Japon masalları. Yei Theodora Ozaki
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Japon masalları - Yei Theodora Ozaki страница 7

Название: Japon masalları

Автор: Yei Theodora Ozaki

Издательство: Maya Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-8068-13-9

isbn:

СКАЧАТЬ bakıyordu? Peki ya onlar neden durup Uraşima’ya bakıyorlardı? Sahil aynı, tepeler aynı ama yürüyüp geçen insanların yüzleri, o tanıdığı kişilere ait değildi.

      Bütün bunların ne anlama geldiğini düşünerek hızlıca evine yürüdü. Evi bile değişmişti. Uraşima şöyle seslendi:

      “Baba, ben geldim!” Tam eve girmek üzereyken yabancı bir adam çıktı dışarı.

      “Belki ben yokken annemle babam taşınmıştır. Belki de başka bir yere gittiler,” diye düşündü balıkçı. Garip bir endişe kapladı yüreğini; ama nedenini anlayamıyordu.

      “Affedersiniz,” dedi ona bakan adama. “Birkaç gün öncesine kadar ben bu evde yaşıyordum. Adım Uraşima Taro. Annemle babamı burada bıraktım, neredeler?”

      Adamın yüzünden şaşkına döndüğü belliydi. Uraşima’nın suratına dikkatle bakmaya devam ederek dedi ki:

      “Ne? Sen Uraşima Taro musun?”

      “Evet,” dedi balıkçı, “Uraşima Taro’yum ben!”

      “Ha, ha!” diye güldü adam, “böyle şakalar yapmamalısın. Evet, doğru, bir zamanlar burada Uraşima Taro adlı bir adam yaşamış. Ama üç yüz yıl önce. Şimdi yaşıyor olması imkânsız!”

      Uraşima bu tuhaf sözleri duyduğunda, korkuya kapılıp şöyle dedi:

      “Ne olursunuz benimle dalga geçmeyin. Çok şaşkınım. Ben gerçekten Uraşima Taro’yum ve üç yüz yıl falan yaşamadım. Dört beş gün öncesine kadar işte burada yaşıyordum. Lütfen, şaka yapmadan anlatın olanları.”

      Fakat adamın yüz ifadesi giderek ciddileşti ve şöyle cevap verdi:

      “Adın Uraşima Taro olabilir. Fakat benim duyduğum Uraşima Taro, üç yüz yıl önce burada yaşamış bir adamdır. Belki de onun ruhusun ve eski evini ziyaret etmeye gelmişsindir.”

      “Neden benimle alay ediyorsunuz?” dedi Uraşima. “Ruh falan değilim ben! Kanlı canlı bir insanım. Ayaklarımı görmüyor musunuz?” Uraşima, ayaklarını gürültüyle yere vurup adama gösterdi (Japon hayaletlerin ayağı yoktur).

      “İyi ama Uraşima Taro, üç yüz yıl önce yaşamış. Benim tek bildiğim bu. Köy yıllıklarında yazıyor,” diye ısrar etti adam. Balıkçının söylediklerine inanamıyordu.

      Uraşima şaşkınlıktan ne yapacağını bilmiyordu. Etrafına bakındı, aklı karman çormandı. Gerçekten de her şey hatırladığından çok farklı gözüküyordu. Belki de adamın söyledikleri doğruydu. Bu korkunç duygu onu mahvetti. Sanki garip bir rüyadaydı. Deniz Kralı’nın deniz ötesindeki sarayında geçirdiği günler, sıradan günler değildi; yüzlerce yıl geçmişti aradan. Anne babası ölmüştü. Bütün tanıdıkları ve köylüler, onun hikâyesini yazmışlardı. Artık burada kalmanın bir faydası yoktu. Denizin ötesindeki güzel karısına geri dönmeliydi.

      Sahile döndü. Prenses’in verdiği kutu yanındaydı. Ama hangi taraftan gidecekti? Tek başına yolunu bulamıyordu! Tam o anda kutuyu, tamate-bako’yu anımsadı.

      “Prenses, kutuyu verirken asla açmamam gerektiğini, içinde çok kıymetli bir şeyin olduğunu söylemişti. Ama artık evim yok, burada benim için değerli olan her şeyi yitirdim. Kalbim üzüntüyle eriyor. Böyle bir zamanda kutuyu açarsam, bana yardım edecek, beni deniz ötesindeki güzel prensesime götürecek bir şey bulabilirim. Yapabileceğim başka bir şey yok. Evet, kutuyu açıp bakacağım!”

      Böylece gönlü, bu itaatsizliğe ikna oldu. Verdiği sözü tutmayarak iyi bir şey yaptığına kendini inandırmaya çalışıyordu.

      Kırmızı ipek bağı yavaşça çözdü; yine yavaşça ve merak içinde bu değerli kutunun kapağını kaldırdı. Peki, ne buldu? Üç küçük topak hâlinde, mor renkli, güzel ve ufak bir bulut yükseldi kutudan. Bir an için bulut yüzünü kapladı ve sanki gitmeye isteksiz gibi başının üzerinde dolandı, sonra buhar olup denizin üzerinde kayboldu.

      O zamana kadar yirmi dört yaşında güçlü ve yakışıklı bir delikanlı olan Uraşima, birden çok ama çok yaşlı bir adam hâline geldi.

      Yaşlılık yüzünden sırtı kamburlaştı, saçları kar beyazı oldu, yüzü kırıştı ve sahile düşüp ölüverdi.

      Zavallı Uraşima! İtaatsizliği yüzünden Deniz Kralı’nın ülkesine dönemeyecek ve güzel Prenses’i bir daha göremeyecekti.

      Çiftçi ve Porsuk

      Evvel zaman içinde yaşlı bir çiftçi ile karısı yaşardı. Evleri, şehirden çok uzaklarda, dağlardaydı. Tek komşuları şirret bir porsuktu. Porsuk, her gece dışarı çıkıp çiftçinin tarlasına koşturur, adamcağızın binbir emekle yetiştirdiği sebzelerle pirinci mahvederdi. Sonunda porsuğun bu yaramazlığı öyle bir hâl aldı, o kadar çok zarara yol açtı ki, çiftçi daha fazla dayanamayıp bu duruma bir dur demeye karar verdi. Her gece elinde büyük bir sopayla porsuğu yakalamak için nöbet tuttu ama nafile. Bunun üzerine bu kötü hayvana tuzaklar kurdu.

      Çiftçi zahmetinin ve sabrının karşılığını aldı; güzel bir günde çalışırken onu yakalamak için kazdığı deliklerin birinde porsuğu buldu. Çiftçi, düşmanını yakaladığı için çok mutluydu. Bir ipe bağladığı porsuğu evine götürdü. Eve varınca karısına dedi ki:

      “Nihayet yaramaz porsuğu yakaladım. Ben çalışırken gözünü ondan ayırma ve sakın kaçmasına izin verme. Bu akşam ondan çorba yapmak istiyorum.”

      Bunu söyleyip porsuğu kilerdeki kirişlere bağladı ve tarlasına gitti. Porsuk, büyük sıkıntı içindeydi; zira akşam çorba yapılma fikri hiç de hoşuna gitmemişti. Uzun uzun düşündü, bir kaçış planı kurmaya çalıştı. Bu rahatsız durumdayken düşünmesi çok zordu; çünkü baş aşağı asılmıştı. Çok yakınında, kilerin yeşil tarlalarla ağaçlara ve güzel gün ışığına bakan girişinde çiftçinin karısı arpa dövüyordu. Yorgun ve yaşlı bir kadındı. Yüzü kırışıklıklarla doluydu ve deri gibi kahverengiydi. Arada sırada durup yüzündeki ter damlalarını siliyordu.

      “Sevgili hanımefendi,” dedi kurnaz porsuk, “bu yaşta böylesine ağır bir iş sizi çok yoruyor olmalı. Size yardım edeyim, ne dersiniz? Kollarım çok güçlüdür. Hem biraz dinlenmiş olursunuz.”

      “Teşekkür ederim, çok iyisiniz,” dedi yaşlı kadın, “fakat benim yerime çalışmanıza izin veremem; çünkü sizi çözmemem gerek. Eğer çözersem kaçabilirsiniz. Kocam eve gelip de sizi bulamazsa çok kızar.”

      Porsuk en kurnaz hayvanlardandır. Yine üzgün ve yumuşak bir sesle devam etti:

      “Çok kabasınız. Beni çözebilirsiniz, kaçmayacağıma söz veriyorum. Kocanızdan korkuyorsanız, arpa dövmeyi bitirdikten sonra beni tekrar bağlarsınız. Bu şekilde bağlı durmaktan o kadar yoruldum ki, her yerim ağrıyor. Birkaç dakika aşağı indirseniz, size öyle minnettar olurum ki!”

      Yaşlı kadın iyi mizaçlı, saf biriydi; kimse hakkında kötü СКАЧАТЬ