Название: Kazak Folklorunun Tarihi
Автор: Avelbek Koniratbayev
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6981-48-5
isbn:
1956 yılında “Alpamıs” destanına ithaf edilen Taşkent konferansından sonra bu düşüncenin zıt yönünün sırrını keşfedip, halk destanına Lenin’in düşüncesi doğrultusunda araştırmalar yapmasına fırsat vermiştir. Birçok meseleler hakkında teorik bakış açısından düşünülmesi yönünde bu konferansta sunulan A. Borovkov’un bildirisi de görülmüştür. Bir sözünde bu destanı sadece zenginler grubu yarattı diyenler “feodal toplumdaki gerçek anlamında doğan halk yaratıcılığını kabul etmedi” (Voprosı İzuçeniya… 1958: 87). diye yazmıştır. V. Jirmunskiy 18. yüzyıldaki Kazak kahramanları toplumsal görünüşte değil, aile, ocak yanındaki tipler olarak göründü dese, A. Borovkov destandaki zenginlere sahiplenme üstünkörü, her şeyin kendi adı var, destanın temel örneklerinin halk muhtevasında olduğunu söyledi. Destan adlandırmasını egemen sınıfa verip huzurlu bir şekilde oturalım diyenler feodal toplumda halk olmaz, bunun için onun sanatı da yok denilerek üstünkörü bir anlayışa dönüşmüştür. Çünkü ömür ile sanatı şekillendirenler destanın oluştuğu zaman ile gerçek yaratıcıları kim diye iki türlü meseleyi karıştırdı, destanın bütün halkın muhtevasında, özellikle anti-feodal ruhta olduğunu açıkça tahrif etti.
1955’te Kazakistan Komünist Partisi Merkez Komitesi halk kültürlerinin düzgün şekilde araştırılmasına yönelik karar çıkararak bu tür aksaklıklara son vermiştir. 1956 yılından sonra destan, masal ve efsanelerimiz, eski göçebe boylar tarihi esas alınarak araştırılmaya başlandı. 1961’de Kazak SSC Bilimler Akademisi tarafından düzenlenen “İhtilal Dönemi Öncesi Kazak Yazılı Edebiyatı” konulu bilimsel konferansta, birçok ozanın eserleri, kendi görüşlerindeki aykırılıklarıyla birlikte derin bir şekilde incelenmesi gerektiği kararı alınmıştır. Konferans bildirileri “Edebi Miras ve Onların Araştırılması” (1963) adıyla basılmıştır. Öyle olmasına karşın, 1956 Taşkent Konferansı’nda alınan kararlar yeterli derecede uygulanmamıştır. Bu kararları yerine getirmeden, tarih, kültür ve folkloru üzerine geniş bir şekilde araştırma yapmak olanaksızdı.
Kazak, Kırgız, Özbek, Türkmen, Karakalpak halklarının folkloruna baktığımızda onların tarihinin destan, masal ve efsanelerde iyi korunduğunu görürüz. Bunlara soyağacı ve vakayinameleri de dâhil edebiliriz.
Kazaklar feodalizm devrinde kalıplaşan bir halktır ki o dönemde ideoloji İslam dini olduğu için “destan araştırmaları bilime hiçbir şey kazandırmaz” diyenler de bulunmaktaydı. Bu tür araştırmacılar folklorun ulusallığından daha çok tarihselliğine önem verdiler. Kazaklara özgü destanlar arasında İslam etkisinde yaratılan hiçbir şiir bulunmamaktadır. Öyleyse Kazak hfolklorunun bu iki türünün Leninist tarih anlayışı ışığında ele alınması gerekmektedir.
Değinilmesi gereken bir husus ise halk destanlarında hükümdarlar tiplemesi her zaman olumsuz şekilde gösterilmektedir. Bu bir tesadüf mü yoksa? Aslında tesadüf olmaması lazım. Çünkü birçok kahraman karakter destanlara nasıl ve ne gibi durumlarda konu edilmiştir sorusu, üzerinde düşünülmesi gereken önemli bir konudur. Onların güçlü ve güçsüz yönleri, o dönemdeki kesin tarihî olaylar doğrultusunda ölçülmelidir.
1960’lı yıllarda Kazak halkbilimcileri bu sorun üzerine çalışmaya başlamışlardır. Kazak bilim adamları “Eski Dönem Edebiyat Eserleri” (1967) adlı eser yayımlamış ve bu çalışmada çok sayıda halk kültürü eserlerine yer vermişler. B. Kenjebayev, H. Süyinşäliyev, M. Mağavin, M. Joldasbekov birkaç bilimsel çalışmaya imza atmışlardır. Tarih uzmanları ise Kıpçak dönemini derinlemesine araştırmaya başlamışlardır. Ünlü dilbilimci Ğ. Musabayev eski Türk yazılarının yapısıyla ilgili “Kazak Yazıt Bilimi” adlı kapsamlı bir çalışmayı bilim dünyasına kazandırmıştır.
Bu yıllarda Kazakistan, Altay ve Orta Asya halklarının folkloru ile ilgili araştırma çalışmalarının eski dönemlerden başlatılması gerektiğine yönelik bilimsel anlayış kalıplaşmaya başlamıştı. Bunu ilk olarak A. Marğulan, sonra Özbek bilim adamı H. Zarifov dile getirmişti. Son zamanlarda tarih, arkeoloji, dil, folklou ve Türkoloji alanlarında bu doğrultuda kapsamlı çalışmalar yürütülmektedir. Kadim kültürümüzün araştırılmasına ışık tutan yolun biri eski göçebe boyların tarihî; ikincisi eski yazılar, üçüncüsü ise arkeolojik materyallerdir. Bundan dolayı bu çalışmaya farklı alan uzmanlarının katılmaları şarttır. Bunlara edebiyat, etnografya, coğrafya, müzik, antropoloji, onomastik ve toponomi alanlarındaki bilim adamlarını da ekleyebiliriz.
VIII-XI. yüzyıllardaki yazıtlar tarihi üzerine araştırma yapılacaksa, Doğu Rönesansı sorununa da mutlaka değinilmelidir. Eski dönemlerde Kazakistan topraklarında yaşayan Sakalar, Massagetler, Hunlar, Juan Juanlar (Cücenler), Göktürkler ve Karahanlılar devri, IX-X. yüzyıllardaki Oğuz-Kıpçak uygarlıkları ve Altın Ordu’nun çöküş olayı birçok bilimsel sorunun araştırılmasına ışık tutar. O dönemlerdeki inanç, gelenek-görenek ve örf-âdet izlerine Kazak mitolojik masal ve destanlarında rastlanmaktadır. Orhun Yazıtları, “Oğuzname”, “Dede Korkut” “Kutadgu Bilig”, “Divan-ı Lügati’t Türk” ve Doğu, Çin, Yunan dillerindeki soyağacı ve vakayiname eserlerinde geçen bilgiler de yeterli derecede araştırılıp incelenmemiştir. Orhun Yazıtları mı daha eski, yoksa sözlü edebiyat mı? Bunların arasındaki ilişkiler nelerdir? Bunlarda diğer dönemlere özgü konular var mı? Masal ve destan mitik olmaktan nasıl çıkmış; onlara tarih ve gerçek yaşam olayları hangi dönemden itibaren dâhil edilmeye başlamıştır? İşte, bunun gibi sorunlara kesin bir çözüm bulunursa, diğer bir sürü sorunun çözülmesine yol açılır.
VIII. yüzyılda Türk Kağanlığı kendi alfabesini icat etmiş ve millî yazılı destanını ortaya koymuştur. Kaşgarlı Mahmut’un şiirlerine dikkâtle bakarsak, Orhun destanından başka şiirlerin de olduğunu görebiliriz. Bu şiirlerde Kültegin’in kahramanlıkları anlatılmıştır.
Eski Türk Yazıtları’ndaki Mogilan, Kültegin, Tonyukuk ve Oğuz destanlarındaki Kazan Bey, Dede Korkut, Bamsı Beyrek, Muñlık Zarlık, Şanvar Han hepsi iyi nitelikli karakterlerdir. Çünkü Oğuz boylarında X. yüzyıla kadar feodalizm henüz yaygınlaşmamıştı.
Eski Türk yazma eserlerini tüm Orta Asya, Altay ve Kazakistan boylarına ortak ve onların Doğu Rönesansı’nın ilk yapıtları olduğunu altını çizerek söylemeliyiz. Doğudaki Rönesans hareketlerinin öncüleri El Farabî, Birunî, Harezmî; XV. yüzyılda Uluğbek, Nevaî gibi isimlerdi. Bu iki dönem aralığında birçok ozan, şair ve ulemalar yaşamıştı. İslam’a karşı mücadelede “silkinme” yapan bu bilimsel gelişmelerin kültür tarihi için önemi çok büyüktür. Orta Asya’da ortak yazmaların ve ortak konuların çok olduğu söylüyorsak, folklor da sadece bir ülkenin çerçevesinde kalmamalıdır.
Günümüzde Sovyet dönemi Kazak folkloru çalışmaları birçok başarılara imza atmış bulunmaktadır. Son yıllarda Kazak halkbilimciliği daha önce görülmemiş bir hızla gelişerek Türkolojiye ışık tutmuştur. Kazak SSC Bilimler Akademisi M. Avezov adındaki Edebiyat ve Sanat Enstitüsü kurulduğu günden itibaren sözlü edebiyat hazinelerini toplayıp, “Aytıs” (3 ciltlik), “Üş Ğasır Jırlaydı”, “Pernedegi Termeler” gibi derleme eserleri her yıl yayımlamaktadır. “Kazak Halkbilimciliği” СКАЧАТЬ