Yağ ve mermer. Стефани Стори
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Yağ ve mermer - Стефани Стори страница 7

Название: Yağ ve mermer

Автор: Стефани Стори

Издательство: Maya Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-605-7605-96-2

isbn:

СКАЧАТЬ bakarak “Sizden hiçbir şeyi esirgemeyeceğimi biliyorsunuz hanımefendi,” dedi. Bu küçük dar odada markizin lavanta ve şeftali karışımı parfümünün kokusunu alabiliyordu.

      “Kocamın askeri oyuncaklarıyla oynamana izin vererek birkaç ay daha egonu tatmin etmeyi planlamıştım ama burada kalmanı neden bu kadar çok istediğimi artık biliyor olmalısın…”

      Leonardo bir adım daha yaklaşarak, “Lavta çalma konusundaki yeteneğimden dolayı mı?” diye sordu.

      Isabella hayır anlamında başını salladı.

      “Düğüm atıp çözmedeki efsanevi yeteneğimden dolayı mı?”

      Isabella kahkahayı bastı.

      “Eyer üzerindeki duruşumdan dolayı mı yoksa?”

      “Tablomu çizmeni istiyorum, Leonardo,” dedi koltuğunda öne eğilerek. “Duvar yüzeyine fırça vuruşunu gördüğüm andan beri bunu istiyorum.”

      Leonardo elini ilgisizce sallayarak “Ah, şimdi anladım,” dedi. “Kocan sürekli surlardan, kale hendekleri ve ahırlardan bahsediyor tabii.” Duvara yaslı tuvallerden oluşan yığına doğru ilerleyip tabloları karıştırmaya başladı. Tablo yığınları arasında bazı şaheserlerin vasat kopyalarını buldu: Giotto’nun Aziz Fransis’in Stigmata’sı, Masaccio’nun Haraç Parası tablosu…

      “Atlar, fahişeler ve savaşlar kocamın ilgi alanına giriyor, benim değil. Bu yüzden beni burada görevlendirmekte…” Ayağa kalkıp Leonardo’ya doğru yöneldi. “Bunun yanı sıra, hem Tanrı’nın hem de benim isteğimle, Gonzaga tahtının varisini de karnımda taşıyorum.” Zaten kız çocuğu olan Isabella, karnındaki bebeğin erkek olacağını tahmin ediyordu. “Sanat eseri satın almak için rehin bıraktığım her mücevhere değer.”

      Leonardo, tuvaller arasından Son Akşam Yemeği tablosunun ucuz kopyasını çıkararak “Neden bu çöpü elinde tutuyorsun?” diye sordu. “Aman Tanrım! Kim yapmış bunu?” Isabella’ya dönüp baktığında markizin yüzü utançtan kızardı. “Bu kim olduğu belirsiz yeteneksiz aptaldan çok daha fazlasını biliyorsun benim duvar resmim hakkında. Milano’ya geldiğinde beni çalışırken izledin. Renk pigmentlerini duvara uygularken oturup beni izledin.”

      Isabella, Leonardo’nun elinden kopyayı alarak “Beni çok etkilemiştin,” dedi. Matematiğin estetiğini resimlerine taşımak için yüzlerin ve objelerin üzerine geometrik şekilleri uygularken izlemişti onu. Tavandaki perspektif desenleri ve teslis inancını temsil eden üç pencereyi açıklamasını rica etmişti. Hatta bir keresinde Leonardo, masa üstündeki tomar ve tabakalara yazılı gizli müzik notalarından da bahsetmişti. Birden kahkaha atarak “Kız kardeşim öldüğünde Kuzey’e ziyaretlerim sona erdi. Eserin bitmiş halini hiç görmedim. Elimdekiler bundan ibaret,” dedi. “Yine de haklısın. Bu figürler ahşap aslında.”

      “Öyleyse izin ver yakayım şunu.” Elindeki kopyayı almaya çalıştı ancak Isabella hızlı davranmıştı. Kahkaha atıp kopyayı arkasına saklayarak, Roma imparatorlarının büstleri arasında dolanarak koşuşturdu.

      “Nasıl beceriyorsun bunu? Tasvirler öylesine canlı ki, sanki tüm gün resim çerçeveleri içerisinde oturup poz vermeleri için modellere para ödemişsin.” Turuncu ve siyah renkli çömleklerle dolu bir masanın arkasından Leonardo’ya bakarak “Bu imkânsız,” dedi.

      Leonardo yavaşça masanın etrafında yürüyüp ona doğru yaklaşırken “Çelik darbesi alınca,” dedi, “çakmak taşı haykırdı: ‘Neden bana vuruyorsun? Sana bir zararım yok ki.’ Sonra çelik şöyle cevap verdi: ‘Sabırlı ol ve yapabileceğin harika şeyleri gör.’ Böylece sonunda ateş çıkıncaya dek çakmak taşı sabırla tekrar tekrar kendisine vurulmasına izin verdi. İşte benim durumum da böyle. Uzun süre sabrederek ben de muhteşem sonuçlar elde etmeyi öğrendim. Ayrıca söylediğinin aksine hiçbir şey imkânsız değildir.”

      Isabella bakışlarını Leonardo’ya çevirerek “Kız kardeşim sana hiç portresini yaptıramadı değil mi? Peki, neden?”

      “Sevgili Isabella,” dedi parmağını onun alt çene hattında gezdirerek. “Biliyorsun ki hamilerimin özel hayatlarını tartışacak kadar saygısız değilim.”

      “Böyle bir alet seni işinden ederdi,” dedi Isabella, yabandomuzu derisine sarınmış bir halde atölyenin zemininde uzanırken. Resmini çizebilmek için Leonardo yataktan kalkmıştı. Tablosunu çizdiği modelleriyle neden yattığını kendisi de bilmiyordu.

      Bronzdan yapılmış Apollon heykeline dayanıp Osmanlı’dan getirilmiş el dokuması bir kilimi kucağına çekerek “Belki,” dedi. “Ama aniden insanın görüntüsünü yakalayan bir makine düşün. Resim, kişiyle resim arasında gözle görülür hiçbir farkın olamayacağı kadar gerçek. Bilim adamları, sanatçılar ve mühendisler bile tarafsızlıklarını olağandışı bir düzeyde tutabilirdi.” Not defterini alıp içinde at resmi karalamaları, bir sürü çok yüzlü şekiller ve Milano’dan getirdiği eşyaların listesinin bulunduğu bir sayfayı açtı. “Bir kereliğine bile olsa böyle bir aleti kullanabilseydim eğer, tablo ressamı olarak bir kuruş kazanamayacağıma üzülmezdim.”

      “Ama görüntülerin kopyasını çıkarmak için sadece makineler kullanılırsa o zaman insanın önemi kaybolacak ve insanlık yok olacaktır.”

      Bir fırça darbesiyle Isabella’nın çene kıvrımını çizip “Çok yaklaşmak görüntüyü bozar,” dedi.

      “Böyle bir mesafe koymak cahilliğin yanı sıra tehlikeli olur.” Keşke ailesi şimdi onu, Napoli kralının kız torunuyla teorik icatlarından birinin ahlaki etkileri üzerine tartışan Vincili bu taşra çocuğunu görebilseydi. Ressamlığa başladığı yıllarda insanlar ressamları alt sınıf işçiden farksız görmekteyken o, bu algıyı değiştirmişti. Artık ressamlar önemli ve düşüncelerine danışılan insanlardı. Gerçeği söylemek gerekirse değersiz bir meslek diye geçirdi aklından. “Tüm anlayışın anahtarı, uygun bilimsel nesnelliğe ulaşmaktır, hanımefendi. İşte bu yüzden uçmak istiyorum.”

      “Ne dedin sen?”

      “Uçmak.”

      Isabella’nın gözleri fal taşı gibi açıldı. “Havada? Kuş gibi?”

      Leonardo başıyla onayladı.

      “Dalga geçiyorsun.”

      Leonardo hayır anlamında başını sallayarak “Kral Louis, böyle bir buluşun değerini anlar,” dedi. Sol elini kaldırıp parmağındaki iri mücevherli kuş figürlü yüzüğü göstererek “Bunu kendi parmağından çıkarıp bana verdi. Kraliyet koleksiyonundaki mücevherlerle süslenmiş,” dedi. Bugün satmaya kalksa binlerce düka altını ederdi. “Kral bana, bunun benim hedeflerimi desteklediğinin göstergesi olduğu ve uçmayı öğrendiğim zaman bu sanatı Fransa’ya getireceğimi umduğunu söylemişti.” Yüzük ona uğur getirmişti. Yüzük parmağında olduğu sürece bir gün uçacağından en ufak bir şüphesi yoktu. “Tabii siz ve cesur kocanız deneylerime desteğinizi sunarsanız bu icadımı asla Fransızlara vermem hanımefendi. Size söz veriyorum. Hepsi sizin olacak.”

      “Sen kuş değil, bir ressamsın.”

СКАЧАТЬ