Название: Eskimo masalları
Автор: Knud Rasmussen
Издательство: Maya Kitap
isbn: 978-605-7605-88-7
isbn:
Bir kış mevsimi her yer don tutmuştu. Hava buz kesmiş ve deniz de donmuştu. Buz üzerinde küçük bir delikten başka bir şey yoktu. Qujâvârssuk, her gün işte bu deliğe kayığını götürüp balık tutmak zorundaydı. Âdeti olduğu üzere her gün iki fok balığı tutuyordu.
Sonra güney yönünden yoksul insanlar buzu aşıp geldiler; kıtlık zamanlarında bu sık sık olurdu. Qujâvârssuk’un yakaladığı balıklardan istiyorlardı. Bunlar arasında delikanlının akrabası olan ve Qujâvârssuk ile ailesini ziyarete gelen iki ihtiyar adam da vardı. Qujâvârssuk’un annesi misafirlere şöyle demişti:
“İyi ki geldiniz ama ben henüz bir şey hazırlayamadım. Gerçi dünden kalan bir şeyler var. İstediğinizi yiyin, ben de bir şeyler pişireyim.” Bu sözlerin ardından misafirlerinin önüne bir siyah fok balığının böbreğini koydu. Balığın yağı üzerinden damlıyordu. Yaşlı adamlardan biri önündekileri yemeye koyulmuştu bile, eti yağa batırarak iştahla yiyordu. Fakat öteki çok az yedikten sonra durmuştu.
Sonra Qujâvârssuk her zaman olduğu gibi iki fok balığı avlayıp eve döndü ve annesine şöyle dedi:
“Balıkların göğsünü çıkarıp hemen kaynat.”
Göğüs kısmı, balığın en iyi parçasıydı. Kadın hemen eti kaynattı, sonra da tabağa koyup misafirlere getirdi.
“Buyurun, yiyin.”
Biri hemen yemeye başladı ama öteki, balığın omzundan bir parça alıp bekledi. Bunu gören Qujâvârssuk, “Balığı yanlış yerden yemeye başlamamalısın,” dedi. Sonra devam etti:
“Böyle yersen, bir daha fok yakalayamam.”
Fakat bu emir, ihtiyar adamı çok öfkelendirmişti.
Ertesi sabah yine güneye doğru yola çıktıklarında Qujâvârssuk’un annesi yaşlı adamlara taşıyamayacakları kadar çok et verdi. Buzun üzerinden yürüyerek güneydeki evlerine gittiler ama henüz yolun başında durmak zorunda kaldılar. Zira yükleri çok ağırdı. Biraz dinlendikten sonra yola devam ettiler. Köylerine yaklaştıklarında biri diğerine şöyle dedi:
“Senin de aklını kurcalayan bir şeyler yok mu? Ben Qujâvârssuk’a çok kızgınım. Dün, evlerine gittiğimizde bize birazcık böbrek ikram ettiler. Oysa ben böbreği hiç sevmem!”
“Hımm,” dedi diğeri. “Bence çok güzeldi. Tam dişime göre, yumuşacık etti.”
Bu sözler üzerine diğeri tekrar konuştu:
“Öfkem iyice kudurdu. Şu sefil Qujâvârssuk için bir Tupilak yapacağım.”
Fakat diğeri sordu:
“Ne diye böyle bir şey yapacaksın? Baksana, bize öyle çok et hediye ettiler ki yükümüzü başımızda zor taşıyoruz.”
Fakat yaşlı adam ne kadar dil döküp onu ikna etmeye çalışsa da yol arkadaşı kararından dönmeyecekti.
Soğuk şiddetini artırdıkça Qujâvârssuk’un kayığıyla gidip balık tuttuğu o delik iyice küçüldü. Bir gün yine oraya gitmişti. Kayığının ancak sığabileceği kadar bir yer vardı. Sudan bir fok balığı çıkacak olsa, muhakkak kayığa çarpacaktı. Yine de kayığına bindi. Zıpkınını ayarlarken aşağıdan bir siyah fok balığının geldiğini gördü. Ama balık, hem buza hem de kayığa çarpacağını anlayınca yüzeye çıkmadan tekrar aşağı indi. Bunun üzerine Qujâvârssuk karaya çıkıp evine döndü. Avcılıkla uğraştığı bunca zamandan sonra ilk kez eve eli boş dönüyordu.
Eve gelince lambanın arkasındaki yatağına oturdu. Ayaklarını yere sarkıttı. Canı öyle sıkkındı ki yemek bile yemedi. Hava iyice kararınca annesine dedi ki:
“Tugto ve karısına biraz et götür. Sonra sihir yaparak buzu eritmelerini iste.”
Annesi dışarı çıkıp siyah bir fok balığının etini tam ortadan kesti. Balığın yarısını yağıyla beraber Tugto ile karısına götürdü. Kadın evin girişine geldi ancak her yer karla kaplıydı, bir tilki yuvasına benziyordu burası. Önce elindekini eşiğe bıraktı. Tugto ve karısı, ziyaretçiden önce işte bu yarım fok balığı ile yağı görmüştü. Kadın içeri girince dedi ki:
“İkinizden biri, sihirle buzu eritebilir mi diye sormaya geldim.”
Bu sözleri işiten Tugto karısına döndü:
“Bu kıtlık zamanında bize verilen eti geri çevirmek olmaz. Sihir kullanarak buzu eritmelisin.”
Kadın, kocasının dediğini yapmaya koyuldu. Qujâvârssuk’un annesine ise şöyle dedi:
“Gücü yeten herkese buraya gelip dinlemesini söyle!”
Bunun üzerine kadın hevesle evine doğru yola çıktı, herkese gelip sihre şahit olmalarını söyledi. İnsanlar toplanınca Tugto’nun karısı lambayı söndürüp yardımcı ruhları çağırmaya başladı. Sonra birden şöyle dedi:
“Batıda iki alev gözüktü!”
Kadın şimdi geçitte dikiliyordu. Ruhlar kadının yanına geldi. Bunlar bir ayı ile morstu3. Ayı, kadını yatağın altına üfledi ama sonra nefesini içine çekerek onu yatağın altından çıkarıp kapı eşiğine bıraktı. Bu böylece uzun bir süre devam etti. Artık dışarı çıkmaya hazırdı. Dinleyenlere dedi ki:
“Bu gece boyunca kimse esneyip gözünü kırpamaz.” Ardından dışarı çıktı.
Kadın dışarı çıkar çıkmaz ayı onu dişlerinin arasına alıp buzun üzerine fırlattı. Kadın tam buzun üzerine düşmüştü ki mors, uzun azı dişlerini kadına saplayıp onu karşı tarafa fırlattı. Fakat ayı, ardından koşturarak havada uçan kadının altında durdu. Kadın buzun üzerine her düştüğünde mors yine dişlerini kadına batırıyordu. Kadın öyle hızlı bir şekilde ilerliyordu ki sanki en dıştaki adalar birden denizin dibine gitmiş gibiydi. Şimdi neredeyse gözden kaybolmuşlardı. Yeniden karayı görene dek mors ve ayı, kadının peşinden ayrılmamışlardı. Sonra kadın tekrar karaya çıkmayı başardı.
Nihayet kayalıkları görebilmişti. Ama sanki üzerlerini bulutlar sarmıştı. Sonunda rüzgâr azaldı ve buz bir anda kırılmaya başladı. Kadın dört bir yanına bakınca bir buzdağını fark etti. Buraya doğru sürüklendi. Ayağını basar basmaz buzdağı paramparça oldu. Artık kurtulmasının yolu kalmamıştı. Ama tam o anda yanındaki birinin şöyle dediğini işitti:
“Gel, kayığımla götüreyim seni.” Kadın etrafına bakınca daracık bir kayık gördü. Adam ikinci kez konuştu:
“Gel haydi, kayığımla götüreyim seni. Yoksa Qujâvârssuk’un sana verdiği güzel yiyecekleri asla tadamazsın.”
Deniz СКАЧАТЬ
3
Morsgillerden, Kuzey Atlantik’te yaşayan, 4 metre uzunluğunda, derisi, dişi ve yağı için avlanan memeli bir hayvan. (ç.n.)