Silahlarin Teslimi . Морган Райс
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Silahlarin Teslimi - Морган Райс страница 7

СКАЧАТЬ style="font-size:15px;">      Godfrey, adamları giderken izledi ve kafasını salladı.

      “Bu ne işimize yarayacak ki? Altın altındır. Onun için hayatlarımızı riske sokmayacağım. Bırak gitsin. Her zaman daha fazlası gelir.”

      Godfrey döndü ve ufukta Kendrick ve Erec’in adamlarının kayboluşlarını izledi, onlar hakkında daha fazla endişeleniyordu. Artık desteği yoktu ve öncekine göre daha yalnızdı. Tüm planlarının kafasına çöktüğünü hissediyordu.

      “Şimdi ne yapacağız?” diye sordu Fulton.

      Godfrey omuzlarını silkti.

      “Hiç bir fikrim yok,” dedi.

      “Bunu söylememen gerekir,” dedi Fulton. “Artık komutan sensin.”

      Fakat Godfrey yeniden omuzlarını silkti. “Doğruyu söylüyorum.”

      “Bu savaş işi çok zor,” dedi Akorth, miğferini çıkarmış göbeğini kaşırken. “İşler pek umduğun gibi gitmedi, değil mi?”

      Godfrey atında otururken kafasını salladı, ne yapması gerektiğini düşünüyordu. Hiç beklemediği bir el gelmişti ve acil durum planı yoktu.

      “Geri mi dönsek?” diye sordu Fulton.

      Godfrey “Hayır,” dedi ama kendinden çıkan sese kendi de şaşırdı.

      Diğerleri dönüp şaşırmış halde ona baktılar. Emirlerini duymak için yaklaştılar.

      “Harika bir savaşçı olmayabilirim,” dedi Godfrey, “ama oradakiler benim kardeşlerim. Götürülüyorlar. Geri dönemeyiz. Bunun anlamı ölüm olsa bile.”

      “Aklını mı kaçırdın?” diye sordu Silesialı general. “Oradakilerin hepsi Gümüş’ün, MacGillerin ve Silesialıların en kaliteli askerleri, hepsi öyle; ve İmparatorluk adamlarına karşı savaşmadılar. Bizim bir kaç bin adamımızın senin emrin altında bunu nasıl başaracığını düşünüyorsun?”

      Godfrey ona döndü, sinirlenmişti. Kendinden şüphe duyulmasından bıkmıştı.

      “Hiç kazanacağız demedim,” diye karşılık verdi. “Tek söylediğim bunun yapılacak en doğru şey olduğu. Onları terk etmeyeceğim. Eğer dönüp evinize gitmek istiyorsanız, buyrun. Onlara kendi başıma saldıracağım.”

      “Tecrübesiz bir kumandansın,” dedi küçümseyerek. “Neden bahsettiğini bile bilmiyorsun. Tüm bu adamları kesin ölüme götüreceksin.”

      “Öyle,” dedi Godfrey. “Gerçek bu. Fakat bir daha benden şüphelenmeyeceğine söz vermiştin. Ben geri dönmüyorum.”

      Godfrey biraz yukarı çıkıp tüm adamları tarafından görünebilmek için atını biraz ileriye sürdü.

      “ADAMLARIM!” diye bağırdı, sesi patlıyordu. “Beni, Kendrick, Erec ya da Srog gibi güvenilir bir komutan olarak görmediğinizi biliyorum. Bu doğru. Onlardaki yetenek bende yok ama yürekliyim en azından gerektiğinde. Sizler de öyle. Tek bildiğim orada yakalanmış olanların kardeşlerimiz olduğu. Ben şahsen gözlerimin önünde onlar tutsak edilirken, köpekler gibi evimize şehirlerimize dönüp İmparatorluk’un bizi gelip öldürmesini beklemek üzere yaşamayı tercih edemem. Şundan emin olun ki bizi bir gün öldürecekler. Şu an hepimiz dimdik aşağı inip, savaşabilir ve özgür adamlar olarak düşmanı kovalayabiliriz. Ya da utanç ve iki paralık şerefimizle dönebiliriz. Seçim sizin. Benimle gelin; hayatta kalabilirsiniz ya da ölürsünüz her halükarda zafere gideriz!”

      Adamları haykırdılar, öyle hevesli bir haykırıştı ki Godfrey bile şaşırdı. Hepsi kılıçlarını havaya kaldırdılar, Godfrey de cesaretlendi.

      Ayrıca biraz önce söylediklerinin gerçekliğine varmasını sağladı. Bunları söylerken üzerinde hiç düşünmemişti, anın şevkine kapılmıştı. Şimdi ise kendini buna adadığını, kendi sözlerinin üzerinde yarattığı şaşkınlığı fark ediyordu. Kendi cesareti onu korkutmuştu.

      Adamlar atlarının üzerinde yürüyüşe geçmiş, silahlarını ve son bir saldırı için kendilerini hazırlıyorlardı. Akorth ve Fultın yanına geldiler.

      “İçki?” diye sordu Akorth.

      Godfrey döndü ve onu şarap tulumuna uzanırken gördü, Akorth’un ellerinden neredeyse çekti; kafasını geriye atıp durmaksızın içti, tulumun tamamını yuvarlamıştı, sadece nefes almak için sonuna doğru durabilmişti. Nihayet Godfrey ağzını sildi ve tulumu geri verdi.

      Ne yaptım ben? diye düşündü. Kazanamayacağı bir savaşa kendini ve diğerlerini atıyordu. İyice düşünmüş müydü?

      “Sende bundan eser yok sanıyordum,” dedi Akorth, sırtına dostça vurarak. “Ne konuşmaydı ama, bir tiyatro oyunundan bile daha iyiydi!”

      “Bu gösteriye bilet kesmeliydik!” diye ekledi Fulton.

      “Bir yerde haklısın,” dedi Akorth. “Titreyerek ölmektense alnımız açık ölmek daha iyidir.”

      “Tabii titrerken ölmek, genelev yatağında olacaksa o başka,” dedi Fulton.

      “Doğru söze ne denir!” dedi Fulton. “Ya da ellerimizde maşrapalarımız, geriye düşmüş kafalarımızla ölmeye ne dersiniz?”

      Akorth içkisini yudumlarken, “Hiç fena olmazdı gerçekten,” dedi.

      “Fakat bir süre sonra sanırın sıkıcı bir hale gelirdi,” dedi Fulton. “Bir adam kaç maşrapa içebilir, kaç kadını yatağa atabilir?”

      “Aslında çok,” dedi Akorth.

      “Öyle bile olsa, farklı bir şekilde ölmek de eğlenceli olur. O kadar sıkıcı olmaz.”

      Akorth iç geçirdi.

      “Eğer tüm bunları atlatırsak, en azından içmek için gerçek bir nedenimiz olacak. Hayatımızda ilk kez bunu gerçekten hak etmiş olacağız.”

      Godfrey döndü, Akorth ve Fulton’un sonu gelmez sohbetlerini kesmeyi hedefliyordu. Odaklanmaya ihtiyacı vardı. Artık adam olması, hayatı hafife alan o avare hallerini  ve taverna ağzını geride bırakması gerçek dünyada gerçek adamları etkileyen gerçek kararlar vermesi gerekliydi. Bir ağırlık hissetti, babasının da böyle hissedip hissetmediğini merak etti. Garip bir biçimde ondan ne kadar nefret etse de onu anlamaya başlamıştı hatta ve hatta dehşetle fark ettiği üzere onun gibi oluyordu.

      Önündeki tehlikeyi unutarak Godfrey kendine güven patlaması altında kaldı. Aniden atını tekmeledi ve bir savaş çığlığıyla vadiden aşağı hızla inmeye başladı.

      Arkasından binlerce askerin çığlığı ve arkalarından gelirken atlarının çıkardığı sesler kulakları doldurarak duyuldu.

      Godfrey şimdiden çakır keyifti, rüzgarı saçlarında hissediyor, şarap kafasına etki ediyordu. Kesin ölümlerine doğru giderken СКАЧАТЬ