Aşk başka yerde. Elif Usman
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Aşk başka yerde - Elif Usman страница 6

Название: Aşk başka yerde

Автор: Elif Usman

Издательство: Maya Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-8068-39-9

isbn:

СКАЧАТЬ mi?”

      “Sayılır.”

      Umut sonunda tatmin olmuş gibi sustu. Ama suskunluğu uzun sürmedi.

      “Niye geldin buraya?”

      Ölmek için diyemedi İhsan.

      “Bilmem,” dedi.

      Umut cevaptan memnun kalmamıştı.

      “Filiz’i görmeye mi geldin?”

      Böyle bir soru beklemeyen İhsan irkildi. İçinden bir sızı gibi Filiz geçti.

      “Evet,” dedi güçsüz bir sesle.

      “Neyin oluyor Filiz?”

      “Karım,” dedi daha da güçsüz bir sesle. Yüzünde otuz senedir hiç eksilmemiş acının izleri belirdi. Gözlerinin önüne görünmez bir perde indi, bakışları donuklaştı.

      Umut, İhsan’daki belirgin değişim karşısında yaşından beklenmeyecek bir olgunluk göstererek sustu. İhsan da susuyordu. Gözleri denizde, tekdüze bir ritimle kürekleri çekiyordu. Deniz durgundu; çok nadir görülen bir sessizlik hakimdi doğada. Kürekler suya girip çıktıkça duyulan şıpırtı dışında hiçbir ses yoktu. Bazen de uzaklarda bir martı viyaklıyordu, o kadar.

      Umut, İhsan’a bakarken babasını görüyordu. O da hep böyle susardı. O da hep böyle, yüzünde ciddi bir ifadeyle, gözleri dalgın çekerdi kürekleri. Ona bakınca da tıpkı şimdi olduğu gibi hem birçok soru sormak ister, hem de çekinirdi. Her şey o kadar eskisi gibiydi ki, elinde olmadan, karşısındaki yabancı adamı babasının yokluğundan doğan boşluğa sığdırmak istedi Umut. Elinde olmadan, babasına duyduğu yakınlığa benzer bir yakınlık duydu ona.

      Beraber balık tuttular. İhsan o kadar acemiydi ki, kendini bildi bileli babasına çıraklık yapan Umut ona yardım etmese belki de hiç balık tutamadan akşamı edecekti. Umut, hiç fark etmeden öğrendiklerini, bildiğini kendisinin bile o ana dek bilmediği her şeyi anlattı ona. Nerede daha bol balık çıktığını, ağı attıktan sonra ne kadar beklemesi gerektiğini, ağı toplayacakları zamanı hep Umut söyledi. Akşama doğru işleri bitmişti. Denizin üzerinde güneş batarken dönüş yoluna çıktılar. Ancak o zaman merak ettiği sorulardan birini sorma cesaretini buldu Umut.

      “Senin çocuğun var mı İhsan Amca?”

      Beraber geçirdikleri günün sonunda, o yabancı adam artık İhsan Amca olmuştu.

      “Yok.”

      İhsan’ın gözleri doldu bunu söylerken. Birden dili çözüldü.

      “Olacaktı, ama olmadı. Karım… Filiz… öldüğünde altı aylık hamileydi.”

      Yüzünde acı bir tebessüm belirdi. Yaşlı gözlerle Umut’a baktı.

      “Karım ölmeseydi, çocuğum doğsaydı, şimdi otuz yaşına gelmiş olacaktı. Senin yaşında bir torunum olacaktı belki de.”

      Umut dayanamadı.

      “Neden öldü karın?” diye soruverdi.

      İhsan içten bir sesle, “Bilmiyorum,” dedi. “Bunu ben de sordum kendime, otuz sene boyunca her gün bu soruyu sordum ama yanıtı bulamadım.”

      Umut hiçbir şey anlamamıştı. Bu sırada kara da görünmüştü. Kıyıya yanaşıp demir atarlarken, “Yarın kasabadaki balık pazarına gidiyorum,” dedi İhsan. “ Sen de gelip bana yardım eder misin?”

      “Bilmem ki… Yarın okul var.”

      “Kaça gidiyorsun?”

      “Beşe. Bu sene bitecek.”

      “Sonra ne yapacaksın?”

      “Balıkçı olacağım.”

      İhsan güldü. Babası da tıpkı böyle gülerdi, Umut balıkçı olacağını söylediğinde. Bozuldu Umut. “Ne var?” dedi. “Olamaz mıyım?”

      İhsan, Umut’un bozulduğunu anlamıştı. Alttan aldı.

      “Niye olamayasın canım? Olmuşsun bile.”

      “Niye güldün öyleyse?”

      “Ben de çocukken bir sürü şey olmak istiyordum. Hiçbir şey istediğim gibi olmadı.”

      “Benim olacak ama.”

      “Tamam, tamam. Kızma.”

      “Kızmıyorum.”

      Kızmadığını ispatlamak istercesine gülümsedi. İhsan da ona gülümsedi.

      Dostlukları o gülümseyişle başladı. Ertesi gün Umut, okuldan kaçıp İhsan’la kasabaya gitti. Beraber pazarda balık sattılar. Sonra yine balık tuttular. Teknede geçirdikleri saatler boyunca İhsan ona hep Filiz’i anlattı. Otuz senedir uyanık olduğu her an onu düşündüğünü, uyuduğunda da rüyalarında hep onu gördüğünü anlattı. Hiçbir zaman unutmadığını, unutmaya da çalışmadığını anlattı. Hatırlamak ne kadar acı verirse versin, unutmak kadar korkunç olamazdı.

      Aşkın ne olduğunu ilk İhsan’dan öğrendi Umut. Babasının da annesini böyle sevip sevmediğini merak etti. Sanmıyordu. Bir gün bile annesinden böyle bahsetmemişti babası. Onun adını anarken sesi böyle titrememişti, gözleri böyle dolmamıştı. İhsan’ın çektiği acının büyüklüğünü görmesine rağmen, büyüyünce birisini, onun Filiz’i sevdiği gibi sevmeyi diledi Umut. Kim bilir ne kadar güzel şeydi böyle sevmek… Böyle âşık olmak… Böyle unutamamak…

      Günler geçtikçe dostlukları pekişti. Öyle ki, Umut bir daha kimseye anlatmamak için yemin ettiği bir sırrını açacak kadar yakın hissetti kendini İhsan’a.

      “Babam bir ağaca dönüşecek,” dedi. “Cehennemde yanmayacak o. Ağaç olacak. Hem de kocaman bir ağaç… O kadar büyüyecek ki, dalları göğe değecek.”

      Sustu ve İhsan’ın gülmesini, alay etmesini bekledi korkuyla. Ama İhsan gülmedi. Alay da etmedi. Son derece ciddi bir ifadeyle baktı Umut’un yüzüne.

      “Filiz de çiçek oldu,” deyiverdi sonra. “Gördün mü, nasıl çiçekler sarmıştı mezarın etrafını. İşte onların hepsi Filiz.”

      Umut’un yüzüne geniş bir tebessüm yayıldı. Babası öldüğünden beri ilk defa yalnız olmadığını hissetti. Kendi gibi düşünen birinin olması ne büyük bir mutluluktu.

      “Gördüm,” dedi. “Filiz’in ağaç olması saçma olurdu zaten. Onun çiçek olması iyi.”

      İhsan ciddi ciddi başını salladı.

      “Evet.”

      Umut da ciddiyetle devam etti.

      “Bence en fenası ot olmak. İnşallah ben ot olmam ölünce.”

      “Olmazsın, СКАЧАТЬ