Usta ile Margarita. Bulgakov Mihail
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Usta ile Margarita - Bulgakov Mihail страница 32

Название: Usta ile Margarita

Автор: Bulgakov Mihail

Издательство: Can Yayınları

Жанр:

Серия:

isbn: 9789750720390

isbn:

СКАЧАТЬ orman da bitti, her şey geride bir yerde, bir dönemeçte ırmak da kayboldu; karmakarışık bir görüntü kamyonetin üstüne çullanmaya başladı: tahta perdeler, kulübeler, tahta yığınları, kuru odundan uzun sırıklar, tel sarılı direkler, hendek ve arklarla yarılmış bir toprak; kısacası, Moskova çok yakındı, ilerideki dönemeçte birden karşısına çıkıp insanı yutuverecekti.

      Ryuhin, hoplayıp zıplıyordu; üstüne oturduğu kütük, altından fırlamak için bütün gücüyle çırpınıyor gibiydi. Bir troleybüse atlayıp önden giden garsonla polisin bıraktığı lokanta peçeteleri yerde sürüklenip duruyordu. Ryuhin peçeteleri toplamaya çalıştı, nedendir bilinmez, acı bir sesle, “Cehenneme kadar yolunuz var be!” diye homurdandı. “Deli gibi ne çırpınıp duruyorum!” Bir tekmede hepsini savurdu, artık onlara bakmaktan vazgeçti.

      Kamyonet yolcusunun ruh hali berbattı. Akıl hastanesine gitmek anlaşılan onu epey etkilemişti. Ryuhin, sıkıntısının nereden kaynaklandığını anlamaya çalıştı. Belleğine çakılı kalan mavi lambalı koridorun görüntüsünden mi? Yeryüzünde aklını kaçırmaktan büyük felaket olamayacağı düşüncesinden mi? Evet, evet, biraz da bundandı. Ama bu düşünce çok geneldi. Daha başka bir şey olmalıydı. Ama ne? Hakaret, işte sıkıntısının nedeni. Evet, evet Biezdomni’nin tam yüzüne karşı söylediği sözler. İşin kötüsü bu sözler hakaret sayılacak gibi de değildi. Gerçeğin ta kendisini yansıtıyorlardı.

      Şair, çevresine bakmaktan vazgeçip oynayıp duran gözlerini pislik içinde döşemeye dikip mırıldanmaya, inlemeye, kendi kendini yemeye koyuldu.

      Evet, şiiri… Şimdi otuz iki yaşındaydı! Geleceği neydi aslında? Her yıl, yüzlerce şiir yazmayı sürdürecekti gerçekten. İhtiyarlayıncaya kadar mı?; İhtiyarlayıncaya kadar; Bu şiirler ona ne sağlıyordu? Şan mı, ün mü?; “Ne saçma şey! Kendi kendini aldatma. Kötü şiir yazanlar asla şana, üne erişemezlerdi. Peki neden şiirlerim kötü? Gerçeği söyledi, gerçeğin ta kendisini!” diye haykırdı Ryuhin, kendine acımadan. “Yazdıklarımın tek kelimesine bile inanmıyorum!..”

      Bu sinir kriziyle iyiden iyiye sarsılan Şair, sendeledi, düşecek gibi oldu: Ayaklarının altında tahta zeminin sallanması durmuştu. Ryuhin, başını kaldırdı, uzun süredir Moskova’da olduğunu, güneşin doğduğunu, bulutların altınsı püsküllerle bezendiğini, içinde bulunduğu kamyonetin bir sürü aracın arkasına takılıp bir bulvarın girişinde beklemeye koyulduğunu, çok yakınında, metalik bir adamın kaidesinin üstünde başını hafifçe eğmiş, ayakta durduğunu, kayıtsızlıkla bulvara baktığını gördü.

      O an, Şair’in hasta kafasından tuhaf düşünceler fışkırdı. “İşte bir kısmet örneği…” Kamyonetin kasasında ayağa kalkan Ryuhin, elini kaldırıp kendi halinde duran o metalik adama nedense saldırıverdi. “Hayatında ne yaptıysa, neye giriştiyse, başına ne geldiyse, hepsi yararına döndü, ona büyük ün kazandırdı! İyi ama ne yaptı? Anlamıyorum! Bu sözlerde ne gibi bir özellik var: ‘Gökyüzü karanlık…’22 Anlamıyorum! Ne kısmetli ne kısmetli adammış!” diye sözünü bitirdi birden Ryuhin, kamyonetin harekete geçtiğini anlayarak, “Ona ateş eden, üzerine ateş eden beyaz ordu askeri kalçasını parçaladı ama ona ölümsüzlüğü de kazandırmış oldu,” dedi.

      Araba konvoyu harekete geçti. İki dakika sonra, Griboyedov’un taraçasında görünen, çok hasta, üstelik biraz da yaşlanmış bir şairdi. Taraça tenhalaşmıştı. Köşede, bir konuk topluluğu kadehleri boşaltıyor, ünlü bir konferansçı da, kafasında takkesi, elinde ünlü Abrau23 şampanyasıyla dolu kadehiyle ortalıkta dolanıp duruyordu.

      Kolları peçete dolu Ryuhin, Arçibald Arçibaldoviç tarafından büyük yakınlıkla karşılandı, o uğursuz paçavralardan hemen kurtarıldı. Gerek klinikte, gerekse kamyonetin içinde çektiği sıkıntılar olmasa Ryuhin, akıl hastanesinde olup bitenleri anlatmaktan, hatta kendi uydurduğu birkaç şeyle hikâyesini süslemekten belki zevk bile duyacaktı. Canı bir şey anlatmak istemiyordu. Üstelik, gözlemciliği ne kadar zayıf olursa olsun, kamyonetteki işkenceden sonra Ryuhin, ilk kez korsanı adamakıllı süzmeyi akıl etti ve Biezdomni hakkında binlerce soru sormaya, hatta, “Aman, aman, aman!” diye bağırmaya hazırlanan bu adamın, aslında Biezdomni’ye hiç aldırmadığını, onun başına gelenlerle zerrece ilgilenmediğini anladı. “Aferin! Hakkı var!” diye düşündü Ryuhin kendi kendini yıpratan bir acımasızlık ve görgüsüzlükle; şizofreni hikâyesini yarıda bırakarak, “Arçibald Arçibaldoviç, bana biraz votka…”

      Korsan sevimli bir havaya bürünerek mırıldandı:

      “Tabii… Hemen…”

      Garsonlardan birine işaret etti.

      Bir çeyrek saat sonra yapayalnız kalan Ryuhin, önünde balık yemeği, küçücük votka kadehlerini birbiri ardına devirip hayatını değiştirmesine artık imkân olmadığını, unutmaktan başka çaresinin kalmadığını düşünüyordu.

      Başkaları eğlenirken Ryuhin, gecesini boşuna harcamıştı, bu geceyi yeni baştan yaşayamayacağını biliyordu. Lambaya bakacağına bakışlarını gökyüzüne çevirse gecenin bir daha dönmemek üzere gittiğini anlayıverirdi. Garsonlar hâlâ masaları boşaltıp örtüleri kaldırıyorlardı. Çardağın çevresinde dolanan kediler de sabahçı gibi gözüküyorlardı. Gün karşı konulmaz bir biçimde, Şair’in üstüne çöküyordu.

      21

      . (Rus.) 1917 Sovyet Devrimi’nin ardından, devletin kamulaştırma politikası gereği zengin, özel mülk sahiplerine verilen, küçümseyici anlamda kullanılan ad. Halk bir süre sonra

      kulak

      ’lara saldırıp mallarına el koymaya başlamıştı. (Y.N.)

      22

      . Puşkin’in 1825 yılında yazdığı “Kış Akşamı” adlı şiir söz konusu. Şiir şu dizelerle başlıyor: “Gökyüzü karanlık ve fırtına / Rüzgârıyla dağıtıyor karları…”

      Heykel de, hiç kuşkusuz Puşkin’in heykeli. D’Anthès’i belirtmek için kullanılan “beyaz muhafız” deyimi oldukça gülünç, çağına uymayan bir şey. Ama Ryuhin’in “toplumcu” bir şair olduğu unutulmamalı. (Y.N.)

      23

      . Karadeniz kıyısındaki Novorossiysk kentinin yakınlarındaki Abrau Yarımadası’nda yapılan şarap. (Y.N.)

      7

      Kötü bir daire

      Ertesi sabah Styopa Lihodeyev’e, “Styopa, hemen kalkmazsan kurşuna dizileceksin!” deseler, Styopa güç duyulan bitkin bir sesle şöyle karşılık verirdi: “Kurşuna dizin, ne isterseniz yapın, kalkmayacağım.”

      Kalkmak mı? Gözlerini açmak bile olanaksız gibi geliyordu Styopa’ya. Böyle bir şey yapmaya kalksa sanki bir şimşek kafasını delip geçecek, bin parçaya ayıracaktı. Kafasının içinde koca bir çan çalıyor, gözleriyle gözkapakları arasında göz kamaştırıcı bir yeşille karışık kara lekeler yüzüyor, daha da kötüsü, midesinin bulandığını hissediyordu; bulantı, gramofonun bezdirici sesiyle çok yakından ilişkiliymiş gibi geliyordu СКАЧАТЬ