Название: Kazak Folklorunun Tarihi
Автор: Avelbek Koniratbayev
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6981-48-5
isbn:
Nevruz İle İlgili Şiirler
Kış soğuğu kırılıp baharın gelmesi yaşamın en güzel anı sanılmaktadır. Doğu halklarında yılbaşı olarak kabul edilen Nevruz’u ulusun ulu günü olarak karşılar ve kutlarlar. Kazak Türklerinde de yılbaşı olarak 22 Mart kabul edilmektedir. Bununla ilgili ortaya çıkan şiirlere Nevruz şiirleri adı verilmektedir. Bugün son cemre düşer ve havalar ısınır; donlar geçer ve bitkiler yeniden canlanmaya başlar. Gündüz ile gece eşit olur. Kışlada oturan halk yaylaya göçmeye başlar. Hayvanlar yavrular, süt çoğalır; ırgatlar, çiftçiler araç gereçlerini hazırlayıp tarlaya akın ederler.
Ulus gününde (Nevruz Bayramında) her aile yedi türlü tahıldan Nevruz köje (çorba) yapar ve birbirlerini konuk ederler. O dönemlerde arpa, buğday, darı, nohut, mısır gibi çeşitli tahıllar, halkın inancına göre yedi türlü dirliğin sahiplerine verilen aş sayılmıştır. İnsanlar, Nevruz köjeyi ev ev dolaşarak içmişlerdir. Buna Ulus Toyu (Halk Bayramı) denilmektedir.
Toyu (bayramı) kutlamaya gelenler: “Esen misiniz? Ulus kutlu olsun, süt bol olsun! Yolun her zaman açık olsun! Ulus mutluluk getirsin, dört tülik (yukarıda adı geçen dört çeşit hayvan) bol sütlü olsun! Her kötülük yere batsın!” şeklinde iyi dileklerde bulunmuşlardır. Ulus günleri gençler eğlenirler; ihtiyarlar çalışanlara dua ederler. Görüldüğü gibi Nevruz hakkındaki türkü ve şiirler de çalışmayla iç içedir.
Ulus günü yediden yetmişe
Kucak kucağa görüşmüş.
Yeni doğmuş kuzu sürüsü gibi
Sevinerek dışarı çıkarlar
İhtiyarlar dua etmişler:
şeklindeki şiir satırları Nevruz Bayramı’nın önemini anlatmaktadır.
Kazak folklorunda Nevruz şiirlerinin sayısı çok değildir. Bu şiirlerin bir kısmı dört tülikle ilgili şiirlerle bağlantılıdır. Nevruz şiirleri hiçbir zaman önemini kaybetmez. Çünkü kökü çok derinlerde, halkın eski dönemlerdeki yaşam tarzlarıyla doğrudan bağlantılıdır.
Bebekle İlgili Şiirler
Hayvanın yavrusu varsa, insanın çocuğu vardır. Şuurlu ve çalışkan bir evlat yetiştirmek halkın en büyük sevinçlerinden biri sayılır. Kadın çocuk doğurduğunda şildehana42 toyu yapılır. Şildehanada gençler şarkı söyleyerek eğlenirler. Köy evlerindeki ışıklar kırk güne kadar söndürülmez.
Çocuklar ninelerinden masal, efsane, bilmece ve tekerlemeler öğrenerek düşünce ve dillerini geliştirirler. Buna millî manevî eğitim denilir. Masal, atasözü, bilmece, tekerleme bilmeyen veya bildiklerini anlatamayan çocuğa, halk “dilsiz” demiş ve onunla alay etmişlerdir. “Tiy desem, tiymeydi; tiyme desem, tiyedi” (Değ desem, değmez; değme desem, değer) bilmecesi çocuğun dilini geliştirirken, “Bas barmak, balalı üyrek, ortan terek, şüldir şümek, kişkene böbek” (Başparmak, işaret parmağı, orta parmak, yüzük parmağı, serçe parmağı) şeklinde parmaklara ad koymak çocuğa sayıları ve saymayı öğretmiştir. “Bir degenim bilew; eki degenim egew; üş degenim üski; tört degenim tösek; bes degenim besik; altı degenim asık; jeti degenim jelke; segiz degenim serke; toğız degenim torka; on degenim oymak; on bir degenim Kara jumbak” (Bir dediğim bileğidir; iki dediğim eğedir; üç dediğim açkıdır; dört dediğim döşektir; beş dediğim beşiktir; altı dediğim âşıktır; yedi dediğim ense; sekiz dediğim erkeçtir; dokuz dediğim ipek kumaştır; on dediğim yüzüktür; on bir dediğim bilmecedir) gibi sözcük grupları çocuğun kelime dağarcığını zenginleştirir. Eskiden küçük çocuklar her ailedeki kişi sayısını bilmece şeklinde sorarak çözmeye çalışmışlardır. Bu tür bilmeceler “Neşik? Eki kulağı tesik, eşkiñ arık, koyıñ sarık” (Ne kadarcık? İki kulağı delik, keçin sıska, koyunun sarıdır) şeklinde başlıyor. Benzeri şiirlerde soru-cevap şeklindeki türlerine de rastlanmaktadır:
– Köyün nerede?
– Yüksek dağda.
– Koyunun nerede?
– Koç dağında.
– Koyunun ne yer?
– Yavşan otu yer. Çocuğu uykudan uyandırıp, birini koyun; diğerini yılkı, öbürünü de inek, deve gütmeye gönderen yaşam belirtileri de şiirlere konu olmuştur. Dört tülikle ilgili şiirlerin çocuklar için yazılmış olanları çok güzel ve eğlencelidir. Bunların içeriği çoğunlukla güldürme amaçlı olur. Örneğin, “Koyun ile Keçinin Atışması” şiiri okunuşu kolay, anlamlı ve etkileyicidir:
Keçinin:
– Benim yediğim dikendir,
Senin yediğin de dikendir.
Senin kuyruğun niye yassıdır?
sorusuna koyun:
– Benim yediğim kasık (otu),
Senin yediğin de kasık.
Senin kuyruğun niye kalkık?
diye yanıt vermiş.
Onlar atışma sırasında birbirlerini eleştirirler. Koyun süt ve yağının bol ve bunun için hayvanların en bereketlisi olduğunu dile getirmekte, keçi de kendi özelliklerinden bahsederek cevap vermektedir. Sonunda birbirini çekemeyen ikisi “kıran girsin” diye kargış dilerler.
Yağışsız yaz mevsiminin yakıcı sıcakları ile ayazlı kış havaları hayvanları ne kadar rahatsız etmişse, çeşitli hastalıklar da onları o kadar rahatsız etmiştir. Çünkü bazı hastalıklar hayvanların toplu ölümlerine ve kıtlığa yol açar.
“Deve, deve, develer” adlı şiir bir taraftan çocuklara çalışmayı öğütlemekte, bir taraftan da onların dillerini geliştirmektedir.
Çocuk: – Deve, deve, develer!
Tuzun nerede, develer?
Deve: – Balkan Dağlarının başında,
Ballı tavşanın yanında.
Çocuk: – Tarlaya dalıverdim
Kucağım meyveyle doluverdi
Meyvelerimi toprağa verdim
O bana pelin otu verdi
Pelini de ben koyuna verdim
Koyun da bana kuzusunu verdi
Kuzuyu ben misafirlere kestim
Misafir bana kamçısını verdi
Ben kamçıyı kıza verdim
Kız bana düğmesini verdi
Ben düğmeyi göle verdim
Göl bana köpük verdi
Ben köpüğü kavağa verdim
Kavak ağacı bana kabuğunu verdi
Ben kabuğu yeni geline verdim
Gelin bana başörtüsünü verdi
Ben örtüyü anneme verdim
Annem СКАЧАТЬ
42
Şildehana, bebek doğumunun kutlanması törenidir.