Aşk başka yerde. Elif Usman
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Aşk başka yerde - Elif Usman страница 10

Название: Aşk başka yerde

Автор: Elif Usman

Издательство: Maya Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-8068-39-9

isbn:

СКАЧАТЬ kaynamaya başlayan kazanın fokurtuları, uzaktaki küçük evinin günlerdir kapalı duran kapısından içeri sızamıyordu. Bu yüzden İhsan, dışarıda neler olup bittiğinden tamamen habersizdi. Bir çocuk gibi, o geceyi hatırlatan işaretler yüzünden silinene dek, olanların unutulacağına inanıyordu. Geçmişin yükü sırtında devasa bir kambur oluşturmuşken dik durmaya çalışıyor, kamburunu yok sayarak başkalarından gizleyebileceğini sanıyordu. Ömrünün çoğunu hapishanede geçirmiş bir adam olduğu düşünülürse, bu denli saf kalabilmesi gerçekten de şaşırtıcıydı.

      Sofadaki kan lekesini fark edene kadar devam etti bu durum. Başta kan olduğunu anlamadı. Eğilip baktı sokak kapısının hemen önündeki kırmızılığa. Otuz senedir kimsenin yaşamadığı evine döndüğünden beri kaç kere üstüne basıp geçmiş ama hiç fark etmemişti bu belirgin lekeyi. Yeni oluşmadığı belliydi. Taşın içine sızmıştı.

      Önce bunun ne olduğunu, neyin izi, neyin lekesi olduğunu anlayamadı. Sonra birden aklı fısıldadı ona gerçeği: Kan lekesiydi bu. Filiz’in kanının lekesiydi.

      Dehşete düştü. Otuz yıl öncesine döndü sanki. Filiz’i orada, o sofada, kapının önünde paramparça yatarken gördü. Başı gövdesinden ayrılmış, her taraf kan içinde… Bir insandan bu kadar çok kan akabileceğini bilmezdi. O zaman öğrenmişti. Hayret etmişti. Bütün duyguları ve aklı yaşadığı şokun etkisiyle uyuşmuş bir halde ona bakarken tek düşünebildiği buydu. Demek bu kadar çok kanı vardı insanın.

      Şimdi o anı tekrar yaşarken yine garip bir soru ele geçirdi zihnini. Kan lekesi otuz sene boyunca kalır mıydı? Hiç kaybolmaz mıydı?

      Cinayetten sonra bütün ev temizlenmişti. Ama demek ki orası gözden kaçmıştı. Ve taş, sünger gibi emmişti orada unutulan kanı.

      Aniden harekete geçti. Bir kovaya su doldurdu. Bir bez buldu. Eğilip o küçücük lekeyi temizlemeye koyuldu. Saatlerce uğraştı. Ama leke çıkmıyordu. Çıkmak bir yana azalmıyordu bile. O kadar derinlere işlemiş, taşın bir parçası olmuştu.

      Aklını kaybetmek üzereydi İhsan. O leke orada kaldıkça o evde yaşayamayacağına inanmıştı. Çıkarmak zorundaydı lekeyi, ama başaramıyordu işte. Sonunda yıldığında, hava kararmıştı. İhsan, kendi ellerini bile hayal meyal seçebilmesine rağmen lekeyi hâlâ çok net bir biçimde görebiliyordu. Lekeyi çıkarma umudu tamamen söndüğü için yenilgiyi kabullenerek kalktı, oturma odasındaki kilimi aldı, sofaya getirdi, lekenin üstünü kapatabilecek şekilde yere serdi.

      Olmuştu. Artık görünmüyordu.

      “Nerde oturuyo biliyon mu?”

      “Kim?”

      “Katil.”

      “Yok.”

      “Gel benlen. Ben biliyom.”

      “Gelmem.”

      “Korktun mu?”

      “Yooo. Niye korkayım?”

      “Yalancı. Korktun işte.”

      “Korkmadım!”

      “Gel o zaman.”

      “İyi.”

      Umut okul çıkışında, önünde yürüyen iki çocuğun arasında geçen bu konuşmaya kulak misafiri olmuştu. Çocuklardan iri yarı olanı daha çelimsiz olanını kolundan tutmuş, adeta sürüklüyordu. Katilin evini ona göstermek için sabırsızlandığı belliydi. Umut bir an olduğu yerde kalıp, hararetli hararetli konuşarak uzaklaşan iki çocuğun arkasından baktı. Sonra ani bir kararla, eve dönüş yoluna sapmaktan vazgeçti. Katilin evine doğru ilerleyen çocukların peşine takıldı. Bunu neden yaptığını tam olarak bilmiyordu. Belki, günlerdir sahilde göremediği İhsan’ın nerede yaşadığını görmek istemişti. Belki de, “katil” diye bahsedilen o adamın gerçekten de İhsan olup olmadığını öğrenme ihtiyacı duymuştu. Çünkü kim ne söylerse söylesin hâlâ inanmakta zorlanıyordu buna. Bir yanlışlık olduğuna, anasının ve balıkçı Yusuf ’un İhsan’ı başkasıyla karıştırdıklarına inanmak istiyordu. Köye döndüğü söylenen katilin o olduğu yargısına nasıl varmışlardı ki? Belki de başka biriydi. Umut, bütün kalbiyle öyle olmasını umuyordu.

      Köyün bir labirenti andıran dar sokakları boyunca ve iki çocuğun peşi sıra yürürken içinden hep dua etti. “Allah’ım, n’olur o, o olmasın!” dedi defalarca. Kulaklarını tıkamaya, birkaç metre önündeki çocukların konuşmalarını duymamaya çalıştı. Ama başaramadı.

      “Kadını baltaylan doğramış. Kafasını koparmış,” diye heyecanla anlatıyordu iri yarı olanı.

      “Atma be!” diye cevap verdi çelimsiz olanı.

      “Doğru diyorum! Babamgil konuşurken duydum!”

      “Yemin et!”

      “Vallaha billaha!”

      “Ekmek kuran çarpsın de!”

      “Ekmek kuran çarpsın!”

      “Anam babam ölsün de!”

      “Anam babam ölsün!”

      Çelimsiz çocuk ancak şimdi tatmin olmuştu. Ona göre, yalan yere yemin edilebilirdi, ekmek kuran çarpsın da denebilirdi, ama anam babam ölsün denemezdi. Demek ki doğru söylüyordu arkadaşı.

      Çocuklar arasındaki en etkili yemin olan “Anam babam ölsün” cümlesi, Umut’u bile şüpheye düşürdü. Ama sadece bir an için. Sonra hemen aklına, kendisinin böyle durumlarda oynadığı oyun geldi. Anasına yalan söylediği zamanlar, dışından yemin ederken, içinden etmiyorum diye geçirirdi. İki gözüm önüme aksın dediğinde, yine içinden, akmasın derdi. Böylece hem anasının hem de Allah’ın gazabından yakayı kurtardığını düşünürdü. Öyle ya, Allah herkesin içini görürdü, aklından geçenleri bilirdi; onun için ağzının ne söylediği değil, içinden ne geçtiği önemli olmalıydı.

      Bu arada köyün diğer ucuna varmışlardı. Artık evler seyrekleşmiş, yürüdükleri yol bozulmuştu. Bir süre daha yürümeye devam ettiler. Köyün sınırları dışına çıktılar. Burası Umutların evi gibi mezarlık tarafında değil, köyün kuş uçmaz kervan geçmez, yolu bile olmayan yukarı taraflarındaydı. Peşlerindeki Umut’un farkında bile olmayan çocuklar, civardaki tek evin önünde durdular. Bu küçük, tek katlı, eskilikten her tarafı dökülen, neredeyse harabe gibi evi görünce Umut da durdu.

      İri yarı çocuk, parmağıyla evi işaret ederek, “İşte burası!” dedi.

      Çelimsiz arkadaşı, sanki hayatında ilk kez ev görüyormuş gibi hayretle baktı katilin evine. Sonra korkuyla sordu. “İçeride midir şimdi?”

      “Bilmem.”

      “Ya içerideyse?”

      İri çocuk bir an düşündü. Sonra bunu anlamak için bir yol geldi aklına. Eğildi. СКАЧАТЬ