Usta ile Margarita. Bulgakov Mihail
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Usta ile Margarita - Bulgakov Mihail страница 29

Название: Usta ile Margarita

Автор: Bulgakov Mihail

Издательство: Can Yayınları

Жанр:

Серия:

isbn: 9789750720390

isbn:

СКАЧАТЬ mumunu kaldırıp haykırdı:

      “Edebiyatçı kardeşlerim!” –Boğuk sesi sertleşti, ateşli bir havaya büründü.– “Hepiniz beni dinleyin! O geldi! Hemen yakalayın onu, yoksa başımıza umulmadık belalar açabilir!”

      “Ne? Ne? Ne diyor? Kim gelmiş?” diye soruldu sağdan soldan.

      “Danışman geldi,” dedi İvan. “Bu danışman, Patriarşiye Göleti Parkı’nda Mişa Berlioz’u öldürdü.”

      O sırada salonlardan bir sürü adam çıktı; büyük bir kalabalık İvan’ın mumunun çevresinde toplandı. İvan Nikolayeviç’in kulağının dibinde, sakin, saygılı bir ses, “Özür dilerim,” dedi, “biraz daha açık konuşsanız! Ne demek ‘öldürdü’? Kim öldürdü?”

      İvan soruyu soranı bakışlarıyla aradı.

      “Yabancı danışman,” dedi, “hem de Profesör, üstelik düşman casusu da!”

      “Adı ne?”

      İvan, umutsuzlukla haykırdı:

      “Evet, adını soruyorsunuz! Adını bilebilsem! Kartvizitinin üstünde adını göremedim ki… Yalnız ilk harfini hatırlıyorum: W, adının ilk harfi W.” İvan, başını elleri arasına alıp birden, kendi kendine mırıldanmaya koyuldu: “W ile başlayan ne gibi bir adı olabilir insanın? We, We, We, Wa… Wo… Wachner? Wagner? Wainer? Wegner? Winter?” O kadar büyük çaba harcıyordu ki, saçları bile kafasında oynamaya başladı.

      “Woulf mu?” dedi acıyla bir kadın, hiç yeri değilken.

      İvan, kıpkırmızı kesildi. Bakışlarıyla kadını aradı: “Aptal!” diye bağırdı, “Woulf’un burada işi ne? Woulf’la ilgisi yok. Wo, Wa… Hayır, bu yöntemle bulamam. Ama bakın ne yapmalıyız yoldaşlar: Hemen polise telefon edin, Profesör’ü yakalamak üzere, makineli tüfek taşıyan beş motosikletli yollasınlar. Yanında iki kişi daha bulunduğunu da belirtmeyi unutmayın: Kareli elbiseli, kelebek gözlük takmış, uzun boylu, zayıf bir herifle kapkara, tombul bir kedi… Ben de bu arada bütün Griboyedov’u arayacağım. Burada olduğunu hissediyorum!”

      İvan, büyük bir telaşa kapıldı: Çevresindekileri kabaca itip üzerine damlayan mumu sağa sola sallayarak masaların altına bakmaya koyuldu. Birden, “Doktor!” diye bağıran bir ses duyuldu. Hemen o an, sakalsız, etli, hatta tombul, bağa gözlüklü bir tatlı yüz, İvan’ın karşısında beliriverdi. Surat, gerektiğinden daha nazik bir sesle konuştu:

      “Yoldaş Biezdomni, sakin olun! Hepimizin çok sevdiği Mihail Aleksandroviç’in ölümüne üzülmüşsünüz… Hayır, yalnızca Mişa Berlioz’un ölümüne. Hepimiz sizi çok iyi anlıyoruz. Size huzur lazım. Buradaki arkadaşlar sizi evinize götürecekler, yatağınıza uzanıp dinlenince unutursunuz…”

      İvan, dişlerini gösterdi:

      “Profesör’ün yakalanması gerektiğini anlamıyor musun sen? Saçma sapan sözlerinle bir de beni rahatsız ediyorsun! Salak!”

      Kızarıp geri çekilen surat, bu işe karıştığına pişman olmuştu.

      “Biezdomni Yoldaş, affedersiniz,” dedi.

      “Herkesi affedebilirim ama seni affetmem,” dedi İvan Nikolayeviç, sakin bir nefretle.

      Yüzü buruştu, allak bullak oldu. Sağ elindeki mumu hemen sol eline geçirip merhametli suratın kulağına yumruk atmaya koyuldu.

      Ancak o zaman İvan’ın üstüne atılmak gerektiği düşünüldü, böylece herkes üstüne çullandı. Mum söndü. Sevimli surattan fırlayıp yere düşen bağa gözlük, ayaklar altında parçalandı. İvan herkesi şaşırtan ve dışarıdan bile duyulan korkunç bir savaş çığlığı attı ve savunmaya geçti. Üstü kapalı çanak dolu masalar şangırtıyla devrildi, kadınlar çığlık çağlığa bağrıştılar.

      Garsonlar Şair’i belinden yakalayıp peçetelerle ellerini bağlarken, vestiyerde, kapıcı ile korsan arasında bir konuşma geçiyordu:

      “İçdonuyla olduğunu gördün mü?” diye sordu korsan, soğuk bir ifadeyle.

      Korkudan yemyeşil kesilen kapıcı, “Ama Arçibald Arçibaldoviç,” dedi. “İçeri girmesine nasıl engel olabilirdim, kendisi MASSOLİT üyesi.”

      “İçdonuyla olduğunu görmedin mi?” diye sordu korsan.

      “Acıyın Arçibald Arçibaldoviç, ne yapabilirdim? Anlıyorum, taraçada hanımlar vardı,” diyen kapıcı kıpkırmızı oldu bu kez.

      “Hanımların bu işle ilgisi yok, onlar aldırmaz böyle şeylere,” diyen korsanın gözleri kapıcıyı neredeyse yakacaktı. “Ama polis, polis boş vermez böyle işlere! Bir adam, iç çamaşırıyla, ancak bir tek durumda gezebilir: yanında polisler varsa ve karakola götürülüyorsa! Sen de kapıcıysan bu kılıkta birini gördüğünde, görevinin, bir saniye bile kaybetmeden düdüğünü öttürmek olduğunu bilmelisin. Duyuyor musun? Duyuyor musun? Şimdi taraçada olup bitenleri duyuyor musun?..”

      Aklı başından giden kapıcı, insan sesine benzemeyen bir haykırış, tabak şangırtıları ve kadın çığlıkları duydu.

      “Yediğin halttan ötürü ne yapmalıyım sana?” diye sordu korsan.

      Kapıcının yüzüne yayılan rengi gören, onun tifüse yakalandığını sanırdı, gözleri donuklaştı. Birden, bir çizgiyle ayrılan siyah saçların kırmızı bir ipekle sarıldığını görür gibi oldu. Frak ve kolalı gömlek kayboldu, kalın deri bir tabanca kılıfına dönüştü. İğrenç bir biçimde dışarı sarkan dilini, omzuna düşen cansız başını gözleriyle izledi, aşağıdan gelen dalgaların sesini bile duydu. Kapıcının dizlerinin bağı çözüldü. Ama korsan merhametli davrandı, bakışlarındaki harlı ateşi söndürdü.

      “Dinle Nikola, bu son olsun! Senin gibi kapıcıların bu lokantada işi yok. Kilise bekçiliğinden başka işe yaramazsın sen.”

      Bu sözlerden sonra komutan, kısa, belirgin ve açık emirler verdi:

      “Git içerden garsonu getir buraya. Polisi çağır. Tutanak tutulsun. Bir araba bul. Adam akıl hastanesine götürülsün. Düdüğünü çal!”

      On beş dakika sonra, yalnız lokantadakiler değil, bulvarda ve Griboyedov’un bahçesine bakan pencerelerdeki şaşkın halk, garson, kapıcı, bir polis, bir garson ve Şair Ryuhin’in yeni doğmuş bebek gibi sarılıp sarmalanmış bir genç adamı sürükleyerek götürdüklerini gördü. Gözlerinden akan yaşlarla bütün yüzü ıslanan genç adam, özellikle Ryuhin’e tükürüp duruyor, bulvardakilerin duyabileceği biçimde haykırıyordu:

      “Alçak! Alçak!..”

      Kızgın suratlı bir şoför, kamyonetinin motorunu çalıştırmaya uğraşıyordu. Yanındaki arabanın sürücüsü, atını harekete geçirmek için mor dizginlerini hayvanın sağrısında şaklatıp haykırdı:

      “Bin arabaya! Tımarhaneye gidiyoruz, yolu biliyorum!”

      Bütün СКАЧАТЬ