendisine sunulan tüm mutluluğu tüketmiş olmaktan korkardı. Hiç kimseye nasip olamayacak güzel günler geçirmişti orada. Ancak 1492 yılında Lorenzo’nun ölümüyle onun bencil ve hoyrat oğlu başa geçmişti. “Talihsiz” lakaplı Piero de’ Medici’nin, babasının heykeltıraşa olan sevgisini kıskanmasıyla Michelangelo’nun Medici ailesiyle ilişkileri bozuldu. Son olarak Floransalıların Piero’nun beceriksiz yönetimine karşı ayaklanmasıyla beraber aileyle olan tüm bağları da kopmuştu.
Michelangelo şehir kapısında Medici ailesiyle olan bağlarından övgüyle bahsederken, Piero’nun son altı yıldır sürgünde yaşadığını ve Floransa’nın yönetimini tekrar ele alma planları yaptığını aklına getirmemişti.
Muhafız Michelangelo’yla yüz yüze gelmek için onu tutup başını çevirdi. Nefesi ucuz şarap ve bozuk et kokuyordu. “Piero’nun şehrimize sızmasına yardım etmek için geldin, değil mi?”
Tekrar Michelangelo’yu döndürmeye başladı.
“Piero de’ Medici’den nefret ediyorum.” Kendini toparlamak amacıyla Michelangelo, zemindeki bir noktaya odaklandı. Bu neydi? Çamur mu? Yoksa su ya da kan mı?
“Floransa Cumhuriyeti’ni korumak ve o aptal adamdan uzak tutmak için canımı veririm.”
“Piero’nun casusu değilsen neden buradasın?”
“Burada yaşıyorum.”
“İki yıldır Floransa’dayım. Herkesi tanıyorum. Seni hiç görmedim buralarda.”
“Daha doğrusu burada yaşıyordum. Şu ana dek Roma’da çalışmaktaydım.”
“Ne iş yapıyorsun?”
“Heykeltıraşım ben,” diye cevapladı Michelangelo. Baş aşağı asılı durmasına rağmen mesleğini söylerken gururla omuzlarını hareket ettirmişti.
Muhafız “Heykeltıraş demek!” diye bağırdı. “İşte bu! Piero için heykeller yaptın. Senin yasal koruyucundu.”
Michelangelo sustu. Bu kısmen doğruydu, ama bununla ilgili hiç konuşmazdı.
“Eğer şimdi bana doğruyu söylemezsen sana isyancı suçlamasıyla işkence yaptıracağım.”
Michelangelo’nun içini korku kapladı. Hiç kimsenin onun varlığından, bir zindanda işlemediği suçlardan dolayı sorguya çekildiğinden haberi yoktu. Artmakta olan korkusunu bastırmaya çalıştı. Şimdi korkunun sırası değildi. “Bana işkence yapabilirsiniz, ama şunu bilin ki ben bir hain değilim.”
Muhafız, halatların birini keserek “Seni tutuklayanların söylediklerine bakılırsa ağzın epey sıkıymış,” dedi. Michelangelo’nun uzun süredir kan dolaşımı olmadığından uyuşan sağ kolu, cansız bir şekilde başının yanına düştü. Kolunu hareket ettirmek istedi ama başaramadı. Muhafız “Ama ben seni konuşturmasını bilirim,” diyerek Michelangelo’nun kolunu tutup çıt sesi gelinceye dek büktü.
Omuzunda hissettiği ani acı hissiyle Michelangelo bağırdı. Acıdan çok bir daha çekiç sallayamamaktan korktuğundan dolayı Michelangelo konuşmaya başladı. Acıyla “O lanet olası Piero benim yasal hamim değildi. Ailesine onca yıl sunduğum hizmetimden ve kardeşi gibi yanında büyümemden sonra benden tek bir şey istedi,” dedi.
“Ne? Söyle!” Muhafızın iri elleri Michelangelo’nun kollarını, fırtınada yelken halatına sarılıyormuşçasına sımsıkı tuttu. Yapacağı başka bir şey yoktu.
“Kardan adam,” dedi Michelangelo.
Muhafız elleriyle Michelangelo’nun kollarına yaptığı baskıyı azaltarak şaşkınlıkla “Ne?” diye sordu.
“Evet, kardan adam, yanlış duymadın. Bana herkesin önünde dışarı çıkıp kendisine bir kardan adam yapmamı emretti.” Geçen onca yıla rağmen o günün düşüncesi, yüreğinde aşağılanmışlık duygusunun kabarmasına neden oldu. “Güneş altında eriyen sanat. Böyle bir şeyi buyuran adama ben yasal hami demem.”
Muhafız, Michelangelo’nun kolunu bırakırken “Kardan yapılmış bir adam mı yani?” diye sordu. Michelangelo, acı içinde sallanan koluyla beraber halat üzerinde yavaşça döndü.
“Aslında daha çok buzdan yapılmış bir adamdı.” Konuşmasını sürdürecekse eğer, en azından söylediklerinin doğru anlaşılmasını istedi.
“Neye benziyordu?”
“Uzun ve inceydi. Melek heykeli yapmaya çalışıyordum ama bulutlar ve güneş işime engel oluyordu ve…”
Muhafız, taş duvarlarda yankılanan bir kahkaha patlatarak, “Kardan yapılmış bir adam. Hayatım boyunca böyle aptalca bir şey duymadım. Kim böyle bir şey yapar ki? Kardan adam.”
Michelangelo yere tükürerek “Size söyledim. Piero de’ Medici’ den nefret ederim,” dedi. Ağzı o kadar kuruydu ki patlamış dudağından biraz kan dışında hiçbir şey çıkmadı. “Şimdi gidebilir miyim?”
“Yurtsever duygularını teyit edecek bir ailen vardır herhalde?” diye sordu muhafız, her ikisi de yarım kalmış ön dişlerini gösteren gülüşüyle.
“Hapiste olduğumu bildirerek ailemi endişelendirmek istemiyorum.” Bunu yapmaktansa kolunu, bacağını ve hatta canını kaybetmeyi tercih ederdi.
Hücreden ayrılırken “Öyleyse sana kefil olacak biri gelmeden seni bırakamam,” dedi. “Bu arada, eğer kışa kadar burada yatmak zorunda kalırsan bize de bir kardan adam yaparsın artık.” Michelangelo çaresizce halatta sallanırken nöbetçinin sesinin hapishane koridorlarında yankılanışını işitti. “Kardan adam! Ben Beppe Amca’ya söyleyene kadar bekle!”
Öğlen geç bir saatte şehir hapishanesinden çıkarken, beyaz gün ışığı Michelangelo’nun gözlerini yaktı. Nihayet özgürdü. СКАЧАТЬ