.
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу - страница 15

Название:

Автор:

Издательство:

Жанр:

Серия:

isbn:

isbn:

СКАЧАТЬ kadar ona eşlik etti.

      “Ruhsatım var,” diye açıkladı. “Kesinlikle sizi hedef almamıştım. Sadece korkutmak istemiştim.”

      “Bunu da başardınız,” diye yanıtladı Wallander. “Ama geceleri uyusanız sanırım daha iyi olur. Bu işi yapmış olanların bir daha geleceklerini sanmıyorum.”

      “Siz uyuyabilir miydiniz?” diye sordu Nyström. “Siz uyuyabilir miydiniz? Komşularınız masum hayvanlar gibi katledilse!”

      Kurt Wallander aklına uygun bir yanıt gelmediği için susmayı tercih etti.

      “Kahve için teşekkür ederim,” diye ekledi çarçabuk, sonra da arabasına binerek oradan ayrıldı.

      Her şey ters gidiyor, diye düşündü. İpucu yok, hiçbir şey yok. Sadece Rydberg’in komik düğümü ve “yabancı” sözcüğü. Yaşlı bir çift, kenarda köşede paraları yok, değerli eşyaları yok. Öyle bir yöntemle öldürülüyorlar ki olağan bir saldırıdan başka bir şeyler olduğunu düşündürüyor insana.

      Nedeni kin olan bir cinayet ya da intikam.

      Başka bir şeyler olmalı, diye düşündü. Bu iki insanın alışılmış ve normal düzeniyle bağdaşmayan bir şeyler olmalı.

      Ne olurdu, şu at konuşabilseydi.

      Bu atla ilgili onu huzursuz eden bir şey vardı ve deneyimli bir polis olarak bu huzursuzluk hissini görmezden gelmemesi gerektiğini biliyordu. Bu atla ilgili yolunda gitmeyen bir şey vardı.

      Sekize dört kala Ystad emniyetine vardı. Rüzgâr daha da artmış, artık fırtınaya dönmüştü. Buna rağmen hava birkaç derece ısınmış gibiydi.

      Kar yağmasın yeter, diye düşündü. Santraldeki Ebba’yı başıyla selamladı. “Rydberg geldi mi?” diye sordu.

      “Odasında,” diye yanıtladı Ebba. “Sürekli telefon geliyor. Televizyon, radyo, basın. Ve il emniyet müdürü de aradı.”

      “Onları bir süre daha benden uzak tutar mısın?” diye rica etti Wallander. “Önce Rydberg’le konuşmak istiyorum.” Ceketini odasına astı, sonra aynı koridor üzerinde birkaç kapı ötedeki Rydberg’in odasına gitti. Kapıyı tıklattığında karşılık olarak bir homurtu duydu.

      İçeri girdiğinde Rydberg odanın ortasında durmuş, pencereden dışarı bakıyordu. Pek de uykusunu almışa benzemiyordu.

      “Selam,” dedi Wallander. “Kahve getireyim mi?”

      “Çok iyi olur. Ama şeker istemez. Şekeri bıraktım.”

      Wallander plastik bardaklarda kahve alarak Rydberg’in odasına döndü.

      Kapının önünde durdu.

      Nasıl bir karara vardım ki, diye düşündü. Kadının son sözlerini gizli mi tutmalıyız? Bu gibi olaylarda hep dediğimiz gibi soruşturmanın selameti açısından? Yoksa açıklamalı mıyız? Benim kararım ne ki?

      Hiçbir fikrim yok, diye düşündü; aklı karışıktı, ayakkabısının ucuyla kapıyı iteledi.

      Rydberg masasında oturmuş seyrek saçlarını tarıyordu. Wallander yayları yıpranmış ziyaretçi koltuğuna çöktü.

      “Yeni bir koltuk alsan iyi olur,” dedi.

      “Para yok,” diye yanıtladı Rydberg ve tarağını masanın çekmecesine koydu.

      Kurt Wallander kahve bardağını koltuğun yanına, yere koydu.

      “Bu sabah o kadar erken uyandım ki,” dedi. “Nyström’lere gittim, onlarla bir kez daha görüştüm. Yaşlı adam bir çalılıkta pusuya yatmıştı, av tüfeğiyle üzerime ateş etti.”

      Rydberg, Wallander’in yüzünü işaret etti.

      “Saçmadan değil,” diye açıkladı bunun üzerine. “Kendimi yere attım, ondan oldu. Nyström silah ruhsatının olduğunu söylüyor. Ne bileyim.”

      “Bir şeyler öğrenebildin mi?”

      “Yok. Yeni hiçbir şey yok. Para yok, hiçbir şey yok. Yalan söylemiyorlarsa tabii.”

      “Niye yalan söylesinler ki?”

      “Niye söylemesinler?”

      Rydberg kahvesini yudumladı, yüzünü ekşitti.

      “Polislerin büyük bir kısmının ülser olduğunu biliyor musun?” diye sordu.

      “Bilmiyordum.”

      “Eğer doğruysa, nedeni böyle kötü kahvelerdir.”

      “Ne yapalım, olayları kahve içerken çözüyoruz.”

      “Şimdi olduğu gibi mi?”

      Wallander başıyla onayladı.

      “Elimizde ne var? Hiçbir şey.”

      “Çok sabırsızsın, Kurt.” Rydberg bir yandan eliyle burnunu silerken ona baktı. “Yaşlı bir öğretmen gibi konuştuğumu biliyorum,” diye devam etti. “Ama bana öyle geliyor ki sabrımızı bu kadar çabuk tüketmemeliyiz.”

      Soruşturmayı bir kez daha gözden geçirdiler. Olay yeri parmak izini araştırmış ve kayıtlardakilerle karşılaştırmıştı. Hansson yaşlılara saldırdıkları bilinen kişilerin olay sırasında nerede, hapishanede mi yoksa başka bir yerde mi olduklarını araştırıyordu. Lenarp’ta yaşayan insanlarla yapılan görüşmelere devam edilecek, göndermeyi düşündükleri anket de belki yeni bilgileri açığa çıkaracaktı. Wallander de Rydberg de Ystad’daki polisin işini özenle ve uygun yöntemlerle yapacağını biliyordu. Er ya da geç bir şeylere rastlayacaklardı. Bir ize, bir ipucuna. Onlara sistemli ilerleyip beklemekten başka şey kalmıyordu.

      “Olayın nedeni,” diye atıldı Wallander. “Eğer neden para değilse. Ya da saklanmış para olduğuna dair söylenti. Ne olabilir başka? Ya da boyundaki ilmik? Sen de benim gibi düşünüyor olmalısın. Bu cinayette intikam ya da kin kokusu var. Ya da her ikisi de.”

      “Gözünün önüne kafaları oldukça karışık birkaç hırsız getir,” diye karşılık verdi Rydberg. “Farz et ki Lövgren’lerin para saklamış olduklarından kesinlikle eminler. Farz et; oldukça gözleri dönmüş ve insan hayatının onlar için bir önemi yok. Böylesi durumda işkence fazla olağan dışı sayılmaz.”

      “Kim bu denli gözü dönmüş olabilir ki?”

      “Benim gibi sen de çok iyi biliyorsun ki insanları akıl almaz işler yapmaya sevk eden bir dizi uyuşturucu var.”

      Tabii ki Kurt Wallander bunu biliyordu. Şiddetin giderek artmasına çok yakından tanık olmuştu, hemen her defasında işin arkasında uyuşturucu kaçakçılığı ve bağımlılık yatıyordu. Ystad artan şiddetin sonuçlarıyla henüz ender karşılaşıyor olsa da tüm bunların giderek yaklaşmayacağı anlamına gelmiyordu bu.

      Huzurlu СКАЧАТЬ