Japon masalları. Yei Theodora Ozaki
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Japon masalları - Yei Theodora Ozaki страница 6

Название: Japon masalları

Автор: Yei Theodora Ozaki

Издательство: Maya Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-8068-13-9

isbn:

СКАЧАТЬ ziyaretçi olarak krallığa getirmekten onur duyuyorum. Lütfen ona yolu gösterin.”

      Kapıcı bir balıktı ve tosbağanın sözleri üzerine onları hemen kapıdan geçirdi.

      Çipura, dere pisisi, dilbalığı, mürekkep balığı ve Denizlerin Ejderha Kralı’nın bütün tebaası, yabancıyı selamlamak üzere dışarı çıkıp saygıyla eğildiler.

      “Uraşima Sama, Uraşima Sama! Denizlerin Ejderha Kralı'nın evi Deniz Sarayı’na hoş geldin. Uzak diyarlardan gelmişsin, hoş geldin. Ve siz Bay Tosbağa, Uraşima’yı buraya getirirken nice zahmet çektiniz, size minnettarız.” Sonra yine Uraşima’ya dönüp “Lütfen bizi izleyin,” dedi. Bütün balıklar, Uraşima’nın rehberi oldu.

      Uraşima fakir bir balıkçıydı ve sarayda nasıl davranılır bilmiyordu. Her şey ona çok yabancı gelse de çekinip utanmamış, yavaşça nazik rehberlerini izleyerek sarayın içine ulaşmıştı. Ana kapılara vardıklarında, güzeller güzeli bir Prenses yanında hizmetçisiyle onu karşılamaya geldi. Prenses, olağanüstü bir güzellikteydi. Bir dalganın alt tarafı gibi kırmızı ve açık yeşil renkte, pileleri altın şeritlerle parlayan güzel bir kaftana bürünmüştü. Güzel siyah saçlarını, yüzyıllar önce kral kızlarının yaptığı gibi omuzlarına salmıştı. Konuştuğunda sesi, müzik gibi dalgalanıyordu suyun üzerinde. Uraşima, Prenses’in önünde reverans yapması gerektiğini hatırladı; ama daha başını eğemeden Prenses elinden tutup onu hoş bir salona, onur misafirlerine ayrılan yere götürdü ve oturmasını istedi.

      “Uraşima Taro, sizi babamın krallığına kabul etmek büyük bir zevk,” dedi Prenses. “Dün bir tosbağayı özgürlüğüne kavuşturdunuz. Ben de bunun için size teşekkür etmek istedim, çünkü o tosbağa bendim. Eğer dilerseniz burada, yaz mevsiminin asla bitmediği ve üzüntünün asla uğramadığı bu sonsuz gençlik ülkesinde ebediyen yaşayabilirsiniz. İsterseniz karınız olurum ve birlikte sonsuza dek mutlu yaşarız!”

      Prenses’in tatlı sözlerini dinleyip sevimli yüzüne bakarken Uraşima’nın kalbi şaşkınlık ve sevinçle doldu. Bütün bunlar bir rüya mı diye düşünüyordu:

      “Söyledikleriniz için binlerce kez teşekkür ederim. Bugüne kadar adını çok duyduğum ama hiç görmediğim bu güzel ülkede, sizinle kalmayı her şeyden çok isterim. Kelimeler yetersiz kalır bu güzelliği tarife. Burası ömrümde gördüğüm en muhteşem yer.”

      Uraşima bu sözleri söylerken törensel kıyafetler içinde bir grup balık belirdi. Sessiz ama heybetli adımlarla salona girdiler. Ellerinde leziz balık ve yosun yemeklerinin bulunduğu tepsiler vardı. Gelin ve damat için muhteşem bir ziyafet hazırladılar. Göz kamaştıracak kadar görkemli bir düğün yapıldı. Denizler Kralı’nın ülkesi sevinç içinde bu güzel günü kutluyordu. Genç çift, üç kez düğün şarabından tadar tatmaz müzik başladı, şarkılar söylendi. Gümüş pullu, altın kuyruklu balıklar dalgalardan fırlayıp dans ettiler. Uraşima gönlünce eğlendi. Hayatı boyunca böyle harika bir şölen görmemişti.

      Eğlence sona erince Prenses damada sarayı gezdirip göstermeyi teklif etti. Mutlu balıkçı, karısını yani Denizler Kralı’nın kızını takip etti. Gençlik ve neşenin hiç ayrılmadığı, zaman ve yaşlılığın uğramadığı bu büyüleyici ülkenin tüm harikalarını gördü. Saray, mercanlardan yapılmış ve incilerle süslenmişti. Bu ülkenin güzellikleri ve harikalarını kelimelerle anlatmak imkânsızdı.

      Ama Uraşima için saraydan bile muhteşem bir yer vardı: sarayı çevreleyen bahçe. Burada aynı anda dört mevsimin manzaraları görülebiliyordu. Yaz ve kışın, bahar ve sonbaharın güzellikleri hayranlık içindeki ziyaretçinin gözleri önüne serildi.

      İlk önce doğu tarafına baktı. Erik ve kiraz ağaçları çiçeklenmişti, bülbüller iki yanı ağaçlı pembe yollarda şakıyorlardı ve kelebekler çiçekten çiçeğe uçuşuyordu.

      Güneye bakınca yaz ortasında yemyeşil ağaçları gördü. Ağustos böcekleri ve cırcır böcekleri ötüşüyordu.

      Batıya baktı. Akçaağaçlar sonbaharda güneşli bir gökyüzü gibi parlıyordu ve kasımpatılar mükemmeldi.

      Kuzeye baktığında gördüğü değişim Uraşima’yı ürküttü. Çünkü her yer karla kaplanmıştı, bembeyazdı. Ağaç ve bambular da karla örtülmüştü. Gölet ise donmuştu.

      Uraşima her güne yeni sevinçler ve muhteşem manzaralarla uyanıyordu. Öyle mutluydu ki, her şeyi unuttu. Bu üç gün, ardında bıraktığı anne babası ve ülkesi bile aklına gelmeden geçti. Sonra aklı başına geldi. Kim olduğunu ve bu muhteşem ülkeye ya da Denizler Kralı’nın sarayına ait olmadığını hatırladı. Kendi kendine dedi ki:

      “Aman tanrım! Burada kalamam. Memleketimde beni bekleyen yaşlı bir annem ve babam var. Bunca zaman tek başlarına ne yaptılar acaba? Kim bilir eve dönmediğim için nasıl endişelenmişlerdir. Bir gün bile geçirmeden hemen eve dönmeliyim.” Hiç zaman kaybetmeden yolculuk için hazırlanmaya başladı.

      Sonra güzel eşine gidip önünde eğilerek şunları söyledi:

      “Gerçekten, seninle öyle mutlu oldum ki Otohime Sama (eşinin adı buydu), ve kelimelerle ifade edemeyeceğim kadar nazik davrandın bana. Ama artık veda etmeliyim. Yaşlı anne babamın yanına gitmeliyim.”

      Otohime Sama ağlamaya başladı. Usulca ve üzgün bir sesle şunları söyledi:

      “Burada iyi değil misin Uraşima? Onun için mi benden bu kadar çabuk ayrılmak istiyorsun? Neden bu acele? Bir gün daha kal, ne olur!”

      Fakat Uraşima, yaşlı anne babasını hatırlamıştı. Japonya’da anne babanıza karşı olan görevinizi yerine getirmek, dünyadaki her zevkten ve hatta aşktan bile önemlidir. Uraşima’nın fikrini değiştirmek imkânsızdı ve şöyle cevapladı:

      “Gerçekten gitmek zorundayım. Senden ayrılmak istediğimi sanma sakın. Öyle değil. Gidip anne babamı görmem lazım. Bir gün için gitmeme izin ver, sonra sana geri döneceğim.”

      “Öyleyse, yapacak bir şey yok,” dedi Prenses üzgün bir şekilde. “Yanımda kalman için uğraşmak yerine seni hemen bugün annenle babana göndereceğim. Aşkımızın simgesi olarak bunu veriyorum sana, lütfen döndüğünde de yanında olsun,” diyerek Uraşima’ya parlak bir iple bağlanmış ve kırmızı ipek püsküllerle süslenmiş cilalı bir kutu verdi.

      Uraşima, Prenses’ten o kadar çok şey almıştı ki bu hediyeyi kabul ederken biraz utanıp şöyle dedi:

      “Benim için yaptıklarından sonra senden bir hediye daha almam doğru olmaz; ama böyle istediğin için yapacağım,” dedi Uraşima ve ekledi:

      “Bu kutu nedir?”

      “O,” dedi Prenses, “tamate-bako (Mücevher El Kutusu) ve içinde çok kıymetli bir şey var. Bu kutuyu asla açmamalısın! Açarsan başına çok kötü şeyler gelir! Şimdi bana söz ver, ne olursa olsun kutuyu açmayacaksın!”

      Uraşima, ne olursa olsun asla kutuyu açmayacağına dair söz verdi.

      Uraşima, Otohime Sama’ya veda edip deniz kenarına gitti. Prenses ve hizmetçileri de ardından geldi. СКАЧАТЬ