Название: Türkmen Türkçesinde Kalıp Sözler
Автор: Süveyda Şahin
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6494-01-5
isbn:
2.1.6. Kalıplaşmış Dil Birlikleri
Bir toplumun varlığı söz konusu olunca o toplumun siyasi ve askeri geçmişinin yanı sıra kültürel ve sosyal değerlerine de bakılmalıdır. Her toplumun geçmişten günümüze dünya tarihine ne kattığı ve bu tarihte ne kadar etkili olabildiği de çok önemlidir. Çünkü toplumları yansıtan en önemli unsur onların kültürleridir. İşte bu kültürel değerlerin en başında da şüphesiz iletişimin kaynağı olan ve iletişimin temel taşı olan dil gelir. Kültürün gelecek nesillere aktarımı ancak ve ancak dille mümkündür. Bir toplumu ve onun kültürünü anlayabilmek için o toplumun diline ve dilin temelini oluşturan sözvarlığına bakılması gerekir. Ancak bu şekilde o toplum hakkında bilgi sahibi olmak mümkün olabilir. İnsanların yaşayış tarzları onların dillerine mutlaka yansır. Bu yaşayış tarzının yaşanılan bölgenin coğrafi özellikleriyle de ilgisi vardır. Örneğin, sert iklimlerde yaşayan insanların çetin hava şartlarına karşı mücadele etme güdüleri dillerine ve kullandıkları kelimelere de yansır. Dil yaşayan bir olgu olduğu için nesilden nesile aktarılır ve canlı kalmaya devam eder. Türkçede söz varlığı içinde bu canlılığı tek kelimeyle sağlamak mümkün olduğu gibi farklı dil birlikleriyle sağlamak da imkan dahilindedir. Bu dil birlikleri, her dilin kendi sözvarlığında barınır ve bir araya geldiklerinde ortaya koydukları yeni anlamlarla yeni birlikler oluşturarak bir dilin zenginliğinin de göstergesi olurlar. Bu birlikler zamanla, tarihi bir süreç içerisinde kalıplaşmaya girerler ve daha sonraki süreçte de girdikleri bu kalıpta kullanılmaya devam ederler.
Doğan Aksan’a göre bir dilin söz varlığı; o dilin tarihine geniş ölçüde ışık tutmakta, yüzyıllardır ortaya çıkan ses, biçim, söz dizimi ve anlam değişikliklerini yansıtmakta, hangi dillerin etkisiyle, nasıl bir değişimden geçtiğini göstermektedir (2015: 19). Söz varlığı denince de sadece o dilin sözcükleri değil, deyimler, kalıp sözler, atasözleri, terimler ve çeşitli anlatım kalıplarının oluşturduğu bir bütünü kastetmektedir (Aksan, 2015: 15). Bu dil birlikleri artık belli bir süreçten geçerek kalıplaştıkları için diğer kelimelerden ayrılırlar. Çünkü vermek istedikleri mesaj artık ortak yaşam felsefesinin bir ürünüdür.
Kalıp sözlerin sınırını çizebilmek için bu dil birliklerine değinmek doğru bir adım olacaktır.
Atasözleri: Aksan’a göre bir dilin söz varlığı içinde yer alan atasözleri bir toplumun bilgeliğini, deneyimlerini, dünya görüşünü ve anlatım gücünü yansıtan, yüzyıllarca yaşayabilen sözlerdir. Değişmeden nesilden nesile aktarılabildiği gibi değişikliklere de uğrayabilirler ve hatta unutulabilirler de. Örneğin, 11. yüzyılda Divan’da (II, 53) geçen Tag tagka kavuşmas, kişi kişiye kavuşur atasözü günümüzde Dağ dağa kavuşmaz, insan insana kavuşur biçiminde yaygın olarak kullanılan bir atasözüdür (Aksan, 2015: 41). Bu örneğe baktığımızda atasözünün aradan geçen zamanın uzunluğuna rağmen ses değişimi dışında herhangi bir değişime uğramadığı aşikardır. Anlam olarak her ikisinde de aynı anlamı taşımaktadır. Bu açıdan bakılınca kalıp sözlerin ne kadar uzun süreçler sonucunda yer ettiğini ve kullanıldığı, zaman içerisinde kazandığı ve kalıplaştırdığı anlamıyla toplumun dilinde ne kadar önemli bir yer tuttuğu da yadsınamaz bir gerçektir. İşte bu süreçler göz önünde tutulduğunda atasözlerinin kalıplaşmış dil birlikleri içinde aslında tanıması en kolay birimler olduğu söylenebilir. Çünkü atasözleri bir toplumun deneyimlerinin uzun süreçlere yayılması sonucunda deneme ve yanılma yoluyla öğrendikleri ve bunun sonucunda edindikleri tecrübelerdir. Bu toplumun tecrübeler sonucunda artık bahsedilen durumdan çıkardığı derse göre şekillenmiş sözleridir. Aksan’a göre atasözleri aynı dilin değişik lehçelerinde yaşamaya devam etmekte, böylece bir ulusun, değişik lehçeleriyle aynı dilin öz malı olduğunu göstermektedir. Aksan’ın örneğinde Gülme komşuna gelir başına atasözü Türk dilinin Kazak lehçesinde hiç değişmeden kalmış biçimiyle Külme dosuňa, keler basıňa ; Adam alası işinde, mal alası sırtında atasözü; İnsanın alacası içinde, hayvanın alacası dışında hemen hemen aynı şekilde ve kullanımda kalmıştır (Aksan, 2015: 41). Bu ve bunun gibi diğer lehçelerde de benzer birçok örnek bulmak mümkündür. Bir dilin yapısı ya da kelime dağarcığı incelendiğinde atasözleri o dil için oldukça önemli bir yere sahiptir. Başka bir dile aktarım sırasında geçen bir atasözünün yanına onun atasözü olduğunu vurgulamak gerekmektedir. Bu bile atasözlerinin kalıplaşmış dilbirliklerindeki önemini vurgular.
Türkiye Türkçesinde olduğu gibi Türkmen Türkçesinde de atasözleri alfabetik olarak sıralanmış ve karşılarında anlamları belirtilmiştir. Ancak belli ölçütlere göre bu çalışmalar yapılır. Atasözleri incelenirken onların yapısal, anlamsal ve işlevsel özelliklerine değinmek gerekir. Gökdayı’ya göre yapısal yönden atasözleri; çoğunlukla az sözcüklü ve kısa cümlelidirler. Bunların bir kısmı basit, bir kısmı birleşik yapıda, bir kısmı sıralı, bir kısmı bağlı, bir kısmı ise eksiltili cümle yapısındadır (Gökdayı, 2015: 35).
Atasözlerini oluşturan cümlelerin yüklemleri genellikle geniş zamanda veya emir kipinde çekimlenmiş eylemler veya ek eylemle çekimlenmiş isim cümleleridir (Gökdayı, 2015: 36). Atasözleri yapısı itibariyle nasihat verici ve yol gösterici olduğundan geniş zaman ve emir kipiyle çekimlenir. Bu bakımından atasözlerine bakıldığında en önemli özellikleri kalıplaşmış olmalarıdır. Yapısal özelliklerinin yanı sıra anlamsal özellikleri de bu sözleri diğer kalıplaşmış sözlerden ayırır. Toplumların uzun süreçte yaşadıkları tecrübelerden meydana gelen atasözlerinin bir kısmı gerçek anlamıyla bir kısmı da değişmece anlamıyla kullanılır. Örneğin, Bugünün işini yarına bırakma, Dost ile ye iç alışveriş etme atasözleri gerçek anlamlarında kullanılırken; Denize düşen yılana sarılır, Körle yatan şaşı kalkar atasözleri gerçek anlamlarının dışında bir anlam kazanmışlardır.
Türkmen Türkçesindeki atasözleri de bu çıkarımları destekler niteliktedir. Örneğin; İt gedaýdan gorkar, gedaý hem itden (İt dilenciden korkar, dilenci de itten.) (TDDS-1: 455). İki goçuň kellesi bir gazanda gaýnamaz (TDDS-1: 474) (İki karpuz bir koltuğa sığmaz). Gijӓniň haýryndan, gündiziň şeri ýagşy (Gecenin hayrından gündüzün şerri yeğdir.) (TDDS- 1: 469). Suv akar- daş galar (Su akar, taş kalır.) (TDDS-1: 49). Aljyran aýal ӓrine aba diyer (Elden ayaktan düşen kadın erine kaka der.) (TDDS-1: 58). Geçӓ jan gaýgy, gassaba- ýag (Keçi can kaygısında, kasap yağ.) (Koyun can derdinde, kasap et.) (TDDS-1: 453). Bu atasözlerine baktığımızda her birinde geniş zaman kullanılmıştır, öğüt vericidir ve bir olaydan ders çıkarılma sonucunda oluştuğu açıktır.
Atasözleri, yargı içerir, kalıplaşmış haldedirler ve genel bir kural bildirirler. Yaşadığı dilin kullanıcılarına öğüt verici ve yol gösterici bir görev üstlenirler. Bu yüzden insanlar arasındaki ilişkileri ve doğa olaylarının nasıl olageldiğini anlatırlar. Bazı durumlar karşısında toplumun geneline mal olmuş düşünce ve gerçekleri belirtirler. Var olduğu toplumun gelenek, görenek ve kültürünü СКАЧАТЬ