Çingene Masalları. Francis Hindes Groome
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Çingene Masalları - Francis Hindes Groome страница 2

Название: Çingene Masalları

Автор: Francis Hindes Groome

Издательство: Maya Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-605-7605-81-8

isbn:

СКАЧАТЬ da gidip kızı bulmuş. (Kızın ağzından ejderhalar çıkıyormuş.)

      “Bu gece yatağa girdiğinde ben de orada olacağım,” demiş.

      Kılıcını alıp delikanlıyla genç kızın yanına gitmiş. Delikanlı, “Kesinlikle olmaz,” demiş. “Madem istiyorsun, kızı sen al.”

      “Biz arkadaş değil miyiz?” diye sormuş ölü adam. “Sen onunla uyuyacaksın. Ben de burada.”

      Gece yarısı olduğunda ölü adam kızın ağzından çıkan ejderhayı görmüş. Kılıcını çektiği gibi ejderhanın üç başını da kesmiş, göğsünün üzerine koymuş. Sonra da yatıp uyumuş. Genç kız ertesi sabah uyandığında kocasının yanında uyuduğunu görmüş. Hemen kızın babasına haber göndermişler: “Kızınız bu sabaha kocasıyla birlikte uyandı.”

      Baba, “Bu delikanlı benim damadım işte,” demiş.

      Prens ise karısını alarak babasının yanına gitmeye niyetlenmiş.

      Ölü adam, onun karşısına dikilip, “Parayı bölüşelim,” demiş. Bölüşmüşler.

      “Parayı böldük, şimdi karını da bölüşeceğiz,” demiş ölü adam.

      Delikanlı, “Onu nasıl böleceğiz? İstiyorsan sen al,” demiş.

      “Hayır, bölüşeceğiz.”

      “İyi de nasıl böleceğiz?” diye sormuş delikanlı.

      Ölü adam, “Ben hallederim,” demiş.

      Genç kıza uzanarak dizlerini bağlamış. “Sen bir ayağını tut, ben de diğerinden tutacağım,” demiş delikanlıya.

      Kızı kesmek için kılıcını havaya kaldırmış. Genç kız korkuyla ağzını açıp haykırınca ağzından bir ejderha düşmüş. Ölü adam bunun üzerine delikanlıya dönerek “Bana eş gerekmez. Para da gerekmez. Diğer adamları öldüren, şu gördüğün ejderha başlarıydı. Artık öldüremezler. Eşin de paran da senin olsun. Sen bana bir iyilik yapmıştın, ben de sana bir iyilik yaptım,” demiş.

      “Ben sana ne iyilik yaptım ki?” diye sormuş delikanlı.

      “Beni o adamların elinden kurtardın ya…”

      Ölü adam mezarına dönerken, Prens de karısıyla birlikte babasına doğru yola çıkmış.

      Dazlak

      Bir zamanlar adamın biri bir kalyon inşa etmiş, içini tayfayla doldurmuş. Akdeniz’den Karadeniz’e doğru yola koyulmuş. Su almak için bir köyde durduğunda dört beş erkek çocuğunun oyun oynadığını görmüş. Çocuklardan biri dazlakmış. Adam çocuğa, “Su nerede?” diye seslenmiş. Dazlak çocuk, adamı suya götürmüş. Adam suyunu aldıktan sonra çocuğa sormuş:

      “Benimle gelir misin?”

      “Gelirim ama bir anam var.”

      “O zaman anana gidelim.” Gitmişler.

      “Oğlunu bana verir misin?”

      “Veririm.”

      Kaptan bir aylık maaşını ödeyerek delikanlıyı yanına almış. Demir alıp yola çıkmışlar. Daha büyük bir köye vardıklarında su bulmak için karaya çıkmışlar.

      Kralın oğlu yürüyüşe çıktığında bir dervişin bir kız portresi sattığını görmüş. Genç adam bu portreyi almış. Çok güzelmiş. Kızın babası yedi yıldır o portre üzerinde çalışıyormuş. Kralın oğlu resmi çeşmenin başına koymuş ve, su içmeye gelenlerden biri “ben bu kızı görmüştüm,” diyecek, diye düşünmüş. Kaptan kıyıya yanaşıp su almaya gitmiş. Gözlerini kaldırınca portreyi görmüş. “Nasıl bir güzellik bu!” demiş. Yeniden tekneye dönerek tayfasına, “Orada bir güzel var. Daha önce hiç böyle bir güzellik görmemiştim,” demiş.

      Dazlak, “Gidip bakayım,” demiş.

      Dazlak çeşmenin başına varıp da portreyi görür görmez kahkahalara boğulmuş. “Dervişin kızı bu. Onu nasıl bulmuşlar ki?”

      Sözünü bitirmesine kalmadan yakalayıp saraya götürmüşler. Dazlak, yakalanır yakalanmaz aklını yitirmiş. İki gün sonra adamlar tekrar gelmiş. “O kızı tanıyor musun?”

      “Tanımak mı? Biz birlikte büyüdük. Annesi öldü. Hem onu hem beni emzirmişti.”

      “Padişahın karşısına çıkacaksın, korkma.”

      Oğlanı, padişahın karşısına çıkarmışlar.

      “Bu kızı tanıyor musun delikanlı?”

      “Tanıyorum, birlikte büyüdük.”

      “Onu buraya getirir misin?”

      “Getiririm. Bana yaldızlı bir kalyon yapın. Yanıma yirmi müzisyen verin. Bırakın oğlunuz da benimle gelsin. Ne yaparsam yapayım kimse bana itiraz etmesin. O zaman giderim. Gidip dönmem yedi yıl sürer.”

      Yanlarına yedi yıl yetecek azık ve su alıp yola koyulmuşlar. Genç kızın ülkesine varmışlar. Şafak sökerken Dazlak, kalyonu kızın evine yanaştırmış. Ev, denize çok yakınmış. Dazlak, “Ben çıkıp güverteye bir bakacağım. Sakın hiçbiriniz kendinizi göstermeyin,” demiş. Sonra yukarı çıkıp güverteyi arşınlamaya başlamış.

      Dervişin kızı uykusundan uyanmış. Güneş artık hem kalyonu hem de evi aydınlatıyormuş. Kız dışarı çıkıp gözlerini ovuşturmuş. Bir aşağı bir yukarı yürüyen adamı görmüş. Başını biraz uzatınca bizim Dazlak’ı fark etmiş. Hemen tanımış.

      “Ne arıyorsun burada?”

      “Senin için geldim, seni görmeye. Çok uzun zaman oldu. Tekneye gelsene. Baban nereye gitti?”

      “Babamın benim portremi yaptığını bilmiyor musun? Onu satmaya gitti. Birkaç gün içinde gelmesini bekliyorum.”

      “Yanıma gel de biraz konuşalım.”

      Kız üzerini değiştirmeye gidince Dazlak da tayfasıyla konuşmaya gitmiş. “İyice gizlenin. Kimse görünmesin. Ben kızı kamaraya götürünce ipleri çözün.”

      Kız kamaraya girmiş. Oturup konuşmaya başlamışlar. Kalyon da yola çıkmış. Dazlak, kralın oğlunu gizlice içeri getirmiş.

      “Bu da kim?” demiş kız. “Ben gidiyorum.”

      “Delirdin mi kardeşim? Gel biraz şeker yiyelim.” Birkaç şeker vererek kızın kendinden geçmesini sağlamışlar.

      “Biraz müzik çalalım sana,” demiş Dazlak.

      Dışarı çıkıp müzisyenleri getirmiş. Çalmaya başlamışlar. Kız, “Kalkıp gitmeliyim, babam gelecek,” demiş.

СКАЧАТЬ