Usta ile Margarita. Bulgakov Mihail
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Usta ile Margarita - Bulgakov Mihail страница 31

Название: Usta ile Margarita

Автор: Bulgakov Mihail

Издательство: Can Yayınları

Жанр:

Серия:

isbn: 9789750720390

isbn:

СКАЧАТЬ mi itti?”

      Bu genel aptallığa kızan İvan, “İtmekten söz eden kim!” diye haykırdı. “Onun, itmeye ihtiyacı olduğunu mu sanıyorsunuz siz? Neler yapabileceğini bir bilseniz… Aklınız almaz! Berlioz’un tramvay altında kalacağını önceden biliyordu!”

      “Danışmanı sizden başka biri de gördü mü?”

      “İşin kötüsü bu ya; benimle Berlioz’dan başka gören olmadı.”

      “Peki. Katili yakalamak için ne gibi önlemler aldınız?”

      Doktor, bu sözleri söylerken odanın köşesinde bir masanın başına oturan beyaz önlüklü kadına işaret etti. Kadın bir kâğıt alıp doldurmaya koyuldu.

      “Ne gibi önlemler mi? Mutfaktan bir mum kaptım.”

      Beyazlı kadının önünde duran ikona ile kırık mumu parmağıyla gösteren doktor, “Bu mumu mu kaptınız?” diye sordu.

      “Evet, bu mumu. Sonra…”

      “Ya ikona ne işe yarıyordu?”

      “Ha, ikona mı! (İvan kızardı) Onları en çok korkutan ikona oldu.”

      Parmağıyla yine Ryuhin’i gösterdi.

      “Ama, açıkça söylemek gerekirse bu danışmanın birtakım kirli güçlerle ilişkisi var… Yani, öyle kolay kolay yakalanmaz.”

      Bu sözler üzerine hastabakıcılar, nedendir bilinmez, esas duruşa geçip gözlerini İvan’dan ayırmaz oldular.

      “Hiç kuşkusuz, karanlık şeylerle ilgili,” diye devam etti İvan. “İnkâr edilemeyecek bir gerçek bu. Pontius Pilatus’la yüz yüze konuştu. Bana böyle bakmanız gereksiz, gerçeği söylüyorum. Her şeyi görmüş, sarayın taraçasını, palmiye ağaçlarını… Anlayacağınız Pontius Pilatus’un yanındaymış, yemin edebilirim.”

      “Yaaa!”

      “İşte o zaman kutsal resmi göğsüme iğneleyip koştum.”

      Saat tam ikiyi çalıyordu. İvan yerinden fırlayarak, “Heeey!” diye bağırdı. “Saat iki oldu, ben burada sizle vakit kaybediyorum! Özür dilerim ama telefon nerede?”

      Doktor, hastabakıcılara, “Ona telefonun yerini gösterin,” dedi.

      İvan, ahizeyi kaldırdı. Bu arada beyazlı kadın alçak sesle Ryuhin’e soruyordu:

      “Evli mi?”

      Ryuhin irkildi ve karşılık verdi:

      “Bekâr.”

      “Sendikalı mı?”

      “Evet.”

      “Polis mi?” diye bağırdı İvan telefonda. “Alo! Polis mi? Polis yoldaş, bir yabancı danışmanı yakalamak üzere hemen makineli tüfekli beş motosikletli gönderin… Ne? Gelin beni alın buradan, ben de size eşlik ederim… Ben Şair Biezdomni, şey tımarhanesinden telefon ediyorum…”

      Eliyle ahizeyi kapayıp doktora döndü:

      “Buranın adresi ne?”

      Sonra telefona bağırdı yeniden:

      “Duyuyor musunuz beni? Alo alo! Tanrı belasını versin!”

      İvan, telefonu kaptığı gibi duvara savurdu. Sonra doktora doğru yürüdü, elini uzattı, sertçe, “Hoşça kalın!” diyerek çıkışa yöneldi.

      İvan’ın gözlerinin içine bakan doktor, “Kusura bakmayın ama,” dedi, “nereye gideceksiniz? Her yer karanlık, üzerinizde bir içdonundan başka şey yok… Hadi, kendinizi iyi hissetmiyorsanız burada kalabilirsiniz.”

      İvan, kapının önünde biriken hastabakıcılara, “Bırakın geçeyim,” dedi. “Bırakacak mısınız, bırakmayacak mısınız?” diye korkunç bir sesle haykırdı sonra.

      Ryuhin titremeye başladı. Beyazlı kadın bir düğmeye bastı. Camın üstünde küçük, parlak bir kutuyla ona yapışık bir ampul göründü.

      Kıstırılan yabanıl hayvanlar gibi çevresine göz gezdiren İvan, “Demek öyle?” dedi. “Öyleyse… elveda!”

      Pencereyi gizleyen perdeye balıklama daldı.

      Çarpışma oldukça zorlu oldu ama perdenin ardındaki kırılmaz camlar pek sallanmadı bile. Hemen ardından İvan Nikolayeviç hastabakıcıların kollarında çırpınmaya koyuldu. Hırıldıyor, çevresindekileri ısırmaya çalışıyor, haykırıyordu:

      “Pencerelere taktığınız bu camlar ne böyle? Gitmek istiyorum! Bırak diyorum!”

      İğne, doktorun elinde parıldadı; kadın, tolstovka’nın aşınmış kolunu bir tutuşta yırtıp hiç de kadınlara özgü olmayan bir güçle İvan’ın koluna yapıştı. Eter kokusu odaya yayıldı, kendisini tutan dört kişinin arasında İvan gevşedi; usta doktor, fırsattan yararlanıp iğneyi onun koluna batırdı. İvan, birkaç saniye daha tutuldu, ardından sedire yatırıldı. Yatar yatmaz yerinden fırlayıp, “Haydutlar!” diye bağıracak oldu ama hemen yeniden sedire mıhlandı.

      Bedenini saran ellerden kurtulur kurtulmaz yeniden doğruldu, ama bu kez kendiliğinden düşüverdi sedire. Sustu, vahşi bakışlarını çevresinde gezdirdi, beklenmedik bir şekilde esnedi, nefretle gülümsedi.

      “Nihayet, beni zorla tuttunuz,” dedi.

      Ardından, esneyerek, birden yeniden bıraktı kendini. Başını bir yastığa koydu, yumruğunu çocuk gibi başının altına destek yaptı ve bu sefer düşmanlık barındırmayan, uykulu bir sesle kekeledi:

      “Güzel, öyle olsun… Bütün yaptıklarınızı ödersiniz… Ne isterseniz yapın ama önceden söylemedi demeyin… Şu sıra beni en çok ilgilendiren Pontius Pilatus… Pilatus…”

      Gözleri kapandı. Doktor, gözlüğünü takarken, “117 numaralı odada tecrite alınacak, yıkanacak, başına biri konacak,” diye emretti.

      Ryuhin yine irkildi: İki kanatlı bir kapı açılmış, ardında mavi lambaların güçlükle aydınlattığı bir koridor görünmüştü. Lastik tekerlekleri üstünde ses çıkarmadan ilerleyen bir sedye içeri alındı. Kendinden geçen İvan üstüne yatırıldı, sonra tekerlekli araba koridora daldı, kapı kapandı. Çok üzülen Ryuhin fısıltıyla, “Doktor,” dedi. “Gerçekten hasta mı?”

      “Tabii,” dedi doktor.

      “Peki ama nesi var?” diye utana sıkıla sordu yine Şair.

      Doktor bezgin bezgin baktı Ryuhin’e, yanıtı kayıtsızdı.

      “Beyinde birtakım hasar, ipe sapa gelmez konuşmalar… Çılgınca yorumlar… Gerçekten karışık bir duruma benziyor. Anladığım kadarıyla şizofreni söz konusu. Bir de alkolizm…”

      Ryuhin’in bütün СКАЧАТЬ