Silahlarin Teslimi . Морган Райс
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Silahlarin Teslimi - Морган Райс страница 8

СКАЧАТЬ görünce gerildi.

      Bunlar ne MacGil’in adamlarıydı ne de İmparatorluk askerleri. Thor giydikleri zırhtaki amblemi tanır gibi oldu ama yeni kılıcının kabzasını sıkıca tutarken kim olduklarından veya neden saldırdıklarından tam olarak emin olamadı.

      “Eski adamlarım. McCloudlar,” diye açıkladı McCloud, Andronicus’a.  “Eski şanlı McCloud askerleri. Bir zamanlar eğittiğim ve birlikte savaştığım adamlar.”

      “Şimdi sana karşılar,” dedi Andronicus. “Seni savaş alanında karşılamaya hazırlanıyorlar.”

      Tek gözü olmayan McCloud küçümser bir ifadeyle baktı, yüzünün yarısında İmparatorluk mührü vardı ona çok ürkütücü bir hava katıyordu.

      “Üzgünüm lordum,” dedi. “Bu benim hatam değil, bu oğlum Bronson’ın işi. Kendi halkımı bana karşı kışkırttı. O olmasaydı şimdi hepsi bu yüce davada bana katılıyor olacaklardı.”

      “Oğlunla ilgisi yok,” diyerek ona dönüp düzeltti Andronicus, sesi çelik kadar sertti. “Sebebi zayıf bir kumandan ve zayıf bir baba olman. Oğlunun hatasının sebebi sensin. Kendi adamlarını bile kontrol edemeyeceğini bilmem gerekirdi. Seni uzun zaman önce öldürmeliydim.”

      McCloud gerildi ve zorla yutkundu.

      “Lordum, sadece bana karşı savaşa gelmediklerini size karşı durduklarını da hesaba katmalısınız. Halka İmparatorluğu’nu çökermek istiyorlar.”

      Andronicus kafasını salladı, kuru kafa kolyesine dokundu.

      “Ama şu an sen benim yanımdasın,” dedi. “O yüzden bana karşı savaşanlar sana karşı da savaşıyorlar.”

      McCloud kılıcını çekti, yaklaşan orduya küçümseyerek baktı.

      “Kendi adamlarımın her biriyle dövüşüp hepsini öldüreceğin,” dedi.

      “Biliyorum,” dedi Andronicus. “Eğer yapmazsan seni ben öldüreceğim. Yardımına ihtiyacım olduğu için değil. Adamlarım tahmin edebileceğinden bile fazla zararı zaten verecek- özellikle de oğlum Thornicus.”

      Thor atında oturmuş bu sohbeti şöyle bir duyuyor ama aynı zamanda hiç bir kelimesini dinlemiyordu. Sersemlemişti. Zihni algılayamadığı yabancı düşüncelerle, beyninde nabız gibi atan ve ona sürekli olarak babasına ettiği bağlılık yeminini, İmparatorluğa karşı olan görevini ve Andronicus’un oğlu olarak kaderini hatırlatan düşüncelerle  doluydu. Düşünceler bitmeden tükenmeden zihninde dolanıyordu ve ne kadar çabalasa da kafasını toplayamıyor, kendi düşüncelerine yer açamıyordu. Kendi vücudu tarafından tutsak edilmiş gibiydi.

      Andronicus konuşurken ettiği her kelam Thor’un zihninde bir öneriye ardından emre dönüşüyordu. Sonra bir şekilde kendi düşüncesi haline geliyordu. Thor bununla mücadele etti, küçük bir yanı bu işgalci hislerden zihnini kurtarmaya, bir netlik kazandırmaya çalışıyordu. Ama mücadelesi arttıkça bunu başarmak daha zor hale geliyordu.

      Atında oturup düzlüklerden dörtnala gelen orduyu görürken damarlarında akan kanı hissetti ve tek düşünebildiği şey babasına olan sadakati, onun karşısında duran herkesi yerle bir etme isteğiydi. İmparatorluğu yönetmek onun kaderiydi.

      “Thornicus beni duydun mu?” diye dürttü onu Andronicus. “Savaş alanında baban için kendini kanıtlamaya hazır mısın?”

      “Evet baba,” diye cevap verdi Thor, gözünü ona dikerek. “Sana karşı savaşan herkesle savaşırım.”

      Andronicus kocaman gülümsedi. Döndü ve adamlara baktı.

      “ADAMLARIM!” diye kükredi. “Düşmanı karşılama, Halka’yı geriye kalan isyancılardan sonsuza dek kurtarmanın vakti geldi. Bizlere meydan okuyan McCloud adamlarıyla işe başlayacağız. Thornicus, oğlum, bize savaşta önderlik edecek. Beni takip ettiğiniz gibi onu takip edeceksiniz. Benim için vereceğiniz hayatlar gibi onun için de hayatınızı vermekten çekinmeyeceksiniz. Ona yapılan ihanet bana yapılır!”

      “THORNICUS!” diyerek bağırdı Andronicus.

      Arkalarındaki binlerce İmparatorluk askerleri yankı yaparak “THORNICUS!” diye haykırdılar.

      Thor cesaretlenerek yeni kılıcını, sevgili babasının ona verdiği İmparatorluk kılıcını havaya kaldırdı. İçinden akan bir güç hissetti; bu neslinin gücü, halkının gücü ve kim olması gerektiğiydi. Nihayet evindeydi, tekrar babasına kavuşmuştu. Babası için Thor her şeyi yapardı, ölümü bile göze alırdı.

      Thor, savaş çığlığını haykırarak atını topukladı ve vadiden ilk savaşı için aşağı inmeye başladı. Arkasındaki ordu da büyük çığlıklar atıyor, binlerce, on binlerce adam Thornicus yolunda ölümlerine hazırlanıyordu.

      ALTINCI BÖLÜM

      Mycoples devasa Akron ağının içine sıkışmış kıvrılarak, uzanmasına ve kanat çırpmasına olanak olmadan oturuyordu. İmparatorluk gemisinin dümen bölümünde ağdan kurtulma mücadelesi içinde çenesini, kollarını hareket ettiremiyor, pençelerini geremiyordu. Kendini hayatı boyunca bu kadar kötü, özgürlükten ve güçten bu denli mahrum hissetmemişti. Bir topun için kıvrılmış, yavaşça göz kırpıyor, kendinden ziyade Thor için çaresiz hissediyordu.

      Mycople Thor’un enerjisini, bunca mesafeye rağmen hissediyordu, gemisi denize açılmış, canavar dalgalar arasında aşağı yukarı hareket ediyordu; dalgalar güverteye vurdukça vücudu bir havaya kalkıyor bir yere çarpıyordu. Mycoples, Thor’un değiştiğini, başka biri haline geldiği artık o tanıdığı adam olmadığını hissediyordu. Kalbi kırılıyordu. Bir şekilde onu hayal kırıklığına uğrattığını hissetmeden alamadı kendini. Bir kez daha mücadele etti, ona gitmeyi, onu kurtarmayı her şeyden çok istiyordu ama özgürlüğüne kavuşamıyordu.

      Kocaman bir dalga güverteyi vurdu ve Tartuvain dalgaları ağının altında kayarak onun kaymasına ve kafasını ahşap gövdeye çarpmasına neden oldu. Sinip, hırlamaya başladı, eski ruhundan ya da gücünden eser yoktu. Yeni kaderine boyun eğmiş, öldürülmek hatta daha kötüsü tutsak edilmek için götürüleceğini biliyordu. Kendine ne olacağı umurunda değildi. Sadece Thor’un iyi olmasını istiyordu. Tek istediği ona saldıranlardan intikam alacağı bir şans, son bir şanstı.

      “İşte orada! Güvertenin diğer tarafına kaymış!” diye bağırdı İmparatorluk askerlerinden biri.

      Mycoples aniden yüzündeki hassas pulları delip geçen bir acı hissetti ve iki İmparatorluk askerini ellerinde yaklaşık on metrelik hançeriyle gördü; güvenli bir mesafeden ağ içinden onu dürtüyorlardı. Onlara saldırmak istedi ama engelleri vardı. Mycoples onlara hırlarken, onlar tekrar tekrar onu dürtüyor, gülüyor ve eğleniyorlardı.

      “O kadar da korkunç değil, değil mi?” diye sordu biri diğerine.

      Öteki de güldü, hançerini gözlerine yakın bir yere batırıyordu. Mycoples son saniyede kaçınarak kör olmaktan kurtuldu.

      “Uçan bir hayvan olarak aslında zararsız,” dedi biri.

      “Yeni СКАЧАТЬ