Название: Çingene Masalları
Автор: Francis Hindes Groome
Издательство: Maya Kitap
isbn: 978-605-7605-81-8
isbn:
Delikanlı yeniden hazırlanıp kıza gitmiş. Kız onu sıkıntıda görünce, “Ne oldu?” diye sormuş.
“Ne mi oldu? Annem yine hasta. Diğer dünyadaki elma ağacından ona bir elma getirdiğim bir rüya görmüş.”
Kız, annesinin oğlanın başına çorap öreceğini anlamış. Delikanlıya, “Benim atımı alıp git ama dikkat et, elma ağacı seni orada ele geçirmesin. Döner dönmez de bana gel,” demiş.
Delikanlı hazırlanıp yola çıkmış ve dünyanın sınırına gelmiş. Kendini sınırın ötesine bırakıp gün ortasında elma ağacına varmış. Bir elma alıp kaçmış. Yapraklar bunu fark edince çığlık atmaya başlamış. Elma ağacı da yakalayıp öldürmek için delikanlının peşine düşmüş. Delikanlı sınırdan çıkıp dünyamıza geçmiş ve doğruca genç kıza gitmiş. Kız elmayı adamdan alıp saklamış ve yerine başka bir elma koymuş. Delikanlı orada biraz daha kalıp annesinin yanına gitmiş. Annesi oğlanı görünce, “Getirdin mi tatlım?” diye sormuş.
“Getirdim anne.”
Kadın elmayı alıp yemiş ve artık bir sorunu kalmadığını söylemiş.
Bir hafta sonra ejderha, kadına yeniden hastalanmasını söylemiş. Bu kez oğlundan yüce dağlardan su getirmesini istemeliymiş. Kadın da yine hasta numarası yapmış.
Oğlan annesini hasta görünce ağlamaya başlamış. “Annem ölecek tanrım. Durmadan hastalanıyor.” Sonra yanına gidip kadına, “Ne oldu anne?” diye sormuş.
“Ölecek gibiyim tatlım. Ama eğer bana yüce dağlardan su getirirsen iyileşeceğim.”
Delikanlı hiç oyalanmadan genç kıza gidip, “Annem yine hastalandı. Yüce dağlardan su getirdiğimi görmüş rüyasında,” demiş.
Genç kız, “Git ama bulutların seni yakalamasından ve oradaki dağların seni öldürmesinden korkuyorum. Benim yirmi dört kanatlı atımı al. Oraya vardığında öğleye kadar bekle. Çünkü dağlar ve bulutlar tam öğle vakti kendilerine bir sofra kurar ve yemek yerler. Sen de o zaman bir testiyle oraya gidip hemen su al ve uç.”
Delikanlı testisini alıp dağlara doğru yola çıkmış. Güneş en tepeye çıkana kadar beklemiş. Daha sonra gidip su almış ve kaçmış. Bulutlar ve dağlar onu fark edince peşine düşmüşler ama yakalayamamışlar. Delikanlı kızın yanına gelmiş. Kız, genç adama fark ettirmeden testiyi alıp başka bir testiyle değiştirmiş. Genç adam eve dönünce annesine su vermiş ve kadın iyileşmiş.
Delikanlı daha sonra avlanmak için ormana gitmiş. Annesi de ejderhaya gidip, “Oğlum bana suyu getirdi. Şimdi oğlana ne yaptıracağım?” diye sormuş.
“Ne mi yapacaksın? Neden oturup kart oynamıyorsun? Ona de ki, babanla hep oynadığımız gibi bahis oynayalım.”
Delikanlı eve döndüğünde annesini neşeli bulmuş. Bu duruma sevinmiş. Kadın masada yemeklerini yerken, “Canım, baban hayattayken ne yapardık biliyor musun? Yemeğimizi yiyip masadan kalktıktan sonra bahse girip kart oynardık.”
Delikanlı, “İstersen benimle oynayabilirsin anne,” demiş.
Oturup kart oynamaya başlamışlar. Annesi oğlanı yenmiş. İpekten bağlarla oğlanın elini öyle sıkı bağlamış ki ipler çocuğun elini kesmiş.
Delikanlı inlemeye başlamış ve annesine, “Anne, beni çöz yoksa öleceğim,” demiş.
Kadın, “Ben de onu istiyorum zaten,” demiş. Sonra ejderhaya seslenmiş. “Hadi gel de onu öldür ejderha.”
Ejderha ortaya çıkıp genç adamı yakalamış ve parçalara ayırarak heybelere doldurmuş. Sonra atının üzerine yerleştirerek ata, “Onu ölüyken de canlıyken olduğu gibi al götür,” demiş.
At hızla delikanlının sevgilisine doğru yol almaya başlamış. Genç kadın adamı görünce ağlamaya başlamış ve parçalarını alıp yan yana dizmiş. Eksik bir parçanın yerine domuzun etini kesip yerleştirmiş. Her bir parçayı yerli yerine koymuş. Ardından sakladığı suyu alıp adamın üzerine serpince delikanlının parçaları birleşmiş. Elmayı ağzına değdirerek ona can vermiş.
Delikanlı canlanınca annesinin evine giderek yere bir kazık saplamış ve hem annesini hem de ejderhayı bir saman yığınının üzerine yerleştirmiş. Ardından saman yığınını ateşe vererek ikisini de yok etmiş. Sonra oradan ayrılıp genç kadının yanına gitmiş. Üç ay boyunca gece gündüz süren bir düğün yapmışlar. Ben de o düğünden kalkıp bu hikâyeyi anlatmaya geldim.
Üç Prenses ve Kirli Ruh
Bir kral varmış. Gençliğinden ihtiyarlığına bir oğlu olmamış. İhtiyarlığında üç kızı olmuş. Doğdukları sabah da Kirli Ruh gelip bu üç kızı almış. Kral, Yılan-Kadın’ı yenmek için uğraşıp dururmuş. Bu uğurda uğraşırken bıyığının ve saçlarının yarısı beyaza dönmüş.
Bir zaman sonra adam oturup düşünmüş. “Ne yapacağım, biliyor musun hanım? Üç yıllığına gideceğim ve döndüğümde bir oğlan doğurmuş olacaksın. Bir yıl içinde bir oğlan göremezsem seni öldüreceğim.”
Yola çıkmış ve bir yıl bir gün boyunca seyahat etmiş. Karısı düşünüp duruyormuş. Tam kadın düşünürken elma taşıyan bir adam geçmiş. O elmalardan her kim yerse hamile kalırmış. Kadın gidip bir elma almış ve yemiş. Sonra da hamile kalmış. Zamanı gelince doğurmuş. Bir oğlu olmuş ve adını Cosmas koymuş. Kral o gece döndüğünde karısını sormak için bir ulak göndermiş.
Kadın, “İsteğin yerine getirildi,” demiş.
Bunun üzerine adam içeri girmiş ve oğlanı görünce kalbi sevinçle dolmuş.
Zaman gelip de oğlan büyüdüğünde babasının tıpkısı oluvermiş. Babası, zamanı gelince ölmüş. Oğlan o zaman dek kendini yetişkin bir adam gibi hisseder olmuş. Küçük parmağı ile sarayı kaldırırmış. Bir gün avdan döndüğünde sarayın temelini kaldırmış ve annesine göğsünü oraya koymasını söylemiş. Annesi göğsünü temelin altına koyunca oğlan sarayı bırakmış. Kadın çığlıklar atmış.
Oğlan annesine, “Anne, söylesene babamın bıyığının yarısı neden beyazdı?” diye sormuş.
Annesi, “Ah canım, baban Yılan-Kadın’ı yenmek için dokuz yıl savaştı ama onu hiç yenemedi,” diye cevap vermiş.
Oğlan, “Peki bir erkek kardeşim yok mu?” diye sormuş.
“Hayır,” demiş kadın. “Ama üç kız kardeşin var. Kirli Ruh onları uzaklara götürdü.”
Oğlan, “Onları nereye götürdü?” diye sormuş.
Kadın da Kirli Ruh’un kızları Güneşin Battığı Diyar’a götürdüğünü söylemiş.
Oğlan babasının eyeri СКАЧАТЬ