Eskimo masalları. Knud Rasmussen
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Eskimo masalları - Knud Rasmussen страница 5

Название: Eskimo masalları

Автор: Knud Rasmussen

Издательство: Maya Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-605-7605-88-7

isbn:

СКАЧАТЬ sözün üzerine kadın hemen kıyıya atladı. Artık karaya çıkmıştı, etrafına bakınca kayığın büyük bir dalgayla beraber gözden kaybolduğunu gördü. Başını çevirip gitti. Yürürken şiddetli bir susuzluk hissetti. Karların içinden suların sızdığı bir yere vardı. Tam yere kapanıp sudan içeceği sırada bir ses şöyle dedi:

      “O sudan içme. Eğer içersen, Qujâvârssuk’un verdiği o güzel yiyecekleri tadamazsın.”

      Bu sözler üzerine yoluna devam etti. Az sonra bir eve geldi. Evin tepesinde kocaman bir köpek yatıyordu. Yanından geçerken köpek onu ısıracak gibi bakıyordu. Fakat sonunda kadın, hayvanın yanından geçmeyi başardı.

      Evin girişinde büyük bir nehir akıyordu. Kadının adım atabileceği tek yer, bıçak sırtı kadar dardı. Giriş ise öyle genişti ki duvarlara tutunamıyordu.

      Küçük parmaklarını kanat gibi kullanarak dikkatlice ilerledi. Ancak iç kapıya geldiğinde basamak öyle yüksekti ki çıkması epey zaman aldı. Evin içinde yatağına yüzüstü yatmış yaşlı bir kadın gördü. İçeri girer girmez, yaşlı kadın tarafından hakaretlere uğradı. Bu kötü sözlere cevap vermek istediğinde yaşlı kadın yatağından fırlayıp ona saldırdı. İki kadın şiddetli bir kavgaya tutuştu. Dövüşleri uzun bir süre devam etti. Sonra yaşlı kadın yoruldu. Öyle ki yerinden kalkmaya dermanı kalmamıştı. Tugto’nun karısı, ihtiyar kadının saçlarını açtığını gördü. Çok kirliydi saçları. Bunun üzerine ihtiyar kadını bir güzel temizledi. Ardından saçlarını topuz yaptı. O sıralarda hiç konuşmayan yaşlı kadın birden dedi ki:

      “Sen çok tatlı bir kadınsın. Buralara kadar geldin. Bana yardım ettin. Uzun zamandır, hatta Sârdloq’lu Atakana gelip beni yıkadığından beri böyle güzelce temizlenmemiştim. Ama bu iyiliğine karşılık sana verebileceğim hiçbir şeyim yok. Şu lambayı kaldırıver.”

      Tugto’nun karısı lambayı kaldırınca kanat çırpışına benzer bir ses duyuldu. Başını çevirip bakınca evin girişinden içeri giren kuşları gördü. Kuşların içeri uçması uzun bir süre aldı. Ama sonra kadın dedi ki:

      “Bu kadarı yeter.” Sonra Tugto’nun karısı lambayı yerine koydu. Bunun üzerine yaşlı kadın şöyle dedi:

      “Biraz da diğer tarafa tutsana.”

      Kadın lambayı öteki tarafa doğru tuttu. Bu defa, uzun saçlı birkaç adam girişe doğru koşuyordu. Yakından bakınca bunların siyah fok sürüsü olduğunu gördü. Bu şekilde pek çok fok balığı gelince yaşlı kadın yine konuştu:

      “Bu kadarı yeter.” Tugto’nun karısı lambayı yine yerine koydu. Bunun üzerine yaşlı kadın ona doğru bakıp dedi ki:

      “Evine gidince onlara de ki artık pis testilerini boşaltırken denize bakmasınlar. Çünkü böyle yaptıkları zaman, bütün o sular benim üzerime boşalıyor.”

      Kadın nihayet tekrar dışarı çıktığında girişteki kocaman köpek, ona arkadaşça kuyruk sallıyordu.

      Tugto’nun karısı eve vardığında gece olmuştu. İçeride kimsenin gözüne uyku girmemişti. Lambayı yaktı, yüzü korkunç sıyrıklarla doluydu. Onlara şöyle dedi:

      “Buzun hemen kırılacağını sanmayın. Yaralarım iyileşmeden buz kalkmayacak.”

      Uzun bir süre sonra kadının yaraları iyileşmeye başladı. Bazen pencereden alaylı bir ses duyuluyordu:

      “Bir gün şu buzlar dağılıp suya akacak değil mi? Öyle olacak demiştin ya hani!”

      Ama sonunda kadının yaraları iyileşti. Bir gün güneyden siyah bir bulut yükseldi. Akşam olunca, rüzgârın gürültüsü iyice arttı. Fırtına sabaha kadar devam etti. Etraf aydınlanıp insanlar dışarı çıktığında deniz sakin ve masmaviydi. Suyun üzerinde kuşlar uçuşuyordu ve her yerde siyah foklar vardı. Kayıklar hemen hazırlandı. Herkes kayıklara binmek üzereyken Tugto’nun karısı dedi ki:

      “Henüz av zamanı değil. Beş gün geçmeden kimse fok avlayamaz.”

      Fakat daha beş gün geçmeden delikanlılardan biri ava çıktı. Çok uğraştı ama hiçbir şey yakalayamadı. Beş gün geçince büyücü kadın dedi ki:

      “Artık ava çıkabilirsiniz.”

      Artık erkekler avlanmak için denize çıkabilecekti. İyice güçten düşene kadar kürek çektiler. Bu adamların hepsi yakaladıkları her şeyi Tugto’nun evine bırakmak zorunda kalmıştı. İkinci ava kadar kendileri için et ayırmalarına izin yoktu.

      Ertesi gün fok balığı avına çıktılar. Zıpkınla bir sürü balık avladılar ama bunlar da Tugto ve karısına verildi. Sonraki ava kadar balıklardan da kendilerine pay alamayacaklardı.

      Artık buz ortadan kalkınca daha önce sözünü ettiğimiz yaşlı adam, yaptığı Tupilak’ı canlandırıp ona şöyle emir verdi:

      “Şimdi dışarı çık ve Qujâvârssuk’u yiyip bitir.”

      Tupilak, peşinden kürek çekmeye koyuldu ama Qujâvârssuk çoktan kıyıya ulaşmış, kayığını karaya taşımak üzereydi. O gün yine iki fok balığı yakalamıştı. Tupilak’ın korkusu yoktu fakat ertesi gün erkenden çıkıp onu yemesi daha kolay olacaktı. Bu yüzden daha şafak sökmeden genç adamın evinin önünde beklemeye başladı. Qujâvârssuk uyandı, yatağından kalkıp kayığına gitti ve ava hazırlanmaya başladı. Uzun kürkünü giyip aşağı indikten sonra kayığını suya bıraktı. Bir bacağını kaldırarak kayığa bindi. Tupilak bunu görmüştü. Fakat ikinci bacağını kaldırıp kayığa binen genç adam aniden gözden kaybolmuştu. Tupilak, bütün gün onu aradı durdu ama nafile. Sonunda karaya doğru yüzmeye başladı ancak Qujâvârssuk çoktan eve varmış, kayığını kıyıya çekmişti bile. Her zamanki gibi iki fok avlamıştı. Tupilak ise oracıkta genç adama bakakalmıştı.

      Akşam olunca Qujâvârssuk dinlenmeye gitti. Uyudu uyandı, sonra kalkıp dışarı çıkmak için hazırlandı. Bu sırada Tupilak, genç adamın suya açılacağı ânı beklemekteydi. Fakat Qujâvârssuk av kürkünü giyip kürek çekmeye hazırlandığında Tupilak şöyle düşündü:

      “Bakalım yine ortadan kaybolacak mı?”

      Tam kayığına binerken Qujâvârssuk yine gözden kayboldu. O günün sonunda Qujâvârssuk, âdeti olduğu üzere iki fok balığı yakalayıp eve geldi.

      Bu arada Tupilak fena halde acıkmıştı. Ne var ki bir tupilak yalnızca insan yiyebilir. Bu yüzden canavar içinden şunu geçirdi:

      “Bir dahaki sefere karaya çıkıp yiyeceğim onu.”

      Sonra karaya doğru yüzdü. Kıyı düz olduğu için hızlıca hareket edebiliyordu. Hemen karaya çıktı. Ama başını yere vurmuştu. Acısı, kemiklerine vuruyordu. Etrafına bakınca sahilin dik bir kayalığa dönüştüğünü gördü. Kayalığın tepesinde ise Qujâvârssuk duruyordu. Canavar bir kez daha karaya yüzmeye çalıştı fakat bu defa canı daha çok yandı. Şaşkına dönmüş bir halde boş yere Qujâvârssuk’un evini aradı durdu. Zira ortalıkta ev falan yoktu. Hâlâ СКАЧАТЬ