Название: Çingene Masalları
Автор: Francis Hindes Groome
Издательство: Maya Kitap
isbn: 978-605-7605-81-8
isbn:
Vampir, Nita’nın sözlerini duyar duymaz patlamış. Evet, ölmüş ve paramparça olmuş. Nita sabah kalktığında yerde kan olduğunu görmüş. Kayınpederini çağırarak vampirin kalbini hemen sökmesini söylemiş. Kayınpederi, onun sözünü dinleyerek adamın göğsünü yarmış ve kalbini söküp Nita’nın ellerine vermiş. Nita oğlunun mezarına gitmiş. Mezarı kazıp kalbi bedene yerleştirince oğlan uyanmış. Nita babasıyla annesinin mezarına da giderek onları kanla vaftiz etmiş. Onlar da uyanmış. Nita hepsini karşısına alarak neler yaşadığını, vampirin elinden neler çektiğini anlatmış.
Tanrı’nın Vaftiz Oğlu
Bir kraliçe varmış. Bu kraliçe yalnızca bir oğlan doğurmuş. O oğlan da tam bir kahramanmış. Doğar doğmaz babasına, “Baba, bir kılıcın ya da sopan yok mu?” diye sormuş.
“Yok oğlum, ama senin için bir tane yaptırılmasını emrederim.”
Oğlan, “Yaptırma baba,” demiş. “Ben tek başıma, silahsız da giderim.”
Oğlan çok geçmeden yola çıkmış. Uzun bir yolculuk yapmış ve devasa bir ormana gelene kadar hiç durmamış. Artık iyice yorulduğundan biraz dinlenmek için ormandaki bir ağacın altına uzanmış. Bir süre orada durmuş. O sırada yüce Tanrı ve Aziz Peter delikanlının yanına gelmiş. Çocuk henüz vaftiz edilmemiş. Yüce Tanrı, “Yolculuk nereye delikanlı?” diye sormuş.
“Kahramanlık peşindeyim ihtiyar.”
Yüce Tanrı düşünmüş, düşünmüş ve bir kilise yapmış. Sonra delikanlının uyumasını sağlayarak Aziz Peter’a oğlanı taşımasını söylemiş. O da onlarla birlikte kiliseye giderek oğlana Handak adını vermiş. Yüce Tanrı, “Vaftiz oğlum, senin gibi bir kahraman daha gelmeyecek bu dünyaya ve benim vaftiz kızımla evleneceksin,” demiş.
Delikanlı kadar kahraman olan ve yine Tanrı tarafından vaftiz edilmiş bir genç kız varmış. O da Tanrı’nın vaftiz kızıymış ve Tanrı, vaftiz oğluna onunla evlenmesini söylemiş. Sonra oğlanın eline bir şans değneği ile bir kılıç vermiş. Ona güç bahşederek yere bırakmış. Vaftiz babası, Yüce Tanrı’nın ta kendisi olduğundan cennete gitmek üzere oğlanın yanından ayrılmış.
Handak, Tanrı’nın ona güç bahşettiğini anlayınca kahramanlık peşine düşmüş yine. Durup dinlenmeden upuzun bir yolculuk yapmış. Derken büyük bir ormana varmış. Bu ormanda üç yüz yaşında bir ejderha yaşarmış. Kirpiklerinin bir ucu yerde, bir ucu gökteymiş ve aynı saç gibiymiş. Delikanlı ona gidip “Selam olsun,” demiş.
“Hoş geldin.”
Kahraman (ejderha) sesini duyar duymaz onun Tanrı’nın vaftiz oğlu olduğunu anlamış.
Handak ejderhaya, “Tanrı’nın vaftiz kızı uzaklarda mı yaşıyor?” diye sormuş.
“Çok uzak sayılmaz, üç günlük yol.”
Delikanlı yola koyulmuş ve genç kızın yanına varana kadar üç gün dinlenmeden yürümüş. Genç kız, Handak’ı görür görmez onun Tanrı’nın vaftiz oğlu olduğunu anlamış. Onu evine alarak yemek vermiş. “Burada ne arıyorsun Handak?” diye sormuş.
“Buraya seninle evlenmek için geldim,” demiş Handak.
“Kiminle?”
“Seninle.”
Kız, “Dövüşmeden seninle evlenmem,” demiş.
Delikanlıysa, “O halde dövüşelim,” diye yanıt vermiş.
Kavgaya tutuşmuşlar ve üç gün boyunca dövüşmüşler. Kazanan delikanlı olmuş. Sonra kızı alarak vaftiz babasına gitmiş. Vaftiz babası onları kutsayarak evlendirmiş. Bütün toprakların hükümdarı olmuşlar. Ben de geldim, hikâyelerini size anlatmaya.
Bu masal, hikâye açısından biraz zayıf olsa da oldukça ilginçtir. Alice Harikalar Diyarında’daki Tweedledum ve Tweedledee, “Dövüşmeden olmaz!”diye atılırlar. Ama bunun “Tanrı’nın Vaftiz Oğlu”ndan esinlenildiğini ya da alındığını söyleyemem. Ancak Yüce Tanrı ile Aziz Peter’ın, Barbu Constantinescu’nun başka bir Rumen-Çingene masalı olan “Hamilelik Elmaları”nda da ortaya çıkması, Miklosich’in Bukovina’dan alınmış bir Çingene masalı olan “Anne Dayağı”nda başka bir çocuğu vaftiz etmesi de kayda değerdir. Durup dinlenmeden kahramanlık peşinde koşan başka bir kahraman için de Rumen-Çingene masalı “Prens ve Büyücü”ye bakabilirsiniz.
Kralın Damadı Olan Yılan
İhtiyar bir adamla ihtiyar bir kadın varmış. Ne kadar uğraştılarsa da çocukları olmamış. İhtiyar kadın, sürekli adama çatıp dururmuş. Ne yapabilirlermiş ki, artık çok ama çok ihtiyarlamışlar. İhtiyar kadın, “Daha da yaşlandığımızda bize kim bakacak?” demiş.
“Ben ne yapabilirim kadın?”
“Git de bize bir oğlan bul getir adam!”
İhtiyar adam böylece bir sabah kalkmış, eline baltasını almış ve yollara düşmüş. Öğlen vaktine kadar yürümüş, bir ormana varmış. Orada üç gün boyunca arayıp taramış ama hiçbir şey bulamamış. İhtiyar adam artık açlıktan ölmek üzereymiş. Eve dönmek üzere yola koyulmuş. Dönüş yolunda küçük bir yılan bulup bir mendile sarmış ve eve kadar taşımış. Yılanı tatlı sütle beslemiş. Bir hafta iki gün sonra yılan büyümüş. Adam onu bir çömleğin içine koymuş. Zaman geçtikçe yılan çömleğin boyuna gelmiş. Sonra da babasına, “Evlenme vaktim geldi,” demiş. “Kral’a git ve kızını bana iste.”
İhtiyar adam, yılanın kralın kızını istediğini duyunca dövünmeye başlamış. “Vay bana vaylar bana! Kral’ın karşısına nasıl çıkayım? Beni oracıkta öldürür.”
Yılan ne dese beğenirsiniz? “Git baba, korkma. Senden ne isterse ona ben vereceğim.”
İhtiyar adam Kral’ın karşısına dikilmiş. “Selam olsun Kralım!”
“Teşekkürler ihtiyar.”
“Kralım, evlilik bağıyla bir ittifak oluşturmak için geldim.”
“Evlilik bağıyla ittifak mı?” demiş Kral. “Sen bir köylüsün, bense bir kral.”
“Hiç önemi yok Kralım. Eğer kızınızı bana verirseniz, ben de size ne isterseniz veririm.”
Kral ne demiş dersiniz? “Peki ihtiyar, öyle olsun. Şu büyük ormanı görüyor musun? Bütün ağaçları kes, orayı tarlaya dönüştür ve sür. Bütün toprağı ters yüz et. Sabah da darı hasatını topla. Ha, şunu da unutma: bana tatlı sütle yapılmış bir kek getirmelisin. İşte o zaman kızı sana veririm.”
“Tamam Kralım,” demiş ihtiyar.
Ardından da ağlayarak yılanın СКАЧАТЬ