Yağ ve mermer. Стефани Стори
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Yağ ve mermer - Стефани Стори страница 8

Название: Yağ ve mermer

Автор: Стефани Стори

Издательство: Maya Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-605-7605-96-2

isbn:

СКАЧАТЬ bir taç alıp başına yerleştirdi. “Ama ben senin göklerden yere çakılıp benim için ölmene katlanamam. Diğer taraftan, tanıdığım tüm insanlar arasında ancak sen böyle imkânsız bir şeyi gerçekleştirebilirsin, Üstat Leonardo. Hem uçmayı öğrenirken bir gün kanatlanıp benden kaçabilirsin. Bu yüzden sevgili markiziniz size uçmayı yasaklıyor. Sadece resminizi yapın. Sizden istenen bu.”

      “Böyle ufak şeylerle yetinemem. Daha fazlasını istiyorum. Her zaman da isteyeceğim.” Gökyüzünü göstererek “Oradan ağaçları, nehirleri, dünyayı, tüm insanlığı inceleyebilirim. Bir şeyleri gerçek anlamda görüp anlamanın en iyi yolu da onu uygun bir mesafeden incelemektir,” dedi.

      “Sen ve nesnellik takıntın… Herkesten ve her şeyden uzak durma konusunda ısrarınla aşkı hissetmeyi nasıl umabilirsin?” diye sorarak tepkisini gösterdi Isabella.

      “Eğer bir gün âşık olursam hanımefendi, sizi temin ederim nesnel bir şekilde inceleyebileyim diye kendimi aşktan da uzaklaştırırım.”

      Isabella üzerindeki postu yere bırakarak “Bunu yaptığın an, incelemeye çalıştığın şeyi öldürürsün,” dedi. “Aşk, mesafe koyarak yaşanmaz.”

      Isabella’nın, Cesare Borgia’yı ağırlamak üzere ayrılmasıyla Leonardo atölyede yalnız kaldı. Burası güzel eşyalarla dolu bir odaydı. Burada kalmaya devam ederse bir gün kendisi de buradaki eşyalar gibi parlatılıp hayranlık duyulacak ve insanların dilinden düşmeyecekti. Tablo ardına tablo çizip, kocasının yokluğunda Isabella’yla ilişkiye girmekten şişmanlayıp tembelleşebilirdi. Bu da kolay bir yaşam olurdu.

      Ertesi gün Leonardo ve Salaì sessizce eşyalarını toplayıp Mantua’dan ayrıldılar. Kanalları üzerine rüya gibi bir şehir tasarlayabileceği Venedik’e gitmeyi düşünüyordu. Ya da Roma’ya mı gitmeliydi? Tüm yolsuzluk ve savaş cehennemine rağmen kutsal şehir Roma’da sanat, yerden biten yabani otlar gibi gelişmekteydi. Sonra Floransa şehrini aklından geçirdi.

      Evet, Pisa şehriyle savaş halindeki bu şehir, Cesare Borgia tehdidiyle her gün canlılığını yitirmekte olsa da hâlâ yarımadanın en zengin şehirlerinden biriydi ve tarihteki en büyük düşünürlere ev sahipliği yapmaktaydı. Çıraklık dönemini, kariyerine başladığı bu şehrin surları içinde uzun yıllar yaşamıştı. Neredeyse hiç dönmediği bu şehri terk ederken asla geri dönmemek üzere yemin etmişti. Yine de Floransa bulunduğu yerden kendisini göklere çıkaracak yeterli para, yaratıcılık ve özgürlüğe sahip tek şehirdi.

      1501

      Floransa

      Michelangelo

      İlkbahar

      Michelangelo, üzerinde bulunduğu çimenlerle kaplı tepeden Floransa’yı görebiliyordu. Beyaz, sarı ve turuncu binaların oluşturduğu parıltılı mozaiği bir yılan gibi kıvrılarak akan Arno Nehri bölmekteydi. Şehrin ortasında, Santa Maria del Fiore Katedrali’nin pişmiş kilden yapılmış uzun kubbesi yükselmekteydi. Tanrı’nın görünmeyen elleriyle göğe doğru çekilmiş gibi görünen bu kubbe desteksiz inşa edilmiş dünyanın en uzun yapısıydı. Floransalılar Il Duomo’yu seviyordu. Şehirden çok uzun yıllar uzak kalanların, kubbenin altında oturabilmek için duydukları özlemle yanıp tutuştukları ve sanrılar gördükleri söylenmekteydi. Bitmek bilmeyen dört yıllık ayrılıktan sonra Michelangelo da, Il Duomo’nun gölgesini yüzünde hissetmeyi özlemişti ve bu özlemle yüzünü ateş bastı, kalbi yerinden fırlayacakmışçasına çarpmaya başladı. Kubbe özlemi onu da kendine esir etmişti.

      Pietà’sının açılışından sonra Floransa’ya geri dönmesi bir yıldan fazla zamanını almıştı. Roma’daki atölyesini kapatıp borçlarını ödedikten sonra Jacopo Galli güneyde kalma konusunda kendisini ikna etmeye çalıştı. Ancak sonunda Roma’yla vedalaşıp eski Cassia Yolu’ndan hac rotasını takip ederek kuzeye doğru yola koyuldu. Yol tehlikelerle doluydu. Fransız ordusunun etrafından dolanıp, Cesare Borgia’nın askerleriyle Perugia’nın batısındaki asi bir prenslik arasındaki çatışmadan kendini zar zor kurtarabilmişti. Sonra üzerlerinde Borgia Hanedanlığı armasını taşıyan bir grup kaçak paralı askerin saldırısına uğradı. Asla dövüşten kaçmayan biri olan Michelangelo onlara karşı dirense de haydutların, kendisini mor bir göz, kırık bir kaburga ve şişmiş bir dizle bırakmalarına engel olamadı. Üstelik çizmelerinin içinde gizlediği birkaç liret dışında tüm parasını da çaldırdı. Neyse ki heykellere şekil verirken kullandığı kolu zarar görmemişti.

      Güçlü Kardinal Piccolomini’ye bir sunak panosu yapma görevini üstlendiği Siena’da, çatışma sonrasında kendini toplamak için bir mola verdi. Bu herhangi bir hayal gücünden yoksun, uzun ve zorlu bir çalışmaydı. Her heykeli tam olarak nasıl oyacağı konusunda talimatlarını veren kardinal, esere yaratıcılığını katmasına izin vermiyordu. Bu yüzden sunak görevini yardımcılarına devredip sonunda eve dönme vaktinin geldiğine karar verdi. Floransa’da yeteneklerini kullanacağı bir iş bulacağından emindi.

      Yoldayken ailesine gelişini müjdeleyen bir mektup yazıp göndermişti. Onuruna güzel bir şölen hazırlayabilecekleri uygun bir zamanda mektubunun ulaşması için dua ediyordu. Kendisine hayran Floransalıların çiçek yaprakları ve borazanlarla kendisini karşılayıp, adına et ve kırmızı şaraplı bir ziyafet düzenleyeceklerinin hayalini kuruyordu. Belki de babası, şöminenin önündeki geniş, tüylü yatakta uyumasına izin verirdi.

      Floransa’nın on iki metre yüksekliğindeki şehir duvarlarına ve ana kapıya yaklaştığında “Kapıyı açın, ben Floransalıyım,” diye seslendi.

      Zırhlı iki muhafız önünde dikildi. Daha kısa ve ağzında hiç dişi olmayan asker atının dizginlerini tutarken, daha iri ve omuzunda keskin bir balta taşıyan muhafız “İsmin nedir, Floransalı?” diye sordu.

      “Canossa Şövalyelerinin soyundan Michelangelo Buonarroti.” Üç asırdan fazla bir zamandır Floransa’da vergi ödeyen Buonarroti ailesinin soyu, on birinci yüzyıldaki cumhuriyet kurucularından Canossalı Matilda’ya kadar uzanmaktaydı.

      İki nöbetçi, kökenleri kendileri için hiçbir şey ifade etmemişçesine boş bir ifadeyle yüzüne bakınca Michelangelo’nun kızgınlığı arttı. Gençliğindeki lakabını kullanarak “Medici bahçesinin heykeltıraşı,” dedi.

      Ufak tefek olan muhafız kılıcını çıkararak “Medici mi?” diye sordu.

      Michelangelo, o ismi söylediğine pişman oldu. Gençliğinde Medici olmak Floransa’daki tüm kapıları açardı. Maalesef Mediciler artık sevilen yöneticilerden çok korkulan asilerdi. Medicilerle ufak bir bağlantısının olması, ihanetten darağacını boylaması için yeterliydi. “Hayır, demek istediğim şu…” Michelangelo atını uzaklaştırmaya çalışmasına rağmen muhafız dizginleri sıkıca kavramıştı.

      İri kıyım muhafız, Michelangelo’nun bacağını tutarken “Medici casusu,” dedi.

      “Ben sadık bir Floransalıyım.” Michelangelo tam açıklama yapmak üzereyken muhafız baltasını sağ omuzuna doğru salladı. Michelangelo yana eğilip kurtuldu. Cahil bir muhafızın, her zaman kullandığı kolunu yaralamasına izin veremezdi. Muhafız yeni bir hamle yapmak için baltasını çekerken Michelangelo deri omuz çantasından çekicini çıkardı. Tam silahıyla hamle yapmak üzereyken başına nereden СКАЧАТЬ