Japon masalları. Yei Theodora Ozaki
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Japon masalları - Yei Theodora Ozaki страница 5

Название: Japon masalları

Автор: Yei Theodora Ozaki

Издательство: Maya Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-8068-13-9

isbn:

СКАЧАТЬ çocuklardan biri dedi ki:

      “Yaşamış ya da ölmüş kimin umurunda? Bize ne? Haydi çocuklar, devam, devam!”

      Zavallı tosbağaya daha da acımasızca davranmaya başladılar. Uraşima, bu çocuklarla başa çıkabileceğini düşünerek biraz bekledi. Tosbağayı ona vermeleri için çocukları ikna etmeye çalışacaktı. Bu yüzden, gülümseyerek şöyle dedi:

      “Eminim ki hepiniz iyi çocuklarsınız! Acaba tosbağayı bana verir misiniz? Çok isterdim bir tosbağam olsun!”

      “Hayır, tosbağayı sana vermeyiz,” dedi çocuklardan biri. “Ne diye verecekmişiz? Onu biz yakaladık.”

      “Doğru söylüyorsunuz,” dedi Uraşima, “ama karşılıksız istemiyorum zaten. Ben size para vereceğim, yani Ojisan (Amca) tosbağayı sizden satın alacak. Olur, değil mi çocuklar?” Parasını onlara gösterdi. Her bozuk paranın ortasında bir delikten geçirilmiş bir parça ip vardı. “Bakın çocuklar, bu parayla istediğiniz şeyi alabilirsiniz. Oysa şu zavallı tosbağa hiçbir işe yaramaz. Beni dinlediğinize göre ne kadar da iyi çocuklarsınız.”

      Kötü çocuklar değillerdi, yalnızca yaramazlardı. Uraşima, nazik gülümsemesi ve şefkatli sözleriyle çocukların kalbini kazanmıştı. Japonya’da dendiği üzere “ruhu olan” biriydi. Çocuklar yavaşça yanına geldi ve küçük çetenin lideri tosbağayı uzattı.

      “Tamam, Ojisan, parayı verirsen sana tosbağayı veririz!” Uraşima, tosbağayı alıp çocuklara para verdi. Çocuklar birbirlerine seslenip koşturarak ortadan kayboldular.

      Uraşima, tosbağanın sırtını okşarken şunları söylüyordu:

      “Ah, zavallıcık! Zavallıcık seni! Geçti, geçti! Artık güvendesin. Leylekler bin yıl yaşar derler; ama tosbağalar on bin yıl yaşar. Bu dünyadaki canlılar içinde en uzun ömürlü olan sensin. Ama o zalim çocuklar, az daha kıymetli hayatını elinden alacaklardı. Neyse ki yoldan geçiyordum da seni kurtardım. Hayatın kurtuldu. Şimdi seni hemen yuvana, yani denize götüreceğim. Bir daha yakalanayım deme, tamam mı, çünkü bu sefer seni kurtaracak biri olmayabilir!”

      Bunları söylerken iyi kalpli balıkçı hızla sahile yürüyordu. Kayalıkları aştı, sonra tosbağayı denize bıraktı, hayvanın suda kayboluşunu izledi. Kendisi ise eve doğru yol aldı, çünkü artık yorulmuştu ve güneş batmıştı.

      Ertesi sabah Uraşima her zaman yaptığı gibi teknesine gitti. Hava güzeldi, hafif puslu yaz sabahında deniz ve gökyüzü masmaviydi. Uraşima, teknesine atlayıp rüyada gibi denize açıldı. Çok geçmeden diğer balıkçı teknelerini geride bıraktı; öyle uzaklaşmıştı ki, diğer balıkçılar gözden kaybolmuştu. Teknesiyle mavi sularda hiç durmadan ilerledi. Neden bilmiyordu ama birden hiç olmadığı kadar mutlu hissetti kendini. “Keşke o serbest bıraktığım tosbağa gibi binlerce yıl sürecek upuzun bir ömrüm olsaydı,” diye düşündü.

      Birinin adını bağırdığını duyunca dalıp gittiği düşlerden uyanıverdi:

      “Uraşima, Uraşima!”

      Adı, çan sesi kadar berrak ve yaz rüzgârı gibi yumuşak bir şekilde yayılıyordu denize.

      Ayağa kalktı, etrafa bakındı. Diğer teknelerden birinin geldiğini sandı fakat ne kadar dikkatli bakarsa baksın, koca denizde, yakında veya uzakta bir tekne göremedi. Yani ses, bir insandan gelmiş olamazdı.

      Şaşkın bir hâlde onu çağıranın kim olduğunu anlamaya çalıştı. Her tarafa baktı, sonra bir de gördü ki, teknesinin kenarına bir tosbağa gelmiş. Uraşima çok şaşırdı; çünkü bu, bir gün önce kurtardığı tosbağanın ta kendisiydi.

      “Acaba, Sayın Tosbağa,” dedi Uraşima, “bana seslenen siz miydiniz?”

      Tosbağa başıyla onayladı ve dedi ki:

      “Evet, bendim. Dün sizin şerefli gölgeniz (o kage sama de) benim hayatımı kurtardı. Ben de size teşekkürlerimi sunmak ve bana yaptığınız iyilik nedeniyle duyduğum minnettarlığı ifade etmek istedim.”

      “Hakikaten,” dedi Uraşima, “çok kibarsınız. Haydi, tekneye gelin. Size bir sigara ikram etmek isterdim ama bir tosbağa olarak sigara içmiyor olmalısınız.” Balıkçı yaptığı şakaya güldü.

      “He-he-he-he!” diye güldü tosbağa, “sake (pirinç şarabı) en sevdiğim içecektir ama tütünden pek hazzetmem.”

      “Gerçekten çok üzgünüm ama teknemde hiç ‘sake’ yok. Yine de yukarı çıkıp güneşte sırtınızı kurutabilirsiniz. Tosbağalar çok sever bunu,” dedi Uraşima.

      Tosbağa tekneye tırmanırken balıkçı da ona yardım etti. Biraz hoşbeş ettikten sonra tosbağa dedi ki:

      “Rin Gin’i hiç gördünüz mü Uraşima? Hani Denizlerin Ejderha Kralı’nın oturduğu saray.”

      Balıkçı başını sallayıp “Hayır,” dedi. “Yıllardır deniz benim evim oldu ama Ejderha Kral’ın deniz altındaki ülkesini çok duymama rağmen muhteşem sarayını hiç görmedim. Eğer öyle bir yer varsa, çok uzak olmalı!”

      “Gerçekten mi? Kralın sarayını hiç görmediniz demek, ha? Şunu söyleyeyim, şu koca evrendeki en göz alıcı manzaralardan birini kaçırmışsınız. Saray, denizin dibinde, çok uzaklarda ama isterseniz ben sizi hemen götürürüm. Kralın ülkesini görmek istiyorsanız, rehberiniz olurum.”

      “Çok isterim oraya gitmeyi. Rehberim olmayı teklif ettiğiniz için de çok teşekkür ederim. Fakat unutmayın ki ben sıradan bir faniyim, siz ise bir deniz canlısı. Yani sizin kadar iyi yüzemeyebilirim…”

      Balıkçı başka bir şey diyemeden, tosbağa sözünü kesti:

      “Ne? Yüzmenize gerek yok ki. Sırtıma binerseniz rahat rahat gideriz, zahmet çekmezsiniz.”

      “İyi ama,” dedi Uraşima, “küçücük sırtınızda beni nasıl taşıyacaksınız?”

      “Size saçma gelebilir ama sırtıma binebilirsiniz, gerçekten. Haydi durmayın! Hemen sırtıma binin ve sandığınız gibi imkânsız mıymış görün.”

      Tosbağa sözlerini bitirince, Uraşima kaplumbağanın kabuğuna baktı. Bir de ne görsün! Hayvan birden öyle büyüdü ki, koca bir insan üzerine oturabilirdi.

      “Gerçekten çok garip!” dedi Uraşima; “O hâlde Bay Tosbağa, izninizle sırtınıza bineceğim. Dokoişo4!” diyerek tosbağanın sırtına atladı.

      Tosbağa, sanki çok sıradan bir şey yapıyorlarmış gibi yüzünü hiç kımıldatmadan “Şimdi rahatça yola çıkabiliriz,” deyip sırtındaki Uraşima ile denize atladı. Tosbağa suyun dibine daldı. Bu iki tuhaf yol arkadaşı, uzun süre denizde yol aldı. Uraşima hiç yorulmadı, giysileri de ıslanmadı. Nihayet, uzaklarda muhteşem bir kapı belirdi. Kapının ardında ise sarayın uzun ve eğimli çatıları gözüküyordu.

      “Evet,” diye haykırdı Uraşima, “büyük bir sarayın kapısına benziyor! Bay Tosbağa, görmekte olduğumuz bu yer СКАЧАТЬ



<p>4</p>

“Elbette” anlamında, genelde alt sınıf tabakası tarafından kullanılır.